e-Medrese

İşari Tefsir Metodu

21.10.2021

İşari Tefsir Metodu

İşari Tefsir Metodu

İşari Tefsir kimi çevreler tarafından Tasavvufi Tefsir olarak da bilinir. Bunun sebebi bu yöntemi kullanan müfessirlerin ve kaynak olarak alan araştırmacıların tasavvufi yönelimlere sahip olmalarıdır. İşari Tefsir en genel anlamıyla şu şekilde tarif edilir: “yalnız tasavvuf erbabına açılan birtakım gizli anlamlar ve işaretler yoluyla Kuran’ı açıklamak.”

Tarifteki gizlilik unsuru, bu tefsir metodunun özünü oluşturur. Şöyle ki yapılan tefsir faaliyeti test edilebilir bir bilgi birikiminden çok, müfessirin keşf ve ilham yeteneğine dayanır. Bu yeteneğe dayalı olarak ortaya çıkan gizli bilginin ise doğrulanabilme ihtimali düşüktür. Tarihte en çok eleştiriyi de buradan almıştır. Fakat İşari tefsir savunucularına göre bu tefsirin hem Kuran’da hem de hadislerde çok önemli delilleri bulunmaktadır.

Öncelikle Kuran’ı Kerim’de “Bu kavme ne oluyor ki hemen hiçbir sözü anlamıyorlar.” buyurulmaktadır. Ayeti kerimede geçen anlamamak ya da anlaşılmamak manasını mutasavvıflar farklı şekillerde yorumlamışlardır. Kuran’ın ilk muhataplarının ana dili Arapça olması sebebiyle sözün manasını anlamamaları gibi bir ihtimal söz konusu değildir. Asıl anlamadıkları sözün zahiri değil batını yani ilk anlamı değil, gizli manasıdır. Dolayısıyla Kuran’ı Kerim de ayetlerin bir zahiri bir de batıni manasının olduğunu işaret etmektedir. İşte bu tefsir metodunun esas gayesi gizli manaları ortaya çıkarmak ve muhataplar tarafından anlaşılır kılmaktır.

Diğer taraftan Efendimiz bir gün ashabına “Eğer siz benim bildiklerimi bilseydiniz az güler, çok ağlardınız.” buyurmuşturlar. Bu hadisin de mutasavvıflara göre yorumuna bakacak olursak; onlar Efendimize gelen tüm bilgilerin ashaba iletildiğini, haliyle ashabın tebliğ edilmesi gereken tüm bilgileri aldıklarını iddia etmektedirler. Peygamber de tüm bildiklerini aktarmakla yükümlü olduğu için hiçbir şeyi saklayamaz. Dolayısıyla burada Efendimizin bildiği, ashabın ise bilemediği şey vahyin batıni yorumlarıdır.

Görüleceği üzere mutasavvıflara ve tasavvuf erbabına göre İşari tefsirin naslarda yer bulunmaktadır. Ve bu tefsir yöntemi Kuran ve sünnetin ışığında keşfedilmiş bir metottur.

İşari Tefsirin Kısa Tarihi

Tasavvufun, İslam toplumu içerisinde ne zaman ortaya çıktığı konusunda farklı görüşler mevcuttur. Kimileri daha Efendimiz döneminde başladığını iddia etmektedir. Şayet zühd ve takva içinde yaşamayı tasavvuf olarak tanımlayacaksak bu görüşün olduğunu kabul edebiliriz. Genel görüş de bu yöndedir. Tasavvuf zühd ve takva yönelimi olarak Efendimiz döneminde başlamış ardından gelişmiş ve günümüze kadar ulaşmıştır. Mezhepler tarihi açısından bakıldığında da tasavvuf 3 farklı dönemde ele alınmaktadır: Zühd, Tasavvuf ve Tarikatlar.

Zühd döneminde İşari Tefsir literatür oluşturmaya başlamamıştır. Hasan el-Basri (ö.110/728), Caferi Sadık (ö.148/765) gibi isimler eliyle yeni yeni yapılmaktadır. Bu isimler kimi ayetlerde batıni manalar arıyor fakat Kuran’ın tamamı için bu yöntemi uygulamıyorlardı. Sonraları tasavvuf döneminde Sehl b. Abdillah et-Tüsteri (ö.283/896), Cüneydi Bağdadi (ö.298/910) Muhammed b. Musa el-Vasıti (ö.283/942) gibi isimler tarafından şümullü şekilde uygulanmaya başlamış ve literatür ilk meyvelerini vermiştir. Tarikatlar döneminde gelindiğinde ise Kuran’ın tamamını tefsir eden eserler ortaya çıkmış İbni Arabi (ö.638/1240) ile zirve noktasına ulaşmıştır.

