Mekke Döneminde Hukuki Düzenlemeler
Giriş
İslam’ın Mekke döneminde getirdiği hükümleri ve mevcutta yaptığı değişiklikleri anlatmadan önce cahiliye devri diye isimlendirdiğimiz dönemin inanç sisteminden biraz bahsedelim.
Hukuk her zaman yazılı, düzenlenmiş kanunlara dayanmaz. Bazen örf, âdet ve gelenekler kanunların yerini alır. Cahiliye döneminde durum böyledir. Arapların umumi bir hükûmetleri olmadığı gibi teşri ve kaza mercii de yoktur. Aralarında anlaşmazlık çıktığı zaman kabile başkanı veya kâhine başvururlar, onlar da âdetlere göre hükmederdi. Fakat hükmün uygulanmasında belirli bir usul mevcut değildir. Bundan dolayı hukuki açıdan her zaman bir eksiklik ve tarafgirlik söz konusu olurdu.
Yüzlerce yıldır peygamber gelmeyen, peygamberliğin ne demek olduğunu, ne anlama geldiğini unutmuş bir toplum… Her geçen vakit ilahtan uzaklaşıp putlara yönelmiş ve nihayetinde tamamen putperest olmuş bir kavim… İçlerinde sadece istisna diyebileceğimiz sayıda hanif inancına mensup insan vardı. İşte bu toplumun, her geçen gün peygamber susuzluğu biraz daha artıyordu. Böyle bir topluma gelecek peygamberin öncelikle kalpleri fethetmesi gerekiyordu. Bundan dolayı Mekke döneminde nazil olan ayetler – Kuran’ın yaklaşık beşte üçlük kısmı- hukuki açıdan yavaş ilerlemiş; genel olarak tevhit, nübüvvet, ahiret, ahlak konularını ele almıştır.
Bu dönemde Hz. Peygamber’in daveti putperestlikten, şirkten, ahireti inkârdan temizleme noktasına odaklanmıştır. Bu çerçevede tevhit inancını kalplere yerleştirme; Allah’a, kitaplara, meleklere ve peygamberlere iman üzerinde durulmuştur. Bu esasların kabulüne zemin hazırlamak, insanların kanıtla ve gönül rızası ile inanmasını sağlamak için de aklın kabul edebileceği gerçekler dile getirilmiş, insanın ve evrenin yaratılışındaki düzenle ilgili deliller ortaya konulmuştur. Ayın ve güneşin belirlenen ve bir ölçüye göre kendi yörüngelerinde akıp gittikleri, yerin ve göğün yaratıldığı, bunlar arasında denge ve düzen sağlandığı belirtilmiştir.
Mekke dönemindeki ayetlerin inanç, ahlak vb. hususlar ile ilgili olması gayet doğaldır. Çünkü Hz. Peygamber putlara tapan, öldükten sonra dirilmeye ve risâlete inanmayan bir topluma peygamber olarak gönderilmiştir. Kalplere inancın yerleşmesi için ilk önce bu esaslara inanmayı sağlamanın gerekli olduğu ortadadır. Bu, sürecin daha sonraki safhalarında kişilerin helal-haram gibi konulardaki esasları kolayca kabul etmelerini sağlamak açısından özellikle önemlidir. Bu hususu Hz. Âişe şu sözleriyle açık bir şekilde dile getirmiştir: “Kur’an’dan ilk nâzil olanlar, cennet ve cehennemin anlatıldığı mufassal surelerdir. İnsanlar, İslâm’da toplandıkları zaman helal ve haram konularını içeren sureler inmiştir. Eğer başlangıçta ‘içki içmeyin’ şeklinde vahiy inseydi ‘biz asla içki içmeyi terk etmeyiz’, derlerdi” (Buhârî, VI, 101)
Mekke Döneminde İbadet ve Hukuk
1. Namaz
Beş vakit namaz farz kılınmadan önce Peygamberimiz (s.a.v) peygamberlik geldiği günlerden itibaren sabah ve akşam olmak üzere günde iki vakit namaz kılmıştır. Bu arada kendisine gece namazı da farz kılınmış, sonra bu namaz gecenin üçte biri kadar bir müddete indirilmiştir. Hz. Âişe’den nakledilen “Farz namazlar önce ikişer rek’at şeklinde farz kılındı, sonra yolcunun namazında bu sayı değiştirilmedi. Yolcu olmayanın namazında ise -ikişer rek’at- artırıldı.” (Buhârî, Salât 1, Taksîr, 5; Müslim, Salâtu’l-müsâfirîn, 1,3.) şeklindeki rivayet, namazın hicretten önce, azdan çoğa doğru artırılarak farz kılındığına delalet etmektedir.
