e-Medrese

Şeyh Bedreddin Medresesi

12.09.2020

Arif Nihad Asya ne de güzel demiş; Elbet uyuşuklar, uyuyanlar bulunur;/Lakin yine söyle sen…/ Duyanlar bulunur!/ Yazmakta tereddüt etme hak bildiğini:/Okuyanlar bulunur! İnsanların sosyal medya profilleri ile tanımlandığı bir çağda okuyan bulunur mu? Her çağda olduğu gibi elbette bu çağda da bulunuyor. Adını sanını duymadığımız nice mektepler nice okuma sevdalılarına sığınak… Nice beldeler, taşralar nice âlime, abide korunak… İşte Şeyh Bedrettin Medresesi bu sığınaklardan ve Tillo ise bahsi geçen korunaklardan birisi. Medresenin yöneticisi Şeyh Hayrettin karşılıyor bizi. Sıcak, dostane tavırları, bahar kokulu çay ikramları ile ağırlıyor. Öğrenmenizi istediği bazı şeyler var Hayrettin hocamızın.

Medresenizin tarihçesi ile başlayabiliriz hocam. Bildiğim kadarıyla oldukça köklü bir geçmişe sahip burası. Neler söyleyebilirsiniz?

Hicri tarih 910. Efendimiz Hz. Muhammed {sav}’in amcası Hz. Abbas {r.a} torunlarından, Bağdat’ta İslam âlimi olan ve Şeyh Abdul Kadir Geylani hazretlerinin Kadiri tarikatı halifesi olan, Mevlana Molla Ali hazretleri ilim ve irşat hizmetlerini yaymak üzere seyahat düzenleyerek Bağdat’tan çıkar ve Cizre’ye varır. Cizre’de ikamet ederek bölgenin âlimleriyle iki sene ilmi münazaralarda, tedrisatta bulunur ve Cizre’de reîsülulema lakabını alır.

Cizre’de oluşan bir takım hadiseler sebebiyle seyahatine devam etme kararı verir ve Cizre’den ayrılır. Siirt’in şuan Sağırsu ismi ile bilinen (Hilela) köyüne varır. Kısa bir süre orada ikamet eder ve daha sonra seyahatine devam ederek Tillo’ya varır. Tillo’yu görünce geçmişte Halid bin Velid’in torunlarından orada hizmet edenleri keşfeder, etrafı suyla çevrili olan ve Merkezi susuz ve kuru toprağa sahip Tillo’nun coğrafi yapısından etkilenir. O vakit Tillo 200 hane, bir han, bir hamam, bir kaç küçük mescit, bir de ulu camisi bulunan yerleşim bölgesidir. Tillo’da ikamet etme kararı verir. Tillo Camii’sinde imam-hatip vazifesini üstlenerek asli vazifesi olan dinî ilimler tedrisatı ve bölge halkına Kadiri tarikatı meşrebiyle tasavvufî anlamda hizmetlerde bulunmaya başlar.

Mevlana Molla Ali diğer talebelerle beraber oğlu Mevlana Molla Cemaleddin hazretlerini yetiştirerek ilmî ve tasavvufi icazetler verir. Ve kendisinden sonra hizmetleri Mevlana Molla Cemaleddin hazretleri yürütür. Mevlana Molla Cemaleddin hazretleri Oğlu Mevlana Molla Muhammed hazretlerini, Mevlana Molla Muhammed hazretleri Mevlana Molla Kasım hazretlerini ve Mevlana Molla Kasım hazretleri ise İsmail Fakirullah hazretlerini yetiştirir.

Buraya kadar pek çok isim saydınız. Örneğin ben bunlardan sadece İsmail Fakirullah hazretlerini tanıyorum. Bunun sebebi ne olabilir?

İsmail Fakirullah hazretlerinin halk arasında kendisinden önce hizmet eden dedelerinden daha fazla zikrediliyor olmasının sebebi; yaşam tarzının farklılaşmasıyla olmuştur. İsmail Fakirullah hazretleri eğitime başladığı andan itibaren 40 yaşına kadar katı yemek yemeden ilmi çalışmalarına devam eder. Haftada sadece cuma namazı öncesi, cuma namazına hazırlık yapmak üzere sünnet olan guslünü alır ve cübbesine ailesi bir avuç kuru üzüm koyar. Bir hafta sonra elbise değişiminde cebine konan bir avuç kuru üzümün bir miktarının yendiğini görürler ve az miktarda sebze ile bir hafta boyunca iktifa eder. 24 yaşına kadar babasının rahle-i tedrisinden geçerek icazetlerini alır ve aynı sene babası Mevlana Molla Kasım hazretleri vefat eder.

