e-Medrese

Âmm Lafız ile İlgili Meseleler

ÂMM LAFIZ İLE İLGİLİ MESELELER

1-Âmm Lafzın Delaletinin Kat’iliği-Zanniliği Tartışması

Âmm lafzın umumunun kıyas ve haber-i vahid gibi zanni delillerle daraltılması

Âmm lafzın delaletinin kesin olduğunu kabul eden Hanefilere göre âmm lafzın haber-i vâhid ve kıyas ile tahsis veya nesh edilmesi mümkün değildir. Çünkü kesin olan şey, zanni olan şey ile tahsis veya nesh edilemez. Şafiilere göre ise âmm lafzın delaleti zanni olduğu için kıyas ve haberi vâhid gibi zanni delillerle tahsis edilmesi mümkündür.

“Besmeleyi kasten terk edenin kestiği hayvanın eti yenir mi? 

Hanefiler, “Allah’ın adının anılmadığı hayvanlardan yemeyin.” ayetinin umumuna dayanarak besmeleyi kasten terk eden kişinin kestiği hayvanın etinin yenmeyeceği görüşünü benimsemişlerdir.

İmam Şafii ise “Besmele çeksin çekmesin Müslüman Allah’ın adıyla keser.” ve “Allah’ın adı Müslüman’ın kalbindedir.” gibi haberlere dayanarak besmelesiz kesilen hayvanın etinin helal olduğunu öne sürmüştür. Çünkü ona göre bu haberler, ayetin umumunu tahsis etmektedir.

“Suçlunun Harem-i Şerife sığınması ona dokunulmazlık sağlar mı? 

Hanefiler, “Kim oraya (Harem’e) sığınırsa emniyette olur.” ayetinin umumuna dayanarak suç işleyip hareme sığınan kişi için dokunulmazlığın sabit olduğu görüşünü benimsemişlerdir. İmam Şafii ise bu ayetin umumunu “Harem ne bir âsiyi ne bir caniyi ne de bir hırsızı korur.” haberine dayanarak tahsis etmiş ve Harem’e sığınmasının suçluya dokunulmazlık sağlamayacağı görüşünü benimsemiştir.

2-Âmm ile Hâssın Tearuz Etmesi

Biri bir hükmün varlığına, diğeri yokluğuna delalet edecek şekilde aralarında bir çatışmanın bulunması durumunda ortaya çıkar. (Bkz: İslam Hukukunda Tearuz ve Tercih Teorisi) Hâss ile âmm tearuz ettiğinde üç ihtimal söz konusu olur:

a-Bunların hangisinin önce, hangisinin sonra olduğunun bilinmesi. 

Hangisinin önce, hangisinin sonra olduğunun bilinmemesi durumuna ilişkin olarak Hanefiler arasında iki farklı yaklaşım vardır. Birinci yaklaşıma göre, bunların eş zamanlı oldukları varsayılır. İkisinden birini tercih ettirecek bir delil bulununcaya kadar tevakkuf etmek en doğrusudur. İkinci yaklaşım ise, ihtiyata uygun olduğu gerekçesiyle âmm lafzın daha sonra gelmiş sayılması yönündedir.

b-Hâssın önce, âmmın sonra olması. 

Âmm lafız sonra ise önceki hâss lafzı nesh eder. Buna örnek olarak Ureyneliler hadisi verilebilir.Hz. Peygamber, çobanları öldürüp zekât develerini çalan Ureynelilerin el ve ayaklarını kestirmiş, gözlerini oydurmuş ve güneşin altında ölüme terk etmiştir. Bu şekilde öldürmeye müsle denir. Buna mukabil Semure bin Cündüb’den müsle konusunda şöyle bir rivayet gelmiştir:“Hz. Peygamber irad ettiği her hutbede bize sadakayı emreder ve müsleyi yasaklardı.”

Semure’nin rivayeti hem genel hem de tarih bakımından Ureynelilerle ilgili uygulamadan daha sonra olduğu için Ureyneliler hakkındaki özel uygulamadan çıkan meşruluk hükmünü nesh etmiştir.

c-Âmmın önce, hâssın sonra olması.

Hâss lafız sonra ise bu takdirde önce gelen âmm lafza -zaman bakımından- bitişik olup olmadığına bakılır. Eğer hâss lafız, âmm lafza bitişik ise yani hemen onun peşinden gelmişse âmm lafzı tahsis eder. Mesela Nur suresinin 4. ayetinde kazifte bulunanlar ile ilgili hüküm şöyledir:

“Namuslu kadınlara zina isnat edip sonra da dört şahit getiremeyenlere seksen değnek vurun.  Artık onların şahitliğini asla kabul etmeyin. İşte bunlar fâsık kimselerdir.”

