Dinler Tarihine Genel Bir Bakış
Dinler Tarihine Genel Bir Bakış
İçindekiler
Din Nedir?
Kur’an’da din terimi, “yol, hayat tarzı, hesap günü, kanun, hüküm” ve benzeri anlamlarda kullanılmaktadır. Buna göre din, insanın her türlü inancını, düşüncesini, tavır ve davranışlarını ifade eden, insanın yaşam tarzı ya da yaşamında izlediği yol anlamına gelmektedir. Erken dönem Müslüman âlimler de insanın düşünsel olduğu kadar bireysel ve sosyal yaşamını tanzim eden her türlü hayat anlayışını din olarak ele alıp değerlendirmektedirler.
Batı’da, Aydınlanma döneminden itibaren çeşitli din bilimleri teorisyenlerince dile getirilen tanımlamalar din kavramını niteleme konusunda “efradını cami ağyarını mâni” bir tarif değildir. Öncelikle dinin ne’liğine ilişkin bu tarif Batı kültür dünyasında insanlığın Tanrı, ahiret, metafizik alem ve kutsala yönelik kült ve ritüellerinden oluşan sistemleri ifade etme açısından yapılmaktadır.
Çeşitli batılı bilim adamları dini tarif ederken örnek olarak ele aldıkları dinsel sistemler ve ilgilendikleri bilim dalları doğrultusunda bir din tanımlaması yapmışlardır. Kısacası dinin insanın düşünce ve inanca dayalı değerlendirmelerini içeren zihinsel fonksiyonlarını, her türlü tavır ve davranışlarını, insanın diğer insanlarla ilişkilerini ve kurumsal yönünü ifade eden sosyal yapısını belirleyen ve disiplin altına alan bir sistem olduğu söylenebilir.
Dinin Önemi ve Fonksiyonu

İçinde yaşadığı alemi tanıma, kendisinin ve ailemin nasıl ve neden var olduğunu, varoluşun bir amacının olup olmadığını araştırma öteden beri insanın merak konusu olmuştur. Aynı şekilde insan gerek kendisinin gerekse etrafındaki diğer canlıların doğum-ölüm kuralına tabi olduklarını gözlemekte ve ölüm sonrasını merak etmektedir. Zira ontolojik ve teleolojik meraklarını ve sorularını ancak yüce aşkın varlığı hesaba katarak tatmin edici şekilde cevaplama imkânı bulabilmektedir. Dolayısıyla dinsel inançlar insanın bu sorularına bir şekilde cevap arama süreci ile yakından ilgili olmaktadır.
Dini inanç ve değerlerin insanın ahlaki yapısı ile yakından ilgisi vardır. Din ahlaki tutum ve davranışların sürdürülmesinde önemli bir olgu olarak insanın karşısındadır. Din, tarih boyu metafizik alem ile insan arasındaki ilişkinin kurulmasında, insanın yaşamında yer verdiği üstün güç ya da güçlerin tanımlanıp ifade edilmesinde ve insanın sığınma ve yakarma gibi duygularına cevap vermede önemli bir rol oynamıştır.
Bundan başka insanın vicdan duygusunu harekete geçirmek suretiyle insanı kötülükten alıkoymaya çalışmış ve iyiliği teşvik etmiştir. Bazı tarihi konularda iyi-kötü, günah olan ve olmayan meselelerde farklı tutumlar sergilemiş olsalar da dinler genelde bakıldığında insanın mal, can, ırz ve yaşam haklarının korunması, anne ve babaya saygı, fitne ve kötülükten uzak durulması vb. temel konularda benzer yaklaşımlar içerisinde olmuşlardır.
Dinler insanın yapmaması gereken tavır ve davranışları günah kapsamında değerlendirmekte ve günahtan uzak durulması konusunda öncelikle insanın vicdanını harekete geçirmektedir. Yine dinler insanın sosyal ve doğal çevreleri ile uyum içinde olmasına özel bir önem vermektedir. Hemen hemen bütün dinlerde doğal çevrenin tahrip edilmesi Tanrı’nın düzenine karşı gelmekle eşdeğer olarak görülmüş ve günah sayılmıştır. İnsanın diğer insanlara ve içinde yaşadığı toplumsal yapıya karşı sorumluluklarının ifadesi olan temel ahlak kuralları bütün dinsel mesajların özünü oluşturmaktadır. Ahlakın yanı sıra aile kurumlarına verdikleri önemle de dinler dikkat çekmektedirler.
Din, bireysel ve sosyal yaşama dair her alana yönelik öğretilerini ifade ederken kendi hakikat algısına dayalı temel bir öğretiyi ön plana çıkarır. Bu öğreti dinin tüm inançlarında, ibadet ve cemaat anlayışında belirleyici bir etkiye sahiptir. Örneğin Hristiyanlık hakikat ve kurtuluş öğretisinin Tanrı oğlu İsa Mesih öğretisi üzerinde bina eder. Bu doğrultuda Hristiyanlık Mesih merkezli yani kristosentrik bir dindir.