İsmail Fakirullah hazretlerinden hazır konuşuyorken merak ettiğim bir şey var. Aslında hazretin bir kerameti. Kuyuya düşüyordu yanlış hatırlamıyorsam. Bu olayı bize anlatabilir misiniz?

Anlatalım. İsmail Fakirullah hazretlerinin hayatının önemli olaylarından birisidir. İsmail Fakirullah, 48 yaşında hac vazifesini yerine getirmek üzere Hicaz’a gider. Döndükten sonra komşularından biri vefat etmiştir. Akşam ile yatsı namazı arası taziye evine gider. Taziye evinden yatsı namazı için müsaade ister. Orada bulunan diğer misafirler de kendisine eşlik etmek isterler fakat onlara “burada kalın. Taziye ehlini yalnız bırakmayın. Ben abdestimi tedarik etmek üzere erken kalktım, yatsı ezanı okununca camiye gelirsiniz” der.

Hazret istiğrak halinde ve zikrullah ile meşgul bir vaziyette evden dışarı çıkar. Karanlıkta evin avlusunda ihata duvarına temas ederek dış kapı arar. O zamanki Tillo tamamen susuzdur. Bundan dolayı her evin dış avlusunda su ihtiyaçlarını karşılamak üzere kuyu kazılır. Taziye evinin çıkış kapısının yanında takriben 28 zira’ derinliğinde, dibi kuru olan bir kuyu vardır, İsmail Fakirullah hazretleri çıkış kapısı ararken içi boş kuyuya düşer. Fakat kendisi kuyuya düştüğünü fark etmez. Bir karış çukura ayağının düştüğünü zanneder ve kuyu dibinde çıkış kapısını arar gibi duvara temas ederek aramaya devam eder. Çıkış kapısını göremeyen İsmail Fakirullah hazretleri kimsesizlerin kimsesi olan yüce Mevlâya iltica eder. Bir müddet sonra Cenab-ı Hak lütfeder ve bir hikmet kapısı açar. İsmail Fakirullah camiye gitmek maksadıyla kapıdan çıkış yapar. Ama kendisini enbiya ve evliyalardan müteşekkil büyük bir mecliste görür. Meclis’te bulunanlar büyük bir teveccühle İsmail Fakirullah hazretlerine ikramda (kimi etler pişirerek ikramda bulunur, kimi kâselerle içecek ikram ederler) bulunurlar. Bu arada taziye evinden yatsı namazına giden Tillo halkı İsmail Fakirullah hazretlerini göremeyince evde çilehanede vs. her yerde ararlar fakat hiç bir haber alamazlar. Herkes üzgün evlerine döner.

Hazretin düştüğü kuyunun yakınlarında bir kaç dükkân varmış. Çulha diken bir dükkâncı gecenin ilerleyen vaktine kadar işlerini gördüğü sırada gecenin sessizliğinde bir ses ile kuyuya doğru gider ve kuyuda Cenab-ı hakkı zikreden bir sesin olduğunu duyar ve Tillo halkına haber verir. Herkes telaşla kuyu başına gelir. İki kişi çıra ışığı alarak şeritle kuyuya indirilir. İsmail Fakirullah hazretleri kuyunun dibinde ayaktadır. Na’lleri (terlik) ayağında, cübbesi üzerinde, amâmesi başında öylece durmaktadır. Sadece sol kaşının üzerinde bir parmak miktarı sıyrıktan başka bir yarası yoktur. Kuyudan çıkarmaya teşebbüs ederler. Fakat hazret itiraz eder ve “Allah rızası için beni kendi halime bırakın. Sizin bana ihtiyacınız kalmadığı gibi benim de size ihtiyacım kalmadı” der. Ama tabii bir şekilde kuyudan çıkarılır ve eve götürülür. İyileşip istirahati bittikten sonra evinin altında bulunan çilehaneye yerleşir ve hayatının kalan kısmını orada geçirir.

Bu söyleşimizi okuyanların tam burada sormak isteyeceklerini düşündüğüm bir soru var. İbrahim Hakkı hazretlerinin hocası Fakirullah hazretleri için yaptırmış olduğu türbe… Bunu bir de sizden dinlemek isteriz. Yanılmıyorsam UNESCO Kültür Mirası listesinde şu anda.