Bu ayet, iffetli kadınlara zina isnadında bulunup da bunu dört şahitle ispat edemeyenlere 80 celde cezası uygulanması ve şahitliklerinin kabul edilmemesi hükmünü getirmiştir. Bu ayet genel ifadesiyle hem yabancıları hem de kocaları kapsamaktadır. Nur suresinin 6. ayeti ise, kocaların eşlerine zina isnadında bulunmaları ve bunu dört şahitle ispatlayamamaları halinde mülâane diye bilinen özel bir düzenleme getirmiştir. Sebeb-i nüzulünden anlaşıldığına göre 6. ayet daha sonra indiği için 4. ayetin genel hükmünü kocalar hakkında nesh etmiştir.

3-Âmm Lafzın İçerdiği Bazı Fertlere Hasredilmesi

Âmm lafzın, içerdiği şeylerin bir kısmına hasredilmesine genel olarak kasr denilir. Kasr kısaca, anlam daralması olarak ifade edilir. Kasr, genel olarak ya müstakil olmayan bir sözle ya da müstakil bir şeyle olur.

Müstakil olmayan söz ile kasr: İstisna, şart, sıfat ve gaye olmak üzere dört çeşittir.

-İstisna, âmmın bazı fertlerine hasredilmesini gerektirir. Mesela bir kimse “Sâlim hariç kölelerim hürdür.” dese azat işlemi, bu kişinin Sâlim isimli kölesi dışında kalan köleleri hakkında geçerli olur.

-Şart, sözün başının bazı takdirlere hasredilmesini gerektirir. Mesela bir kimse karısına

“Eve girersen boşsun.” dese talak, kadının eve girmesi durumunda gerçekleşir. Çünkü bu sözde talakın vaki olması, eve girme şartına bağlanmıştır.

-Sıfat, âmm lafzın sıfatın bulunduğu yere hasredilmesini gerektirir. Mesela “Saime develerden zekât gerekir.” hadisi zekât yükümlülüğünün sadece saime, yani yılın yarıdan fazlasını otlaklarda geçiren develer hakkında olmasını gerektirir.

-Gaye, lafzın anlamının belirlenen sınıra kadar olduğunu gösterir. Mesela “…yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın.” ayeti abdestte kolları yıkama yükümlülüğünün dirseklere kadar olduğunu ifade eder.

Müstakil ile kasr: Âmm lafzın müstakil ile kasr edilmesi tahsis adını alır. Ancak anlam daraltan müstakil söz zaman bakımından âmm lafızdan sonra ise bu daraltma nesih adını alır.

a-Söz ile tahsis edilmiş lafız: Oruç, 183. ayetin umumu ile bütün müminlere emredilmiştir. Ancak 183. ayetin umumu, bu ayetin peşinden gelen 184. ayet ile hasta ve yolcular hakkında tahsis edilmiş ve bunlara orucun o esnada farz olmadığı ve tutamadıkları orucu başka günlerde tutabilecekleri belirtilmiştir.

b-Söz olmayan şeylerle kasr: Âmm lafzı tahsis eden söz dışı şeyler ise akıl, his ve âdet olmak üzere üç tanedir.

-Akıl: “Allah, her şeyin yaratıcısıdır.” ayetinde Allah’ın kendisinin, “her şey” lafzının dışında olduğu akıl yoluyla bilinmektedir.

-His: “Onlara hükmeden kişinin kendisine her şey verilmiş olan bir kadın olduğunu gördüm. Ayrıca onun muazzam bir tahtı da vardı.” Ayette sözü edilen kadına (Belkıs’a) her şeyin verilmemiş olduğu his yoluyla, yani duyu organlarıyla bilinmektedir. Çünkü her şey ona verilmiş olsa başkalarının bir şeye sahip olmaması gerekir.

-Âdet: Yaygın kullanım da bazen bir kelimenin genel olan ilk anlamını daraltabilir. Mesela Arapçada ayakları üzerinde yürüyen her canlıyı ifade eden dâbbe lafzının özellikle at için kullanılması buna örnektir.

Âmm lafız hakkında daha detaylı bilgi için: “Âmm Lafız

Kaynaklar

Kolay Usulü Fıkıh, Faruk Beşer, Nun Yayıncılık, 2016.
İslam Hukuk Usulü, Yunus Apaydın, Bilay Yayınları, 2018.
Fıkıh Usulü, Abdullah Kahraman, Rağbet Yayıncılık, 2016.

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

eMedrese bir İlmiye Vakfı projesidir.