e-Medrese

İslam Hukukunda Nesih Teorisi

İslam Hukukunda Nesih Teorisi

İSLAM HUKUKUNDA NESİH TEORİSİ

Nesih kelimesinin sözlük anlamına ilişkin olarak verilen “izâle, iptal, ref’, tebdil, tahvil ve nakil” gibi karşılıklar, temelde iki anlam altında toplanır. Bunlardan birincisi ortadan kaldırmak, ikincisi ise bir şeyi bir yerden başka bir yere veya bir halden başka bir hale nakletmektir. Neshin dildeki hakikat anlamının ortadan kaldırma olduğu söylenebilir. Ortadan kaldırma anlamını ifade etmek üzere cumhur daha çok “ref’ ve izale” sözcüğünü, Hanefiler ise daha çok “tebdil” sözcüğünü tercih etmişlerdir.

Neshin terim anlamı büyük ölçüde sözü edilen iki temel anlam etrafında şekillenmiş ve buna göre de biri, “beyan eksenli” diğeri de “kaldırma (ref’)” eksenli iki farklı nesih tanımı ortaya çıkmıştır. Neshin beyan içerikli ilk tanımı İmam Maturidi tarafından yapılmış ve Hanefi usulcüleri tarafından genel olarak devam ettirilmiştir.

Hanefilerin yaklaşımını yansıtan bir tanıma göre nesih, kendi açımızdan devam edeceğini sandığımız hükmün sona erdiğinin beyan edilmesidir. Cumhurun yaklaşımını yansıtan özlü tanımlarından birine göre ise nesih, şer’i hükmün daha sonra gelen şer’i bir delille kaldırılmasıdır.

Neshin Mahalli: Nesih Ne Tür Hükümlerde Cereyan Eder?

1-Ebedi Olduğu, Nassın Kendisinden Anlaşılan Hükümler: Kendisine kıyamet gününe kadar veya ebediyen gibi bir söz bitişen naslar böyledir. Bu gibi ifadelerin bitişmiş olması o hükmün neshe açık olmadığını gösterir.

2-Belli Bir Süreye Kadar Devam Edeceği Nassın Kendisiyle Bilinen Hükümler: “Bu hüküm şu zamana kadardır.” denilerek konulmuş hükümler böyledir. Belirtilen zaman geldiğinde hükmün kalkması nesih anlamına gelmez. Zaten hükmün o zamana kadar devam edeceği baştan biliniyordu.

3-Vakit Kaydı Getirilmeksizin Konulan Hükümler: İşte nesih sadece bu tür hükümlerde cereyan eder.

Nesih sadece Hz. Peygamber hayatta iken söz konusu olabilir. Vahiy süreci Hz. Peygamber’in vefatıyla son bulduğundan dolayı Hz. Peygamber’in vefatından sonraki bir dönemde nesih gerçekleşemez. Bu konuda usulcüler arasında görüş ayrılığı yoktur.

Neshin Şartları

1-Neshedilen hüküm akli bir hüküm değil, şer’i bir hüküm olmalıdır. İstishabın gereği olarak o ana kadar herhangi bir yükümlülüğün yokluğu durumu, ibadetlerin vacip kılınmasıyla ortadan kalkmaktadır. Ancak bu durum nesih olarak nitelendirilemez.

2-Nesih, bir hitap ile olmalıdır. Buna göre mükellefin ölmesi veya acziyeti sebebiyle hükmün kalkması nesih olarak nitelendirilemez.

3-Hükmü kaldırılan hitap, hükmün kalkmasını gerektiren bir vakitle kayıtlı olmamalıdır. “Orucu geceye kadar tamamlayın.” ayeti böyle bir kayıt içerdiği için gece olunca, oruç tutma hükmü kendiliğinden kalkar. Dolayısıyla burada bir nesih söz konusu değildir.

4-Nâsih olan hitap daha sonra gelmiş olmalıdır.

Kitap’ın Sünnet ile Sünnetin de Kitap ile Neshi

İmam Şafii, Kitap’ın sünnetle ve sünnetin Kitap’la neshini caiz görmemekle birlikte başta Şafii mezhebine bağlı birçok usulcü olmak üzere diğer ekoller genel olarak bunun caiz ve vaki olduğu görüşünü benimsemiştir. Hz. Peygamber’in beyan görevine dahil olması sebebiyle bir ayetin hükmünün başka bir ayetle veya Hz. Peygamber’in sünnetiyle neshedilmesi mümkündür. Çünkü her iki durumda da gerçekte nesheden Allah’tır. Ancak sünnetle bir ayet arasında nesih söz konusu olacaksa bu sünnetin mütevatir veya meşhur olması gerekir.

Kitap’ın sünnet ile neshine usulcüler, ana babaya ve yakın akrabaya vasiyette bulunmayı emreden ayetin, “Vârise vasiyet yoktur.” hadisiyle neshedilmesini örnek vermişlerdir. Sünnet ile sabit olan namazda Beyt-i Makdis’e yönelme uygulaması, Kâbe’ye yönelme emriyle de neshedilmiştir.