İşari Tefsirin Genel Özellikleri

1- Bu metodun ayırt edici tarafı tasavvufta muteber sayılan keşf, ilham ve sezgi gibi bilgi kaynaklarına dayanılarak yapılmasıdır.

2- Ayetlerin bir zahiri bir de batıni manaları olduğu tezi kabul edilir. Ve bu yöntem ile batıni manalar keşfedilir.

3- Kuran’ın bütünü pek dikkate alınmaz. Nas odaklı bir yaklaşım sergilenir. Bu da kimi tutarsızlıklara yol açar.

4- Zayıf ve İsraili rivayetler kullanılır. Hadislerin sıhhatine rikkatle dikkat edilmez.

5- Keşfedilen batıni mana zahiri mana ile ters düşse bile kabul edilir.

6- Bu tefsir metoduna göre yapılan tefsir genellikle tasavvufi çevreler tarafından kabul görülür. İlmi camia İşari tefsirlere dikkatle yaklaşır.

7- Arap dilinin kuralları bu tefsir yönteminde büyük bir ehemmiyet arz etmez.

8- Kuran’ı Kerim’den çıksa da çıkmasa da tasavvuf içerisinde ortaya çıkan fikirler, teoriler bir şekilde bu tefsirin satır aralarında bulunur.

9- İşari Tefsir sadece işari yorumlardan oluşmayabilir. Muhtelif rivayetlerin de kullanılmasıyla yazılabilir.

10- Kimi İşari tefsirler metot olarak rivayet, dirayet ve ilmi tefsir metotlarını da kullanmışlardır. Bu anlamda memzuc bir metot izleyenlerin de olduğunu söyleyebiliriz.

İşari Tefsirin Önemli Kaynakları

İşari Tefsir tarih içerisinde kendisine ciddi bir literatür oluşturmuştur. Fakat bunlardan kimileri muteber sayılırken kimileri de aşırıya kaçtıkları gerekçesiyle itibara alınmamıştır. Literatürün en önemli ve en fazla atıf alan kaynakları ise aşağıdaki gibidir:

1- Haka’iku’t-Tefsîr, Ebû Abdurrahmân Muhammed b. Hüseyin es-Sülemî (ö. 412/1021)
2- Letâifu’l-İşârât, Abdülkerîm el-Kuşeyrî
3- Bahrü’l-Hakâ’ik (et-Tefsiru’n-Necmiyye), Necmeddîn-i Dâye
4- Keşfü’l-Esrâr ve Uddetu’l-Ebrar, Reşîdüddîn-i Meybüdî
5- Ğaraibu’l-Kur’an, Nizameddin en-Nişaburî
6- Ruhu’l-Beyan, İsmail Hakkı Bursevî
7- Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azim, İbnBerrecân
8- Te’vilatu’l-Kur’an, Abdurrezzak el-Kaşanî
9- İ’cazu’l-Beyan fî Tevili Ümmi’l-Kur’an, Sadreddin Konevî
10- Tefsiru’l-Cami, Abdurrahman-ı Cami
11- Aynu’l-A’yan, Molla Fenarî
12- El-Fevatihu’l-İlahiyye, Nimetullah Nahcıvanî
13- Nefaisu’l-Mecalis, Aziz Mahmud Hüdayi

İşari Tefsirin Önemli Simaları ve Eserleri

Sehl b. Abdullah et-Tüsteri (ö.283/896)

Hayatı

Tam adı: Ebu Muhammed Sehl b. Abdillahb. Yunus b. İsa b. Abdillah b. Refi’ et-Tüsteri’dir. İran’da yer alan Huzistan’ın Tüster köyünde dünyaya gelmiştir. Hayatı hakkında kaynaklarda elle tutulur bir malumat bulunmaktadır. Sadece tek bir oğlunun olduğu bilinmektedir. Bir tasavvuf erbabı olması nedeniyle hakkındaki bilgilerin neredeyse tamamı menkıbe niteliği taşımaktadır.

