İslam Hukukunda Mükellef ve Ehliyet Kavramları
İslam Hukukunda Mükellef ve Ehliyet Kavramları
MÜKELLEF VE EHLİYET

Mükellef dini-hukuki sorumluluk altına girmeye elverişli kişi demektir. Mükellef olmanın şartı hitabı anlayacak ölçüde akıllı olmaktır. Bu bakımdan akıl hastası ve gayrı mümeyyiz çocukta bir kasıt bulunmadığı için hitap, bunlar hakkında taat ve imtisali gerektirmez. Dolayısıyla mükellef olmanın şartı ehliyet, ehliyetin temeli de akıldır. Ehliyet, kişinin haklardan yararlanmaya ve borçlanmaya elverişliliği demektir.
EHLİYETİN KISIMLARI
1-VÜCUB (HAK) EHLİYETİ
Temeli, insanlık vasfından kaynaklanan zimmettir. Zimmet, kişiyi haklara ve borçlara ehil kılan itibari vasıf demektir. İki kısma ayrılır.
a-Eksik Vücub Ehliyeti: Cenin için söz konusudur. Cenin hiçbir borcu yüklenmeye ehil olmayıp mirasçı olma, kendisine yapılan vasiyete hak kazanma ve nesebinin sübutu gibi bazı haklara ehildir.
b-Tam Vücub Ehliyeti: Doğumla birlikte başlar ve ölüme kadar devam eder. Bu dönemde artık hak ehliyeti yanında borç ehliyeti de devreye girer. Çocukların eda ehliyetinden yoksun olmaları veya eksik ehliyetli olmaları onları bu yükümlülüklerden muaf tutmaz.
-Gurm veya garâme: Borç ve yükümlülük anlamlarına gelen garâme terimiyle burada daha çok tazmin yükümlülüğü kastedilir. Çocuk başkasının malına verdiği zararı tazmin etmekle yükümlüdür.
-İvaz: Bedel ve karşılık anlamındadır. Velisi çocuk için bir şey alsa veya kiralasa bunların bedelleri çocuğun malından ödenir.
-Sıla: Çocuğun akrabalık nafakasıyla sorumlu tutulabilmesi için zengin olması gerekir. Çocuk, ceza anlamı içeren sıla ile yükümlü değildir. Bu bakımdan akilenin ödemek durumunda olduğu diyete katılmaz. Çünkü her ne kadar akile sistemi bir tür dayanışma olsa da onda ceza anlamı bulunmaktadır. Suçluyu suçu işlemekten koruması beklenen akile, bu korumayı yapamadığı için diyeti ödemek durumundadır. Çocuk ise bu korumayı yapacak durumda olmadığı için onun bu cezaya muhatap olması uygun değildir.
Çocuk namaz gibi bedeni ibadetlerle yükümlü olmadığı gibi zekât gibi mali ibadetlerle de yükümlü değildir. Bu mali ibadetlerde aslolan mal değil, eda olduğu için niyabet geçerli değildir. Hanefilere göre sırf ibadet olduğu için çocukların mallarından zekât alınmazken, zekâtın mali yönünü baskın gören diğer ekollere göre çocukların mallarından zekât da alınır.
Fıtır sadakası konusunda Hanefi imamların yaklaşımları farklıdır. İmam Muhammed fıtır sadakasını ibadet anlamı taşıyan “meunet” olarak gördüğü için çocuk açısından onu vacip görmezken, Ebu Hanife ve Ebu Yusuf, çocuk için de verilmesi gerektiğini söylemişlerdir.