Beş vakit namazın İsra ve Mirac hadisesi ile birlikte farz kılındığında ittifak vardır. İsra ve Mirac hicretten bir yıl önce vaki olduğuna göre, bütün Müslümanların kılmakla yükümlü bulundukları beş vakit namazın hicretten bir yıl önce farz kılındığı ortaya çıkmaktadır. Hadiseyi takip eden günlerde Cebrâil gelip Hz. Peygamber ile birlikte bir gün beş vakit namazı ilk vakitlerinde, ikinci gün ise son vakitlerinde kılmış ve böylece namaz vakitlerinin başlangıç ve sonunu açıklamıştır. (Müslim, Mesâcid, 176, 179)
2. Gusül, Abdest ve Necasetten Tahâret
Araplarda, İslâm’dan önce de cünüplükten dolayı yıkanma âdeti vardı. Mekke döneminde namaz farz kılınınca cünüp olanların yıkanmadıkça namaz kılamayacakları bildirildi ve Peygamberimizin fiili ile guslün şekli öğrenildi. “İyice temizlenmiş olmayanlar ona (Kur’ân’a) dokunamaz.” (Vâkıa: 56/79) mealindeki ayet de Mekke’de nazil olmuştur ve burada geçen “iyice temizlenmekten maksat” gusüldür.
Abdestin hangi dönemde farz kılındığı konusunda iki görüş vardır. İbn Abdilberr’e göre Peygamberimiz hiçbir zaman abdestsiz namaz kılmamıştır. Şu halde namaz gibi abdest de Mekke döneminde gerekli kılınmıştır. İbn Hazm’a göre abdest Medine’de farz kılınmıştır; çünkü abdesti ve teyemmümü anlatan âyetin Medîne’de nazil olduğu kesin olarak bilinmektedir. Buna karşı bazı hadîslerde, daha Mekke döneminde iken abdestten bahsedildiği ileri sürülmüş, bazıları da abdestin Mekke döneminde teşvik edildiğini (mendub olduğunu), Medîne’de ise farz kılındığını ileri sürerek bu iki görüşü uzlaştırma yoluna gitmiştir.
3. Daha önce Araplar arasında yaygın bulunan “kız çocuklarını öldürme” âdetinin kesin olarak yasaklanması (Tekvîr: 31/8).
4. Allah adına hüküm uydurarak kendilerine yasak ettikleri temiz yiyeceklerin helal kılınması (Mâide: 5/103).
5. Bazı Ayetlerin İhtiva Ettiği Fer’i Hükümler
a) “De ki: Bana vahyolunanda (Kur’ân’da), onu yiyecek kimse için leş veya akıtılmış kan yahut domuz eti -ki pisliğin kendisidir- ya da Allah’tan başkası adına kesilmiş bir hayvandan başka haram edilmiş bir şey bulamıyorum. Ama kim çaresiz kalırsa hakka tecavüz etmemek ve sınırını aşmamak üzere (bunlardan yiyebilir); çünkü Rabbin bağışlayan ve esirgeyendir.” (En’âm: 6/145).
b) “De ki: Geliniz, Rabbinizin size neyi haram kıldığını okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana-babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin; sizin de onların da rızkını biz veririz. Kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın ve haksız yere Allah’ın yasakladığı cana kıymayın. İşte şu size anlatılanları Allah (emir ve) tavsiye etti. Umulur ki düşünüp anlarsınız. Ergenlik çağına erişinceye kadar yetimin malına, sadece en güzel bir maksatla yaklaşın; ölçü ve tartıyı düzgün yapın. Biz herkese ancak gücünün yettiği kadarını yükleriz. Söz söylediğiniz zaman, yakınlarınız dahi olsa adâleti gözetin; Allah’a verdiğiniz sözü tutun. İşte Allah size, iyice düşünesiniz diye bunları emretti.” (En’âm: 6/151-152).
c) Üzerine Allah’ın adı anılmadan kesilen hayvanlardan yemeyin; çünkü onu yemek günahtır.” (En’âm: 6/121).
Görüldüğü üzere Mekke döneminde cihad, miras, ceza, aile, anayasa, devletlerarası münasebetler vb. ile alakalı hiçbir hüküm yoktur. Bunlara dair meselelerin hepsi Medine döneminde teşri edilmiştir. Mekke dönemi hukuk açısından İslam’ın büyük bölümünü oluşturur diyemesek de, insanları istikbaldeki zengin hukuki düzenlemelere hazırlamış ve onların temellerini atmıştır.
Bu makaleyi okuyanlar için tavsiye yazı: “Medine Dönemi Hukuki Düzenlemeler“
- Seçme Tefsir Kitaplığı - 12 Eylül 2020
- Kur’an Tarihi - 12 Eylül 2020
- Adem Özköse ile Suriyeli Alimler Üzerine Söyleşi - 10 Eylül 2020