Yaşadığı döneme bakıldığında Abbasiler -Safariler -Zenciler arasındaki siyasi çekişmelerin yaşandığı bir dönemde faaliyet göstermiştir. Bu siyasi çalkantılar nedeniyle memleketini bırakarak Basra’ya yerleşmiştir. Fakat kimi kaynaklar hicretinin nedeninin siyaset değil, fıkıh ulemasının baskıları olduğu söylenmektedir. Sadece ulema tarafından değil cinler ve şeytanlarla konuştuğu iddia sebebiyle halk tarafından da tepki aldığı bilinmektedir. 283 yılında gittiği Basra’da vefat etmiştir. Kabri de buradadır.

Düşüncesi

Sehl et-Tüsteri’nin mutedil bir mutasavvıf olduğu anlaşılmaktadır. Tasavvufun dışında kelam ve tefsirle de uğraşmış bir Ehli Sünnet alimidir. Ona göre; kötü huyların iyiye tebdili kerametlerin en büyüğüdür. Bu düşüncesi dahi tasavvufu nasıl anladığının bir göstergesidir. Diğer taraftan Tüsteri’nin asıl amacı şeriat ve hakikati birleştirmektir. Hakikat ise tasavvufu simgelemektedir. Genel olarak ise tasavvuf ona göre; Kuran’a sarılmak, sünnetlere uymak, helal yemek, eziyet, zulüm ve günahtan uzak durmak, tövbe etmek ve haklarını yerine getirmektir. Tüsteri’ye göre tasavvufun bu yedi esasının en önemlilerinden biri tövbedir ki insanın aldığı her nefeste yaratıcısına tövbe-i istiğfarda bulunması gerekir.

Kimileri Tüsteri’nin tasavvufi meşrebinin Melatimetiliğe yakın olduğu iddia etmiştir. Fakat kaynaklarda ona Sehliyye isminde bir tarikat nispet edilmektedir. Fıkhi ve itikadi mezhebinin ne olduğu noktasında ihtilaf bulunsa da Ehli Sünnet çerçevesi içerisinde sayıldığı noktasında neredeyse icma vardır. Hayatı boyunca çok fazla talebesi ve müridi olan Tüsteri’nin yetiştirdiği en meşhur isim ise: Hallac-ı Mansur’dur (ö.309/922).

Eseri: Tefsiru’l-Kurani’l-Azim

Tasavvufi/İşari Tefsirin ilk örneğini İbn Ata (ö.309/922) vermiştir. Genel kabul yönde olsa da İbn Ata’nın eseri günümüze ulaşamamıştır. Bu sebeple ilk örnek Tüsteri’nin Tefsiru’l-Kurani’l-Azim’i görülmektedir. Eser her sureden birkaç ayetin tefsiri ile oluşmaktadır. Bu bakımdan eserin belirli bir sistematiğe sahip olmadığını ve sistematik ilk İşari Tefsir unvanı da alamayacağını söylememiz gerek. Diğer taraftan tefsirin tedvini Tüsteri’ye ait değildir. Tüsteri’nin yorumlarını talebesi Ebu Yusuf es-Siczi (ö.415/1024) nakletmiş, Ebu Bekir el-Beledi de bunları nakilleri yazıya aktarmıştır. Tefsiru’l-Kurani’l-Azim’in ortaya çıkışı bu şekilde olmuştur.

Hüseyin es-Sülemi (ö.412/1021)

Hayatı

Tam adı: Ebu Abdirrahman Muhammed b. el-Hüseyn b. Muhammed es-Sülemi’dir. 325 yılında Nişabur’da dünyaya gelmiştir. Tasavvuf erbabı bir aileden gelmektedir. Fakat erken yaşlarda babasını kaybetmiştir. Bu sebeple himayesini İbni Nüceyd üstlenmiştir. Önemli bir mutasavvıf olan İbni Nüceyd serveti sahibi bir insandır. Vefatının ardından servetinin bir kısmı Hüseyin es-Sülemi’ye kalmıştır. Dolayısıyla maddi anlamda bir sıkıntı yaşamadığı ve döneminin en büyük kütüphanelerinden birini kurabildiği rivayet edilmektedir.

