Kur’an’ı Neden Anlamıyoruz?
Giriş
Kur’an’ı kerim bir taslaktır. İslam dininin ana umdelerinden bahseder. Bir binanın kolonlarıdır. Binayı ayakta tutar. Peygamberimiz ise kolonlar ile duvarları birbirine birleştirir. Arasındaki ahengi açıklar.
Kur’an’ı Kerim müthiş bir belağata sahiptir. İnsanları bir benzerini getirmekten aciz bırakacak güzelliğe sahiptir. İnsanları hayretlere düşüren bu mucizevi Kur’an’ı her göz göremez, her kulak duyamaz, her dil okuyamaz.
Kur’an’da her şey açıkça yazılsaydı, onu okumaya hiçbir ömür yetmezdi. Zira Allah Kehf suresinin 109. ayetinde; “De ki, Rabbimin sözleri için, denizler mürekkep olsa, bir o kadar daha deniz ilave edilse, denizler tükenir, Rabbimin sözleri tükenmez.” buyurmaktadır. Bunun için Allah bizlere kısa, öz ve mükemmel bir kitap indirip, hadisi şerifler ile destekledi. Allah bizlere böyle kolaylıklar sunarken bizler ise Kur’an’dan kaçtıkça kaçmaya çalışıyoruz. Kaçsak da kurtulamayacağımızı bildiğimiz halde. Bu yazıda Kur’an’ın anlaşılmasına engel olan birkaç hususu dikkatinize sunmaya gayret edeceğiz.
Dil bilmemek
Kur’an’ı anlamak için Arapça öğrenmek yeterli değildir ki, Arap olanlar bile anlamakta zorluk çeker. Sahabe efendilerimiz bile bazı ayetlerin manasını Peygamber Efendimize sormadan ne kastedildiğini anlamıyorlardı. (Tirmizi, Ebvâbu Tefsîri’l-Kur’an, Yunus suresi) Zira Kur’an’da geçen bir kelime bazen iki, üç manaya denk düşebiliyor. Hangi manada kullanıldığını anlamak ise oldukça zorlaşıyor. İşte burada Peygamber Efendimizin sözlerine ihtiyaç duyuyoruz. Buna binaen Allah Peygamberimize Nahl suresinin 44. ayetinde “İnsanlara açıkla diye Kur’an’ı sana indirdik.” buyurmaktadır.
Bir dili konuşmak o dili bilmek anlamına gelmez. Arapçayı ne kadar öğrenirsek öğrenelim o dilin sahibi gibi olamayız. Aynı dili paylaşanlar aynı zamanda aynı örfü, aynı âdeti, aynı geleneği de paylaşmaktadırlar. İki Arap’ın arasındaki duyguyu bir Türk’ün hissedebilmesi oldukça zordur. Bir dilin yüzde yüz öğrenilmesi zaten mümkün değildir.
Sarftan nahive, belağattan yöresel adetlerine kadar Arapça ile ilgili her şeyi öğrensek bile Kur’an’ı Kerim’e sağlıklı bir mana veremeyiz. Hangi dil olursa olsun bir dil tercüme edilirken, aynı manayı karşı tarafa aktaramaz. Hele konu Kur’an Kerim ise o kelimelere tercümanlık edecek kelimeler bile kendilerini imha etmiş. Yerine kelime bulamıyoruz. Bulduklarımız zaten utancından okunmak bile istemiyor. Peki, bu durumda ne yapılmalı? Bir görevi de Kur’an’ı açıklamak olan Peygamberimizin sözlerine ve Kur’an’ın ilk muhatabı olan sahabeye başvuracağız. Zira ayetlerin iniş sebeplerine baktığımızda sahabelerin büyük bir payı olduğunu görüyoruz.
Genelde müsteşrikler, bizi dinden soğutmak için kullandıkları ve bizim de kandığımız bir soruyu çıkarıp önümüze koyuyorlar; Kur’an neden Arapça indirildi? Bunun üzerine birçok araştırma yapılmış, konu netliğe kavuşturulmaya çalışılmış ve başarılmıştır. Benim buradaki asıl anlatmak istediğim sorun dille alakalı değil. Kur’an neden indirildi? Ne anlatıyor? Bizlere ne emrediyor? Sorularının yerine “Neden Arapça indirildi?” sorusunu takıntı yapmamız asıl büyük sorundur. Neden Arapça indirildi? sorusu kelime israfından başka bir şey değildir.