2-EDA EHLİYETİ
Kişinin şer’an muteber olacak şekilde tasarrufta bulunmaya elverişli olmasıdır. Bu itibarla eda ehliyeti, günümüz hukukunda fiil ehliyeti olarak da adlandırılır. İki kısma ayrılır:
a-Eksik Eda Ehliyeti: Mümeyyiz çocuğun sahip olduğu ehliyettir. Yaşlılık veya bazı hastalıklar sebebiyle aklını normal insanlar gibi sağlıklı bir şekilde kullanamayan kişi yani matuh da ehliyet açısından tıpkı mümeyyiz çocuk gibidir. Eksik ehliyetli kişi, ibadetlerle mükellef değildir. Ancak bir ibadeti yerine getirdiğinde yaptığı ibadet sahih olur. Eksik eda ehliyeti ile Allah hakları ve kul hakları konusunda bazı hükümler sabit olur:
Allah Hakları Açısından Mümeyyiz Çocuğun Durumu: Mükellef değildir.
Kul Hakları Açısından Mümeyyiz Çocuğun Durumu: Üç grupta değerlendirilir:
-Sırf yarar olanlar: Velisinin iznine bağlı olmaksızın geçerli olur.
-Sırf zarar olanlar: Velisi izin verse dahi geçerli olmaz.
-Yarar ve zarara ihtimali bulunan tasarruflar: Çocuğun bu türden tasarrufları sahih olarak in’ikat eder fakat mevkuf olur ve işlerlik kazanması velisinin icazetine bağlı hale gelir. Velisi icazet verirse nafiz olur, sonuçlarını meydana getirir. Fakat icazet vermezse yapıldığı andan itibaren batıl olur.

Çocuğun vekil olarak yaptığı tasarruflar geçerlidir. Çünkü vekâletle yaptığı ticari işlerde hiçbir maddi kaybı olmadığı gibi tecrübe kazanmak gibi bir kazancı vardır. Malikiler bu konuda Hanefilerin fikrini paylaşırken, Şafiiler mümeyyiz çocuğun yaptığı hukuki işlemlerin batıl olacağı görüşündedir. Hanbelilere göre ise çocuğun önceden verilmiş izne dayanarak yaptığı tasarruflar geçerliyken izinsiz olarak yaptığı tasarruflar batıl olur. Sonradan verilen icazetle de sahih hale gelmez.
b-Tam Eda Ehliyeti: Kişi, dini-hukuki sorumluluk altına girmiş, hukuki tasarruflarını kimsenin yol gösterme, denetim ve himayesine gerek kalmaksızın tek başına yapabilecek ve onların sonuçlarını üstlenebilecek ve ayrıca teklifi hükümlere muhatap olacak düzeye gelmiştir.
Buluğ yaşı biyolojik olarak ergen olmakla başlar. Bu biyolojik özellikler iklimlere, kişilere göre değişiklik arz edebileceğinden fukaha, buluğ için bir alt sınır getirme ihtiyacı duymuştur. Buna göre erkekler 12, kızlar ise 9 yaşından önce baliğ olmuş kabul edilmezler. Bu sebeple bu yaştan önceki buluğ iddiaları dikkate alınmaz. Kişi belli bir yaşa ulaştığı halde kendisinde hâlâ buluğ emareleri görülmez ise hükmen baliğ kabul edilir. Bu yaş Ebu Hanife’ye göre kızlarda 17, erkeklerde 18 iken Ebu Yusuf, İmam Muhammed ve İmam Şafii’ye göre kız ve erkeklerde 15’tir. Kural olarak rüşt buluğla birlikte gerçekleşir. Ancak buluğa erdiği halde kişi reşit olamamışsa, mahkeme kararıyla hacr edilebilir. Ebu Hanife hacr yerine, mallarının 25 yaşına kadar kişiye teslim edilmemesini yeterli bir tedbir olarak görür.
Bu makaleyi okuyanlar için tavsiye yazı: “İslam Hukukunda Ehliyet Arızaları”
Kaynaklar
Bardakoğlu, Ali. “Ehliyet”, DİA
Sinanoğlu, Mustafa. “Teklif”, DİA
İslam Hukuk Usulü, Yunus Apaydın, Bilay Yayınları, 2018.