Evet, doğru. İsmail Fakirullah hazretlerinin vefatından sonra İbrahim Hakkı hazretleri hocasından almış olduğu ilimlere mukabil saygı ifadesi olsun diye hocasının kabrinden 2700 metre kuş bakışı uzaklıktaki tepebaşına, takriben 5 metre genişliğinde, 3 metre yüksekliğinde, ortasına da 40×40 santimetrelik bir penceresi olan duvarı inşa eder. Ve ekinoks günleri denen 21 Mart ve 23 Eylül gönlerinde doğan güneşin Tillo’ya yansıyan ilk ışıklarını Hocası İsmail Fakirullah hazretlerinin kabristanına yansıtır. Ve “yılın ilk doğan güneşi hocama hizmet etmeyecekse ben o güneşi neyleyim” sözlerini söyleyerek talebe ve hoca arasındaki diyaloğun ehemmiyetine temas eder. Ayrıca böylesi mühim zâtların tüm dünyayı aydınlatan güneşten daha fazla aydınlık olduklarını ve güneşin dahi bu gibi zâtlara hizmet etmesi gerektiğini vurgular.

Hazret terk-i dünya eyledikten sonra yaptığı hizmetler kimler tarafından devam ettirilmiş peki?

İsmail Fakirullah hazretlerinden sonra ilmî ve tasavvufî hizmetleri büyük oğlu ve allame olan şeyh Abdülkadir-i Sani devralarak hizmetleri devam ettirir. Şeyh Abdülkadir-i Sani hizmetlerini Şeyh Mustafa el-Fâni hazretlerine, o da Sultan Memduh hazretlerine devreder. (Sultan Memduh hazretlerinin hayatı için {Kenz-ul Fütuh fi Menakib-i Sultan el-Memduh} kitabına müracaat edebilirsiniz.) Daha sonra Nur Hamza hazretleri hizmetleri devralıp Şeyh Salih hazretlerine, Şeyh Salih hazretleri Şeyh Cemil hazretlerine, Şeyh Cemil hazretleri Şeyh Kamil hazretlerine, Şeyh Kamil hazretleri, Şeyh Bedrettin’e hizmetleri devreder.

1925 senesine kadar ilim ve tasavvuf hizmetleri sorunsuz bir şekilde devam ettirilir. Fakat o yıl İstiklal Mahkemesi Şeyh Cemil ve Şeyh Kamil hazretlerini çağırarak, mahkeme kararıyla Tillo’dan 1925-1949 seneleri arasında dört yere (Diyarbakır Ergani ilçesi-Burdur-İstanbul Fatih ilçesi ve en son 10 sene Manisa) olmak üzere, bazen aile efratları ile birlikte, bazen sadece kendileri münferiden sürgün edilirler. 1945 yılında Şeyh Bedrettin, babası ve dedesi sürgündelerken dünyaya geliyor. 1949’da genel beraat ile bu sürgün olayları ortadan kalkıyor. Ve “vatan sevgisi imandandır” düsturu ile Manisa’dan Tillo’ya tekrar dönerek, hizmetlerine kaldıkları yerden devam etmeye başlıyorlar.

Şu an hizmetin devam ettiği bu bina ne zaman inşa ediliyor?

1960’a kadar hizmetler devam eder. Fakat 60’ta Şeyh Cemil ve Şeyh Kamil vefat eder. Şeyh Bedrettin Efendi medrese ve tasavvuf hizmetlerine bu zaman itibarıyla başlar. 1970 senesinde şu anki mevcut medreseyi inşa eder. O günden bugüne Şeyh Bedrettin Efendi hizmetlerine devam ediyor. İlk başlarda 15-20 civarındaki talebe sayısı şu an 180’dir. 20-25 tane müderrisimiz mevcuttur. Ülkenin farklı yerlerinde bu süre içerisinde medreseler kurarak, eğittiği, öğrettiği hocaları mevcut medreselere hizmete aktarıyor.

Müfredatınızı diğer medreselerden ayıran bir özelliği söz konusu mudur? Zannediyorum Siirt’teki medreselerin müfredatları hemen hemen aynı.

Biz talebeyi aldığımız zaman, bu talebe ister hiç ilim görmemiş, ister daha önce eğitim almış olsun fark etmez, üç aylık bir deneme sürecine sokarız. Bu medresemize ait bir programdır. Bu arkadaşlara ilk üç ay içinde; Kuran-ı Kerim, tashih-i huruf, tecvit ve ezberlenmesi gereken bazı sureler veririz. Bunun yanında Karabaş tecvidinin Osmanlıcasını ezberletiriz. Kendi hocalarımızla hazırladığımız beş tane fıkıh ünitesi var. Bunları ezberletiriz. 300 soruyla peygamberin hayatını anlatırız. Yani ilk yirmi gün tecvit, ikinci yirmi gün siyer, üçüncü yirmi gün fıkıh, dördüncü yirmi günde akait dediğimiz dersleri veririz. Tüm bu süre zarfında Kuran-ı Kerim tashihi yapılır. Bundan sonra biz bu talebeyi alacak mıyız, almayacak mıyız, komisyonumuz buna karar verir.