Dedesi başta olmak üzere zamanın önemli ulemasından ilim tahsil etmiştir. Irak, Rey, Hemedan, Merv ve Hicaz rıhle yapmış olduğu kimi şehirlerdir. Tasavvufta olduğu kadar hadis ve fıkıhta da derinlik kesbetmiştir. Bu sebeple onun hem batıni hem de zahiri ilimlere vakıf olduğunu söyleyebiliriz. Diğer taraftan ilmi faaliyet ve eğitimleri ile irşat görevini bir arada yürütmüştür. Halkasına katılan önemli isimler arasında; Abdülkerim el-Kuşeyri (ö.465/1072), Ebu Nuaym İsfehani (ö.430/1032), Ahmed b. Hüseyin el-Beyhaki (ö.458/1062) sayılabilir. Hüseyin es-Sülemi 412 yılında doğduğu şehir olan Nişabur’da dünyaya gözlerini yummuştur.

Düşüncesi

Sülemi’yi her ne kadar hayatında kimi çevreler batıni olarak tanımlasalar da o mutedil bir mutasavvıftır. Tasavvuf yönü kadar ilim yönü de güçlüdür. Ve pek çok eser vermiş, talebe yetiştirmiştir. Onu batıni olarak tanımlayanların dayanağı ise eserlerindeki bazı nakilleridir. Fakat bu nakiller ona ait değildir. Tasavvufu Kuran ve sünneti derinlikli olarak yaşamak şeklinde anlamıştır. Her ne kadar tefsirinde zayıf ve uydurma hadis bulunsa da bunlar tasavvuf çevreleri tarafından bilinen ve ameli yönü düşünülerek kullanılan hadislerdir.

Eseri: Hakaiku’t-Tefsir

Hayatı boyunca 100’ü aşkın eser kaleme almış son derece üretken bir yazardır. Fakat eserlerinin pek çoğu ne yazık ki günümüze ulaşamamıştır.

Eserin başlığından da anlaşılacağı üzere Sülemi’ye göre tasavvuf, hakikattir. Ve hakikat ile şeriatın bir araya gelmesi gerekir. Bu eserin en önemli tarafı ilk sistematik İşari Tefsir kaynağı olmasıdır. İçerisinde mutasavvıfların çeşitli ayetler için yapmış oldukları yorumlar bulunmaktadır. Bu açıdan muhtevasında ciddi ve son derece kıymetli bir derleme bulunduğunu söyleyebiliriz. Sülemi eserini oluştururken almış olduğu tefsirlerin aşırı olmamasını dikkat etmiştir. İtikada ters düşen tevilleri, cüretkâr tefsirleri ayıklamış, sapkın bulduğu görüşleri eserine dahil etmemiştir. Kişisel görüşlerini ise yansıtmamıştır. Ayrıca her ne kadar kapsamlı bir eser olsa da tüm ayetlerin tefsiri bulunmamaktadır. Her surenin başında “sure hakkında söylenenler” diyerek rivayetleri nakletmiştir. Muhtevası dikkate alındığında Hakaiku’t-Tefsir bir İşari Tefsir kaynağı olsa da sistematik ve izlenen yöntem dikkate alındığında bir rivayet tefsiri olduğu söylenebilir.

Alusi (ö.1270/1854)

Hayatı

Bağdat’ta doğmuş olsa da Hülagu’nun (ö.663/1265) oraya istila etmesi sonucunda Alus adasına yerleşmiştir. Bu sebeple oraya nispet edilir. Alusi olarak maruftur. Tam adı ise: Ebu Sena Şihabüddin Mahmud b. Abdillah b. Mahmud el-Hüseyni el-Alusi’dir. Alusi nispetiyle pek çok alim yetiştiren bir aileye mensuptur. İlk eğitimini babasından almıştır. Sonraları döneminin meşhur alimlerinin halkalarında ilim tahsil etmiştir. Ali es-Süveydi (ö.1237/1822), Alaeddin Ali el-Mevsıli ve Halid el-Bağdadi (ö.1242/1827) gibi önemli isimler hocaları arasında sayılır.

13 yaşında kitap telifine başlamıştır. Pek çok medresede dersler vermiş ve Bağdat’ın en önemli alimi olarak nam salmıştır. Saltanat-ı Dar-ı Aliye’de müderrislik yapmış ve Bağdat müftüsü olmuştur. 30 yıllık müftülük görevinden bir dedikodu neticesinde alınmıştır. Hayatının sonraki yıllarında en önemli eserlerinden bir olan Ruhu’l-Meani’yi tamamlayabilmek adına uzlete çekilmiştir. Nihayet hedeflediği şekilde bitirebilmiştir. Hem tefsirini dönemin padişahı Abdülmecid’e ithaf edebilmek hem de kendisine atılan iftiraları temizleyebilmek için İstanbul’a gitmiştir. Burada pek çok önemli sima ile görüşmüş ve yirmi ay kalmıştır. Fakat her ne kadar ulema ve vüzera tarafından teveccüh görse de istediğini alamadan geri dönmüştür. Bu geri dönüş onun hayatının son macerasıdır. Çünkü dönüş yolunda sıtmaya yakalanmış ve yaşamını bu hastalıkla mücadele ederek geçirmiştir. 1270 yılında Bağdat’ta hayata veda etmiştir.