Neshin Gerçekleşme Biçimleri

1-Sabit Bir Hükmün Tamamen Ortadan Kaldırılması

Usulcüler neshin gerçekleşme keyfiyetini hem hüküm hem de tilavet açısından ele almışlardır. Buna göre nesih üç biçimde gerçekleşmiştir.

-Hükmün ve Tilavetin Mensuh Olması: Bu tür nesih bazı usulcülere göre Hz. Peygamber zamanında Kur’an açısından söz konusu olmuştur. Bunlar daha çok “Biz bir ayeti nesh eder veya unutturursak, yerine daha iyisini veya dengini getiririz.” ve ”Dileseydik sana vahyettiğimizi ortadan kaldırırdık.” ayetlerini ve Hz. Ebubekir, Ebu Musa el-Eşâri, Enes bin Malik ve Hz. Aişe gibi sahabilerden gelen bazı rivayetleri gerekçe göstermişlerdir.

Mesela Hz. Aişe’nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Kur’an’da nazil olan ayetler arasında on emzirmenin haram kılıcı/mahremiyet sağlayıcı olduğu vardı. Sonra bu hüküm beş emzirme ile neshedildi. Bu, Hz. Peygamber vefat ettiğinde Kur’an’dan bir ayet olarak okunmaktaydı.”

-Hükmün Baki, Tilavetin Mensuh Olması: Bu türden neshin örneği Hz. Ömer’den gelen “Muhsan erkek ve kadın zina ettiğinde Allah’tan bir ceza olarak onları recmedin. Allah azizdir, hakimdir.” şeklindeki rivayettir.

-Tilavetin Baki, Hükmün Mensuh Olması: “Kadınlarınızdan zina yapanlara karşı içinizden dört şahit getirin. Eğer onlar şahitlik ederlerse o kadınları ölüm alıp götürünceye veya Allah onlar hakkında bir yol açıncaya kadar kendilerini evlerde tutun.” Bu ayetteki hapis hükmü, celd ayetiyle (Nur, 2.) neshedilmiştir.

2-Anlam Daraltması Biçiminde Gerçekleşen Nesih

Anlam Daraltmasının Nesih Olmasına Örnek:

“İçinizden ölenlerin geride bırakmış olduğu eşleri kendi kendilerine dört ay on gün beklerler.” ayetiyle kocası ölen kadının iddet süresi dört ay on gün olarak düzenlenmiş, “Hamile olanların bekleme süresi ise doğum yapmalarıyla sona erer.” ayetiyle ise hamile kadınların iddetinin doğumla sona ereceği belirtilmiştir.

Bu durumda elimizde kocası ölmüş kadınların ve bir şekilde evlilik birliği sona ermiş hamile kadınların iddetine dair iki farklı hüküm bulunmakta ve bu iki farklı hükmün kapsamına aynı anda girmeleri sebebiyle kocası ölen hamile kadınların hangi düzenlemeye tabi olacağı konusunda söz konusu iki ayet arasında bir çatışma ortaya çıkmaktadır.

Çünkü kocası ölen kadınlar ifadesi, hamile olsun olmasın bütün kadınları; hamile kadınlar ifadesi ise kocası ölmüş veya boşanmış olsun evlilik birliği sonlanmış bütün hamile kadınları içine almaktadır. Hz. Ali, iki ayetin arasını uzlaştırmak üzere, kocası ölen hamile kadının iddetinin “eb’adu’l-eceleyn” olduğunu yani belirtilen iki iddetten hangisinin süresi daha uzun ise kadının o süreyi bekleyeceğini öne sürmüştür.

İbni Mesud gibi kimi sahabiler ise bunun bir nesih işlemi olduğunu belirtmiştir. Hanefiler, İbni Mesud’un yaklaşımını benimseyerek bu iki ayet arasındaki ilişkiyi, hâss ile âmmın çatışması ve sonra gelen özel düzenlemenin önceki genel düzenlemeyi, belli bir oranda neshetmesi olarak görmüşlerdir. Burada önceki ayetin anlamının daraltılması işleminin tahsis değil de nesih olarak isimlendirilmesi, sonraki ayetin ilk ayetin uygulamaya geçmesinden sonra gelmiş olması sebebiyledir.

Anlam Daraltmasının Tahsis Olmasına Örnek: 

“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta ya da yolculukta olursa tutamadığı sayısınca başka günlerde tutar.”

Ayetin başında orucun bütün inananlara farz kılındığı, devamında ise hasta ve yolcu olanların Ramazan orucunu başka günlerde tutabileceği söyleniyor. Hasta ve yolcunun başka günlerde tutabileceğini belirten cümle, zaman bakımından hemen ilk cümlenin devamında değil de ilk hükmü uygulama imkânının bulunmasından sonra gelmiş olsaydı, bu takdirde yapılan anlam daraltması tahsis değil nesil olarak gerçekleşmiş olurdu.