Peki, dil konusunda yeterli değilsek ne yapmalıyız? Tek başına meal okumak Kur’an’ı anlamaya yeterli değildir. Bire bir kelime manası verilemez. Bundan dolayı tefsir kitaplarını yardımcı destek olarak kullanmak gerekir. Günümüzde birçok tefsir kitabı bulunmaktadır. Bu tefsir kitaplarından bazıları Peygamber Efendimiz, sahabeler, tabiin gibi bizlere örnek olmuş, Kur’an’a vukufiyetleri oldukça yüksek kişilerin sözlerini bir araya toplamaktadır. Bazıları ise almış oldukları sağlam bir tedrisattan sonra Peygamberimizi öncü edinerek kendileri yorumlamaya çalışmıştır. Bunlara en güzel örnekler ise Muhammed bin Cerir et-Taberi’nin Camiül Beyan fi Tefsir’ül Kur’an’ı, İbn Kesir’in Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azim’i, Zemahşeri’nin el-Keşşâf an-Hakâik’i ve Fahruddin Er-Razi’nin Mefatihu’l Gayb’ı dır. Türkçe tefsir konusunda ise Elmalılı Hamdi Yazır’ın Hak Dini Kur’an Dili, Ömer Nasuhi Bilmen’in Büyük Tefsir Kitabı örnek olarak verilebilir. Sadece bir tefsir kitabına bağlı kalmak yerine birçok tefsir kitabı okumak, anlatılanı daha iyi anlamamıza yardımcı olabilir.
İnanç zayıflığı
En temel sorunlarımızdan birisi Allah’a ve ahiret gününe inanç zayıflığımızdan kaynaklanıyor. Her geçen gün dünyaya bağlılığımız biraz daha artıyor. Dünyaya çaktığımız kazıkları bir türlü çıkarmayı başaramıyoruz. Zengin malını kaybetmekten korkuyor; elindeki her şey ona aitmiş gibi. Fakir ise sürekli isyanda, zenginlik hayalleri ile hayallerini kirletmekte. Zenginlik uğruna heba ettiğimiz şu beden bile bize ait değilken neden endişe ediyoruz?
Kur’an’ı anlamak istemiyoruz, çünkü Allah “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz” (Ali İmran, 92) buyuruyor. Korkuyoruz. Ahiret inancı olan birinin dünya ile ne kadar bağı olabilir? Biz Kur’an’ı anlamaya ne kadar gayretli olursak, Allah da bize o kadar yakın olur. Biz kaçarsak, Allah da kendisine yaklaşacağımız şeyleri ortadan kaldırır.
Yanlış algı
Kur’an duvardaki bir süs eşyası değildir. Sadece ramazandan ramazana veya özel gecelerde okunan bir kitapta değildir. Kur’an, okunmaktan çok uygulanması gereken bir kitaptır. Kur’an; Allah’ın rızasını kazanmada ve cennete gitmedeki haritamızdır. Haritaya öyle masum masum bakarak bu yolun sonuna varamayız. Öncelikle haritadaki yolları iyi tespit edebilmek gerekir. Sonra gayret gerek, çaba gerek. Alın teri, emek gerek. Bunları yaptıktan sonra yolun yarısına bile gelsek, yolu bitirmiş sayılırız.
Salih niyet
Şayet Kur’an’ı anlamak istiyorsak salih bir niyete, samimi bir kalbe, Allah’ın rızasını isteyen bir gönle ihtiyaç vardır. Yukarıda sayılan sebeplerin hepsi işin teknik kısmını yansıtmakta. Yukarıda saydığımız şeylerin çözümü kolay. Ama salih bir niyet, samimi bir kalp ve sadece rıza peşinde koşan bir gönül oluşturmak oldukça zordur. Yukarıdaki maddelerin zeminini bunlar oluşturmaktadır. Bu üç güce sahip olduktan sonra onlar kendiliğinden hallolacaktır.
- Kitap özeti: Cahiliye Arapları – Prof. Dr. Adnan Demircan - 12 Eylül 2020
- Kronolojik Mekke Dönemi - 10 Eylül 2020
- Kronolojik Medine Dönemi - 10 Eylül 2020