Kur’an-ı Kerim ile Aramızdaki Temel Problem Nedir?
Bir süre sorunun temelde bir anlama sorunu olduğunu düşündüm durdum. Bunun için Kur’an’ı tam ve doğru anlamanın şartları ve usulü üzerine yazılar yazdım. Ancak şahit olduğum bazı hadiseler bana sorunu başka yerde aramam gerektiğini gösterdi. Artık problemin teknik bilgi eksikliği ya da metodoloji hatasından çok, bir kabul ve hazım problemi olduğunu düşünüyorum. Bir ülkede iki yüzün üzerinde meal, onlarca tefsir, konuyla ilgili yüzlerce akademik makale, tez, tebliğ yazılmışsa; hemen her şehirde Kuran-Tefsir seminerleri düzenleniyorsa, orada anlama probleminden değil, kabullenme, inanma probleminden söz etmek daha sahici olur. Kuran’a kabul ve retleri büyük oranda kalıplaşmış bir zihinle yaklaşıyor, ayetleri fikirlerimizi tashih için değil, onaylatmak için okuyoruz. Mesela kader, şefaat, kabir azabı, kıyamet alametleri, mucize vb. konularda Efendimiz’den bugüne tevarüs ettiğimiz ilkeleri benimsemeye yanaşmıyoruz. Konuyla ilgili ayetler hatırlatıldığında da bunlara farklı bir izah getirmemiz gerektiğini düşünerek ayetlere daha baştan ön yargılı yaklaşıyor, bugüne kadar kimsenin aklına gelmeyen yepyeni bir anlam-yorum aramaya başlıyoruz. Kuran’ın dilinden, üslubundan kopuş burada başlıyor. Saf ve duru bir zihinle “gerçekten Kuran’da bu ilkelerin yeri var mıdır?” diyerek yola çıksak kendimizi bu kadar kasmak zorunda kalmayacağız. Ayrıca Kuran’ı anlama problemi dediğimiz sorun da büyük oranda çözülmüş olacak.
Mustafa Ay Daru’l Hikme hocası, Araştırmacı yazar
Günümüz Müslümanlarının Kur’ân-ı Kerîmile ilişkilerinde en temel problem, onun gereği gibi okunup anlaşılmasında ve hayata geçirilmesinde gösterilen eksiklik ve gevşekliktir. Nevevî, “Bilesiniz ki, Kur’an okumak en faziletli zikirdir. Matlup olan, onu anlayıp düşünerek okumaktır” derken bu problemin nasıl aşılabileceğine işaret eder.
Esasen Rasûl-i Ekrem’in şu hadisi bu temel problemin çözüm yolunu gösterir: “Kim hizbini (Kur’an ödevini) veya onun bir kısmını okumadan uyur, sonra da onu sabah namazı ile öğle namazı arasında okursa, böyle bir kimse için onu geceden okumuş gibi sevap yazılır”(Müslim, Müsâfirîn, 142; Ebû Dâvud, Tatavvu’, 19; Tirmizî, Cum’a, 56; Nesâî, Kıyâmu’l-leyl, 65; İbn Mâce, İkâmet, 177; Dârimî, Salât, 167; Muvatta’, Kur’ân, 3). Bu demektir ki, her gün az da olsa, düzenli bir şekilde Kur’ân-ı Kerîm’den bir bölümün ödev olarak benimsenip okunması, ona olan derin iman ve içten saygının bir göstergesidir.
Prof. Dr. Zekeriya Güler İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
Kur’an-ı Kerim’ler ilişkilerimizde en temel problem onu anlamadan okumamizdir. Anlamak her şeydir; ancak, herkes isin duygusal boyutunda. Kuran’ın temel vasfı olan kılavuzluk böylece islevsiz kalıyor ve tabiat boşluk kabul etmediği için Kuran’ın yerini rivayetler ve menkıbeler alıyor. Alim kisilerin kılavuzu rivayetler, halkın kılavuzu ise menkıbeler… İslam dunyasının hal-i pür-melalinin sebebi bu.
2. olarak; Kuran’ın maksatları ile teferruatı veya ehemm ile mühim ya da emr – şeriat ayrımına dikkat edilmiyor. Yine, Kuran’ın 2 ana devrede nazil oluşu Müslümana kendi realitesi ile ilgili bazı ipuçları vermeli: Müslüman şunu iyi tepit etmeli: Ben mekki Kuran’la mı muhatabım, medeni Kuran’la mı?
3. olarak; Kuran’ın statik, sabit/durağan vahiy; tabiat, evren, olay ve olguların ise dinamik vahiy olduğu, Kuran’ın dinamik vahiy eşliğinde okunması gerektiği göz ardı edilmemeli.