3-Nass Üzerine Ziyade Biçiminde Gerçekleşen Nesih

Nass üzerine ziyade deyimi, bir nassın içerdiği anlama başka bir delile dayanarak onda doğrudan yer almayan bir şey eklemek anlamında kullanılmaktadır. Bu ekleme işini Hanefiler nesih şeklinde gerçekleşen bir beyan olarak değerlendirirken, diğer ekoller genel olarak beyan saymış, yerine göre de tahsis, tevil, takyit olarak isimlendirmiştir.

Hanefiler bu ekleme işlemini nesih saydıkları için, haber-i vâhidle yapılamayacağını, ancak mütevatir veya meşhur gibi güçlü delillerle yapılabileceğini öne sürerken, cumhur salt beyan olması itibarıyla, bunun haberi vahid ve kıyas gibi zanni delillerle de yapılabileceğini kabul etmiştir.

Şafiiler, “Ameller niyetlere göredir.” hadisine dayanarak ve teyemmümde niyetin şart olmasına kıyasla abdestte niyetin şart olduğunu söylemişlerdir. Hanefilere göre ise abdestte niyetin şart haline getirilmesi bir nesih olur. Çünkü Allah, abdestle ilgili ayette yıkama ve meshi zikretmiş, niyeti söz konusu etmemiştir. Bu durumda abdestte niyeti şart koşmak nass üzerine ziyade yapmak anlamına gelir. Bu da bir nesihtir ve nesih ancak güçlü bir delille yapılabilir.

Nassa ziyadenin Hanefiler tarafından nesih, cumhur tarafından beyan olarak değerlendirilmesi, Hanefilerle cumhur arasında şöyle bir farklılığa yol açmıştır. Hanefilere göre bu tür, ilave nesih sayıldığı için ancak kendisiyle neshin caiz olacağı bir delille yapılabilir. Buna göre sözü edilen ilave mütevatir veya meşhur bir haberle yapılabilirken âhad haberlerle yapılamaz. Cumhura göre ise nassa bu türden bir ekleme yapmak, nesih değil, genel olarak beyan sayıldığı için haber-i vâhid gibi zanni bir delil ile nassa ziyade yapmak mümkündür.

Neshi Bilmenin Yolları

Şâri’in Belirtmesi

Neshin varlığı Şâri’in sözünden anlaşılabilir. Şâri’ doğrudan veya dolaylı olarak neshi belirtmiş olabilir. “Size kabirleri ziyaret etmeyi yasaklamıştım, artık ziyaret edebilirsiniz. Çünkü kabir ziyareti, ölümü hatırlatır.”

İcmâ

İcmâ ile nesih mümkün görülmemekle birlikte bir hükmün mensuh olduğunun icmâ ile bilineceği, usulcülerin geneli tarafından kabul görmüştür. “Kim bir meyyiti yıkarsa gusletsin, kim de taşırsa abdest alsın.” Bu hadisin hükmünün dikkate alınamayacağı yönünde oluşmuş bir icmâ vardır. Mesela, şarap içtiği için üç defa cezalandırılan kimsenin dördüncü defa içtiğinde öldürülmesini emreden bir hadis bulunmaktadır. Ancak, şarap içenin öldürülmeyeceği konusunda âlimler icmâ etmiştir.

Nüzul ve Vürûd Tarihlerinin Bilinmesi

Karşı karşıya gelen iki ayetin nüzul tarihlerinin bilinmesi durumunda, sonraki öncekini nesh eder. Mesela bir yıllık iddet süresinin dört ay on gün ile neshedilmesi, ilgili ayetlerin nüzul tarihlerinin bilinmesi yoluyla olmuştur. Yine birbiriyle çatışan hadislerin hangi tarihlerde söylendiği biliniyorsa daha sonra söylenen hadisin nâsih olduğu anlaşılmış olur.

Sahâbi Sözü

Bir sahabinin açıklamasından hareketle neshe hükmedilip edilemeyeceği konusu usulcüler arasında tartışmalıdır. Usulcülerin çoğu, sahabinin bu yöndeki açıklamasının nakil kaynaklı değil, içtihat kaynaklı olabileceği gerekçesiyle bu tür açıklamalardan hareketle neshin varlığına hükmedilemeyeceğini öne sürmüştür.

Bu makaleyi okuyanlar için tavsiye yazı: “İslam Hukukunda Tearuz ve Tercih

Kaynaklar

Çetin, Abdurrahman. “Nesih”, DİA
İslam Hukuk Usulü, Yunus Apaydın, Bilay Yayınları, 2018.
Fıkıh Usulü, Abdullah Kahraman, Rağbet Yayıncılık, 2016.

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

eMedrese bir İlmiye Vakfı projesidir.