Düşüncesi

Alusi’nin en büyük özelliği Bağdat’ta duraklama devrine giren ilmi faaliyetleri canlandırmasıdır. Bu sebepledir ki kendisine Bağdat’ın en büyük alimi unvanı verilmiştir. Son derece keskin bir zekaya ve güçlü bir hafızaya sahiptir. Bunu bizzat kendisi ifade etmektedir. Yazdığı yazıları süratle kaleme alır ve katipleri tarafından temize çekilmesini isterdi. İlmi yönünün yanı sıra şairliği de vardı. Bundandır ki yazıları tam bir fesahat örneğidir.

Amelde Şafii mezhebine müntesiptir. Fakat kimi zaman Hanefi mezhebini de taklit etmiştir. Fetvalarını da daima Hanefi mezhebine göre vermiştir ki zaten Bağdat’a Hanefi müftüsü olarak tayin edilmiştir. Kendisine seçtiği yolun selefin tariki olduğunu ifade etmiştir. Bu sebeple çocuklarına da aynı yolu izlemelerini öğütlemiştir. Diğer taraftan ulemanın önde gelen isimlerini takdir ettiği gibi objektif şekilde tenkit etmekten de çekinmemiştir. Yoğun ilmi faaliyetlerinin içerisinde tasavvufla uğraşmış ayrıca batıni fikir sahipleriyle mücadele ederek Ehli Sünnet itikadını korumayı vazife bilmiştir.

Eseri: Ruhu’l-Meani

Alusi’nin yirmiyi aşkın eseri bulunmaktadır. Bunların bir kısmı ilmi olduğu gibi bir kısmı da edebidir. En meşhur ve önemli eseri olarak Ruhu’l-Meani sayılır.

Bu eseri Alusi, 34 yaşında kaleme almaya başlamış ve 16 yıllık bir sürede yazmıştır. Son iki cildi girdiği uzlet neticesinde hitama ermiştir. Ciddi bir ilmi birikime sahip olan Alusi, rivayet ve dirayetin yanı sıra tasavvufi bakış açısının da önemi üzerinde durmuştur. Tefsirin genel sistematiği rivayet ve dirayet tefsirlerinden farklı değildir. Fıkıh, Kelam ve Hadis ilimlerinden faydalanılmıştır. Arap dil ve edebiyat kurallarının yanı sıra şiirden de yararlanılmıştır. Hatta kevni ve kozmolojik ayetlerin tefsirinde dönemin objektif ilimleri kullanılmıştır. Tüm bunlarla beraber tefsirin sonunda işari yorumlara yer verilmiştir. Bu tefsirler için kaynak belirtilmemiştir.

Pek çok bakış açısına sahip olması nedeniyle bu eserin hangi tefsir metodu içinde sayılması gerektiği noktasında bir ihtilaf söz konusu olmuştur. Bu görüşleri toparlayacak olursak büyük bir kesim işari olduğunu iddia ederken, bir kesim de dirai olduğunu söylemiştir. Hem toparlayıcı bir yapıya hem de ansiklopedik bir muhtevaya sahip olması nedeniyle kendisinden sonraki pek çok tefsiri etkilemiştir.

Bu makaleyi okuyanlar için tavsiye yazılar:
İçtimai Tefsir Metodu
İşari Tefsiri Yeniden Düşünmek

Kaynaklar

TDV İslam Ansiklopedisi, Tefsir Maddesi.
TDV İslam Ansiklopedisi, İşari Tefsir Maddesi.
Çağdaş İslam Düşünürleri, ed. Cafer Karadaş, Ensar Yayınları, İstanbul, 2017.
Ana Hatlarıyla İslam Mezhepleri Tarihi, Mustafa Öz, Ensar Yayınları, İstanbul, 2014.
Tefsir Tarihi, Muhsin Demirci, Ensar Yayınları, İstanbul, 2015.
İleri Okuma Önerisi (Akademik Makale):

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.