Çünkü bu süreden sonra bu talebe medreseyle ve diğer talebelerle ahlaki ve eğitimsel boyutta uyum sağladı mı, sağlamadı mı buna karar verilirken talebenin istidadı da ölçülmüş oluyor. Acaba hafızlık yapabilir mi, yapamaz mı? Yapamayacaksa Arabi ilimlere giriş yapabilir mi? Bunlar anlaşılmaya ve talebenin kalibresi ölçülmeye çalışılır. Sonra bu aşamadan geçerse, talebenin resmi kayıtları yapılır ve ilim hayatı başlar.

Bu tabii başlangıç… Bundan sonra hafızlık yapacaksa talebe hafızlık kısmına geçer. Orada 10 hocamız, 50 hafızlık yapan, 60-70 tane de yüzüne okuyan öğrencimiz var. Hafızlığı bitirdiğinde ise ilme başlar. Hafızlık yapamıyorsa yine Arapça öğrenmeye başlatırız. Ama bunlar da Arapçayı bitirdikten sonra hafızlık yapar ki bu sefer daha istidatlı olur. Bu şekilde birçok öğrenci var.

Müfredatı okuyucularımız için rica etsek, hızlıca sayabilir misiniz hocam?

Arabi ilimlerde; Emsile, Bina, Izzi, Avamil, Zuruf, Terkip, Şerhu’l Muğni, Tedricul Edâni, Şerhu’l-Katr, Hallu’l Meakıd, Suyuti, Molla Cami… Burada nahiv biter. Sonra mantık başlar. Muğni’t Tullab, Kavl-i Ahmed, Molla Fenari, Abdü’l Gafur, Veledi, Habiyye, Usam İstiare, Usam ale’l-Feride, Şerhu’ş Şemsiyye, Muhtasar, Cevheru’t Tevhid sonra Cemu’l Cevami’… Sarf, nahiv, mantık, münazara, beyan, bedi’ ilimleriyle devam eder. Akait ilmiyle biter. Bu süre içerisinde mücaz addettiğimiz talebeler tefsir, hadis, fıkıh ve siyer derslerini okurlar.

Teşekkürler hocam. Burası her ne kadar Memduhiye Kuran Kursu olsa da civar burayı Şeyh Bedrettin Medresesi olarak biliyor. İnşa eden kişi kendisi olduğu için zannediyorum. Aynı zamanda Şeyh Bedrettin sizin babanız. Kendisi burada derslere devam ediyor mu?

Dediğim gibi Şeyh Bedrettin 1960’tan bugüne hala medresede hizmete devam eder. Her gün ikindi namazından sonra özel hadis dersleri vardır. Sağlığı el verdikçe öğle namazından sonra da fıkıh dersleri devam etmektedir. En fazla ders veren, yoğun tedris faaliyetinden bulunan hocamız da odur. Şu an sağlık problemlerinden dolayı o kadar yoğun ders veremiyor.

Buradan mezun olan talebeleriniz sonraki hayatında ne yapıyor? İstihdam fırsatı sunuyor musunuz onlara? Yoksa eğitimini alan talebe buradan ayrılıp başka kurumlarda mı faaliyetlerine devam ediyor?

Öncelikle şöyle söyleyeyim. Medresemizde Sa’dini denilen bir kitap var. Öğrenci bu kitaba ulaşmadan okula gönderemiyoruz. O kitaba geldikten sonra imam-hatip okuluna, sonra ilahiyat fakültesi ön lisansı hariçten okuyabiliyor. Hem medreseyi hem de o okulları beraber götürebiliyor. Okulları bittikten sonra icazet merhalesine gelme aşamasındayken yavaş yavaş kadrolaşmaya doğru da bir adım atmış oluyor. Kadrolaştıktan sonra eğer onun kendine ait bir hizmet alanı varsa, bu hizmet alanına gitmekte serbest. İlla tutacağız diye bir şey yok. Çünkü herkesin illa bir yerlerde hizmet etme planı vardır. Ama gözümüz üzerinde. Fakat ihtiyacımız olan, gerçekten itimat ettiğimiz, kendini hizmete adama noktasında olan kardeşlerimiz de bizim ülkemizin bazı bölgelerinde bulunan medreselerimiz, derneklerimiz var, oralarda hizmet etmeye başlıyorlar. Resmi kuruma aitlerse kayıtlarını oralara doğru almaya çalışıyoruz. Değillerse kendi bünyemizde onun iaşesini karşılamaya çalışarak hizmet etmesi için fırsat sunuyoruz.

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

eMedrese bir İlmiye Vakfı projesidir.