Prof. Dr. Murat Sülün Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi
Kanaatimce bugün, Kur’an’la ilişkimizdeki temel sorun, O’na karşı ilgisizlik değil, aksine istekli, yoğun ve yaygın olarak nitelendirilebilecek sağlıksız hatta mahzurlu ilişki biçimidir. Bu ilişki biçimi, Kur’an’ın nüzûl dönem ve şartlarını, muhataplarını dikkate almayan, sadece Kur’an kelimelerini Türkçe’ye çevirmeyi; Kur’an’ı anlama faaliyeti olarak kabul eden din, dil ve mantık açısından birçok sorunlara kaynaklık eden “meal” anlayışıdır. Şunu bilmek gerekir ki; mevcut haliyle “meal” telakkisi, Kur’an ve tefsir tarihinde temeli olmayan ve sadece ülkemizde son yüzyılda zuhur etmiş olan Kur’an adına eksik ve yanlış bir faaliyettir.
Prof. Dr. Hasan Elik Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
Kur’ân ile ilişkilerimizde en büyük sorun, onun ne kadarının, hangi kısımlarının günümüz için hala yürürlükte olduğudur.
Klasik anlayışta olduğu gibi Kur’ân’ın her yönüyle hala yürürlükte olduğunu mu kabul edeceğiz, yoksa onun bir kısım hükümlerinin güncelliğini yütürdiğini mi söyleyeceğiz?
Bu sorunun cevabını tam olarak bulamadığımız için bir belirsizlik ve tartışma sürüp gidiyor.
Buna ben de şahsen tam bir cevap bulabilmiş değilim. Belki işin pratik boyutunu, diğer naslarla beraber bütüncül bir şekilde inceleyen fıkıhçılar/İslam hukukçuları bu meseleye bir çözüm getirseler daha sağlıklı olabilir.
Doç. Dr. Celil Kiraz Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi
Kur’ân-ı Kerîm ile ilişkisinde bu günün inananlarının en temel problemi onu tanıma ve anlama problemidir. Zira bir insanın kendisi dışındaki bir şey ile sağlıklı bir ilişki kurabilmesi, öncelikle karşısındakini tanımaya ve anlamaya bağlıdır. Eğer siz muhatabınızı tanımıyor ve onu anlamıyorsanız burada doğru bir ilişki kurma zemini oluşmamış demektir. Maalesef onlarca Türkçe Kur’an meâli yapılmasına, din eğitimi ve öğretimiyle meşgul olanlar arasında Kur’ân’ın önemi ve değerine yapılan vurgular giderek artmasına rağmen günümüz Müslümanlarının pek çoğu hâlâ Kur’ân’ı tanıma ve anlama noktasında hatalar içindedir. Elbette bu problemin sebebine dair ayrıntılı ve geniş tartışmalar yapılabilir. Ancak ben burada bir kısım inanan zihinlerin, çağdaş dünyanın itibar ettiği değerleri ölçü alarak ilâhi mesaja yaklaşmasını ve de postmodern eğilimler altında vahyin nesnel gerçekliğini göz ardı ederek ondan öznel sonuçlara çıkarmasını temel bir mesele olarak görmekteyim.
Modern dönemde ortaya çıkan farklı anlama ve yorumlama teorileriyle neticede Kur’ân’ın insanları hakikate götüren ilâhi bir kitap olduğu ve Hakk’a davet ettiği âdeta unutulmuş “Kur’ân’a göre” söylemlerinde aslında herkes kendi doğrularını ifade etmeye başlamıştır.
İçinde bulunulan bir durumu aşabilmek ancak Kur’ân’ın oluşturduğu dünya görüşünü benimsemekle gerçekleşebilir. İnsanın çağdaş dünyanın ürettiği dünya görüşünü bırakarak vahyî dünya görüşünü benimsemesi ise ancak dinî değerler ve kavramlar dünyası içine girmekle mümkündür. Bu da kuşkusuz Hz. Peygamber’in izinde şekillenen İslâm geleneğini bilmekle gerçekleşebilir. O halde bir Müslüman aydının, İslâm düşünce geleneğine sırt çevirerek Kur’ân’ı anlama ve anlatma çabası sonuçsuz kalmaya mahkûmdur da denilebilir.
Doç. Dr. Hülya Alper Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi
Kuran-ı Kerim ile ilişkimizde en temel problemimiz ne ve bunu nasıl aşacağız? sorunuza cevabım, Kuran-ı Kerim i meharic ve tecvid kuralların göre kendimize ve dinleyenlere güven verecek şekilde okuyamamak. Bunu gidermenin yolu bellidir.
Doç. Dr. Süleyman Aydın Yalova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi
İlim Dergisi 2. Sayı Kısa Soruşturması
- Taberi Tefsiri - 6 Ocak 2022
- et-Telhısü’l-Miftah - 4 Ocak 2022
- el-İhtiyar li-Ta’lili’l-Muhtar - 3 Ocak 2022