Ortodoks Yahudilikte birçok açıdan İsrailoğulları etnisitesinin seçilmişliği öğretisinin merkeze alındığı bir yaklaşım kendisini gösterir. Bu bağlamda etnosentrik bir din anlayışı karşımıza çıkar. İslam’a baktığımızda ise İslam’da en belirleyici öğreti olarak Allah’ın mutlak birliğine, tekliğine ve merkeziliğine dayalı tevhit öğretisi, tüm İslami inançların, ibadetlerin ve yaklaşımların temelini oluşturur. Bu çerçevede İslam tevhit merkezli bir din olarak diğerlerinden ayrışır.
Dini gelenekler kendilerini insan ve toplum yaşamında genelde sembollerle ifade eder. Semboller sadece haç, menora, hilal gibi belirli dinleri ifade eden işaretlerle sınırlı değildir. Vaftiz, hac gibi ibadetler, başörtüsü, sakal, kipa, haç vs. sembol sayılır.
Dinler Tarihi ve Bir Bilim Dalı Olarak Gelişimi
Dinler Tarihi; dinlerin teolojik ve kurumsal yapılarını, dinlerin tarihsel tezahürlerini de dikkate alarak inceleyen bir bilim dalıdır. Dinler Tarihi çalışmalarında ele alınan konulara ilişkin öncelikli kaynaklar arasında ilgili kutsal metinler ve diğer dinsel materyaller başta gelir. Ayrıca gözlem, mülakat, anket vb. yöntemlerle dinlere yönelik saha araştırmaları kadar ele alınan konunun özelliğine göre arkeolojik materyal de oldukça önemlidir.
İslam tarihinde İslam dışı dinsel geleneklere ilgi ve alaka oldukça erken dönemlere kadar uzanır. Kur’an ve diğer temel İslami kaynaklarda farklı inanç sistemleri hakkında birçok bilgi ve tartışma yer alır. Hatta bir bütün olarak değerlendirildiğinde Kur’an’ın yaklaşık üçte ikisi geçmiş toplumlara ilişkin kıssalardan, Ehli Kitap ve cahiliye dönemi Arap geleneğine yönelik tanımlama, eleştiri ve polemiklerden oluşur. Bu materyal erken dönemlerden itibaren Müslümanları öncelikle Ortadoğu’daki dinler olmak üzere İslam dışı dini gelenekleri incelemeye teşvik etmiştir. Nitekim İslam tarihinin erken dönemlerinden itibaren reddiye kabilinden birçok eser yazılmıştır. Ayrıca çeşitli İslam dışı inanç ve gelenekleri tanımlayan bazı telif ve çeviri eserler ortaya çıkmıştır.
11. yüzyıldan itibaren Milel ve Nihal başlığı altında kaleme alınan eserler de İslam tarihindeki Dinler Tarihi çalışmaları açısından oldukça önemlidir. Bu başlık altında kaleme alınan eserlerde farklı inanç ve düşünce sistemleri masaya yatırılmıştır. Milel ve Nihal başlığını taşıyan ilk eserin Abdulkahir El Bağdadi’ye ait olduğu ancak eserin günümüze kadar ulaşamadığı söylenmektedir.
İslam Bilim geleneğinde farklı dinlere, felsefi ve kültürel geleneklerin tanınmasına ve araştırılmasına dayanan “diyanât” ve “fırak” başlıklı çalışmaların kaleme alındığı da bir gerçektir. Eric Sharp Milel ve Nihal yazarı Şehristani’yi Karşılaştırmalı Dinler alanında ilk özgün eser veren yazarlar arasında zikretmektedir.
Dinler Tarihi bilim dalı Osmanlı döneminde 19. yüzyıldan itibaren eğitim kurumlarında yer almaya başlamıştır. Önceleri “ilm-i esatiru’l evvelin” başlığı altında, sonra da “tarih-i edyan” (Dinler Tarihi) adı altında dersler verilmiştir. Cumhuriyet döneminde 1933 yılına kadar varlığını sürdüren Darulfünun İlahiyat Fakültesinde “Türk Dinleri ve Mezhepleri Tarihi” ve “Dinler Tarihi” başlıkları altında dinler tarihi bilim dalına dayalı dersler okutulmuştur. 1949 yılında kurulan Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi bünyesinde de Dinler Tarihi derslerine yer verilmiştir. Ayrıca Dinler Tarihi dersleri İmam Hatip okulları ve Yüksek İslam Enstitüleri müfredatına da konulmuştur.
Mezhepler ve Kültler
Dinin bir alt kolu ya da dinin kapsamı içerisinde sayılan ekoller olarak nitelenebilecek olan mezhepler, yapıları itibarıyla itikadi, fıkhi ve siyasi olmak üzere üç ana kategoride incelenebilir. İtikadi mezhepler çeşitli inanç konularında farklı yorumlamalara bağlı olarak ortaya çıkan akımdır. Diğer taraftan bazı mezhepler dini hayatın yaşanması veya ibadet anlayışları ile ilgili farklı değerlendirmelerden kaynaklanmaktadır.
