İslam Öncesi Mekke’de Dini Yaşam Nasıldı?

İslam Öncesi Mekke’de Dini Yaşam Nasıldı?
Hocam, hikmet-i ilahî gereği her canlı, bulunduğu çevreye göre donatılarak yaratılıyor. Bu açıdan yeni kitabın ve peygamberin yakın çevresi olan cahiliye Araplarında nasıl bir dinî hayat, nasıl bir sosyal yaşantı hâkimdi?
Evet, insan çevresinin çocuğudur, derler. Yaşadığı ortamın insan üzerindeki etkisi inkâr edilemez. İnsan aynı zamanda içinde yaşadığı zamanın da çocuğudur. Kadim tabirle İbnü’l vakt. Buna rağmen zamanın çocuğu olmakla zamane çocuğu olma arasında çok ciddi bir fark var. Zamane çocuğu rüzgârın önünde savrulan bir yaprak gibi zamanın nesnesidir. Zamanın çocuğu ise zamanı kontrol edebilen, zamanın öznesi olan kişidir. Esasında insanı insan eden akıl ve iradedir. İnsanın bu iki özelliği tıpkı vücudundaki kasları gibi çalışmadıkça eriyip kaybolur. Kullanılmayan irade de zamanla biter ve artık insan başka bir iradenin kontrolü altına girmeye mahkûm olur. Kendi iradesini kullanamayan, başka iradenin esiri olacağı gibi, kendi iradesine hâkim olan başka iradelere hükmeder. Bu o kişinin Allah’ın irade nimetini en iyi kullanmasının bir ödülüdür. Kendi iradesine hükmedemeyen birinin en fazla etkilendiği, hatta esiri olduğu şey, zaman ve çevredir.
Söz konusu açıdan Hz. Peygamber (sav) bir zamanda ve bir çevrede büyüdü; fakat asla zamanın ve çevrenin çocuğu olmadı. Çok güçlü ve terbiye edilmiş bir iradeye sahipti. Mekke’deki inanç ve kültür havzası içinde yetişmiş olmasına rağmen hiçbir zaman puta tapmadı. Peki, nasıldı Peygamberimizin doğduğu ve büyüdüğü Mekke? Burası çıplak dağlar arasında kurulmuş bir ticaret şehriydi. Şehir m.ö. 5. yüzyıl ortalarında zemzem kuyusunun yanında kuruldu. Şehrin bir din merkezi olması ticaret merkezi olmasını mümkün kılıyordu. Çünkü sağlıklı bir ticaret ortamı güvene bağlıdır. Bu şehir hemen hemen bütün Arabistan’ın kutsal saydığı bir başkent konumundaydı. O gün için Mekke’deki dini hayata gelecek olursak, Hicaz Arapları arasında putperestlik en yaygın inançtı. Bununla beraber Yahudilik, Hıristiyanlık ve haniflik müntesibi insanlar da vardı. Yahudiler genelde Hicaz’ın kuzeyinde Medine ve çevre bölgelerde yaşarken Hıristiyanlar tüm Hicaz’a dağılmış durumdaydı.
Siyer kaynaklarından öğrendiğimiz bilgilerden hareketle, Efendimizin (sav) doğduğu çevrenin büyük çoğunluğunun putperest olduğunu, nadir de olsa haniflere rastlandığını biliyoruz. Putperestlerin ekserisi Allah’a inanıyorlardı; fakat bu inanç yozlaşmış, tahrif edilmiş ve onları kötülükten alıkoymayan bir yapıya sahipti. Bugün de halk arasında sıkça gördüğümüz aşırı kutsamacı zihniyet, Allah’la iletişim kurmak için aracılara ihtiyaç olduğunu düşünüyordu ve bunun için de putları kendi elleriyle icat ettiler. Kur’an bu inanca şirk demektedir. Müşriklere size hiçbir fayda veya zararı olmayan; kendi ellerinizle yaptığınız bu putlara niçin tapıyorsunuz, denildiğinde “Onlara (putlara) sadece bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz.” yanıtını veriyorlardı. (Zümer 39/3)
Bununla birlikte Müşrikler kendi içlerinde farklı inançlara sahipti. Özellikle ahiret ve kıyamet konusunda kimileri bunlara inanmış, kimileri reddetmişti. Kuran’daki vurgulardan cahiliye Araplarının çoğunun ahirete inanmadıklarını anlıyoruz. Neticede putperestlerin inançları Yahudi ve Hıristiyanlarla karşılaştırıldığında çok daha zayıf kalıyordu. Bu iki din gerek kurumları gerekse kitap ve peygamberleri itibariyle çok daha ileri durumdaydılar. Bundan olsa gerek ki özellikle Yahudiler putperest Arapları küçümserdiler. Yahudiler Hicaz’da putperestlerden sonraki en büyük topluluktu; lakin Mekke’deki nüfusları oldukça azdı.
Diğer taraftan, Mekke demografisinde önemli bir topluluk haniflerdi. Hanifler Hz. İbrahim’in inançlarını benimsemiş, putlara kesilen kurbanlardan yemeyen ve şirkten uzak duran kişiler olarak bilinirlerdi. Ebu Ubeyde şunu söyler: “Araplara göre, İbrahim’in dini üzere olan haniftir. İslam gelince Müslüman olana hanif demeye başladılar.” (Cahiliye Arapları, s.81, Prof. Dr. Adnan Demircan) Haniflerin sayısının çok fazla olmayışı ve örgütsüz yapıları, onların fikirlerinin toplumsal konularda etkisiz kalmasına sebep oluyordu. Bu da Mekke müşriklerinin zulüm krallıklarında istedikleri gibi hareket etmelerine olanak sağlıyordu. Nitekim bu durum İslam’ın gelmesiyle bozuldu ve statüko yıkıldı.
Bu makaleyi okuyanlar için tavsiye yazı: “Cahiliyede Ahlakî Meziyetler“
- Cahiliyede Ahlakî Meziyetler - 18 Şubat 2021
- İslam Öncesi Mekke’de Dini Yaşam Nasıldı? - 16 Şubat 2021
- Mekke Döneminden Bize Kalan 3 Miras - 27 Ocak 2021