Dini yaşamın nasıllığı konusundaki farklı bakış açıları ve dinen yapılıp yapılmaması gereken hususlar konusunda farklılıklar fıkhi mezheplerin oluşumunda etkili gözükmektedir. Son olarak dini cemaatin siyasal otorite ile ilişkileri ya da siyasal otoritenin dine yönelik algılamaları çeşitli siyasal hareketlerinin ortaya çıkışına zemin hazırlamıştır.
Mezhep hareketleri bir başka açıdan ortodoksi ve heterodoksi ayrışması şeklinde de kendisini gösterir. Ortodoksi genellikle egemen yaygın anlayış için kullanılmıştır. Bir başka ifadeyle kendini çoğunluğun inancını ifade eden merkezi din anlayışıyla ve egemen siyasal güçle özdeşleştiren dinsel yorum, asıl doğru öğretiyi savunduğu, doğru ve kabul edilebilir inançların temsilcisi olduğu iddiasıyla ortodoks olarak tanımlanmıştır. Bu durumda merkezi din anlayışının dışında kalan görüş ve akımlar ise heterodoksi olarak görülmüştür. Dolayısıyla çoğunluğa karşı azınlığı ve resmi din anlayışına karşı muhalefeti temsil eden takımlar heterodoksal mezhepler olarak değerlendirilmiştir.
Savaşlar, istilalar, sürgünler, göçler vb. nedenlerle farklı dini geleneklerin zorunlu olarak yan yana varlıklarını devam ettirmeleri durumu zamanla bu geleneklere bağlı insanların birbirleriyle bilinçli ya da bilinçsiz bir ilişkide bulunmaları durumunu doğurmaktadır. Bu da doğal olarak farklı din mensubu insanların dini anlama ve yaşama noktasında birbirlerini etkilemelerine neden olmaktadır. Bu durum zamanla yeni din yorumlarının ve mezhepleşme hareketlerinin ortaya çıkışına zemin hazırladığı gibi bazı durumlarda dini senkretizm yaşanmasına ve farklı dini değerleri bir araya getirmek suretiyle oluşturulan yeni inanç sistemlerinin/dinlerin oluşumuna neden olmaktadır. Bu şekilde ortaya çıkan ve farklı inanç sistemlerinden inanç ve ibadet unsurları taşıyan melez dinsel gelenekler “senkretik dinler” olarak tanımlanmaktadır.
Örneğin İslam ile Hindu geleneğinden birçok unsuru taşıyan Sih dini senkretik bir din olarak tanımlanabilir. Yine son dönemlerde ortaya çıkan ve Hristiyanlıkla Yahudilik’ten ya da Hristiyanlıkla Budizm’den birçok unsuru taşıyan Yehova Şahitleri, Moonculuk, Sayentoloji gibi hareketler senkretik akımlar olarak değerlendirmektedir.
Mitoloji ve Kadim Dinler
Mitolojik anlatılar insanın kutsalla ilişki serüvenini ifade etmektedir. Bu anlatıların her biri insanoğlunun Tanrı, Tanrılar ya da kutsalla olan iletişim sürecini tanımlamaktadır.

Mit ve Mitoloji
Mit, kutsal hakkındaki bir konuşma, bir anlatı, başka bir ifadeyle insani olmayanın insana ait kelime, terim, sembol ve öykü ile aktarımından ibarettir. Bu nedenle sadece dinle, inançla ilgili kavramdır. Genel olarak bu anlatılar “mit” ya da “mitos” olarak ifade edilirken, bu anlatıların araştırıldığı bilim “mitoloji” olarak adlandırılır. Mitos, gerçekliği olmayan, kurmaca, hayali, uydurma ve boş söz ve anlatı anlamına gelmektedir. İslam dünyasında mitik anlatılar genellikle “esatir” ile ifade edilmektedir. Esatir, yazı yazmak manasında satr kökünden türeyen ustûre kelimesinin çoğulu olup, gerçeğe uymayan, düzensiz, asılsız ve boş sözler anlamına gelmektedir.
Kur’an’da ilgili tanım “esatiru’l evvelin” şeklinde yer almakta olup daha çok müşriklerin Allah’ın vahyine dair değerlendirmeleri olarak verilir. Müfessirler ise genellikle bu terkibi önceki milletlere ait rivayetler olarak almış ve diğer milletlerin inanç ve tanrılarına ilişkin anlatıları için kullanmışlardır. Mit, inanan insan açısından kutsal ve gerçek olanı yani hakikati anlattığı için bir masal ya da efsane/destan değildir.
Mitin İşlevi ve Özellikleri
Mitler kutsalı ve metafizik alemi anlamayı, algılamayı sağlarlar.
Mitler insanın çeşitli beklenti, istek ve arzularına cevap verir.
Mitler mevcut toplumsal düzeni destekleyerek geleneğin devamını sağlar.
Mitler yazısız toplumlarda kültürün en önemli aktarım aracı olarak yer almıştır.
Mit bir dil ve dil oyunudur. Aynı zamanda dilin gelişimine katkı sağlarlar.
Mitler kişinin çevresini tanımasını, maddi ailemi ve günlük yaşantısında cereyan eden olayları algılayıp bunların menşeinin neden ve nasıllığını bilmesini sağlarlar.
Mit Türleri
Ritüel Mitleri: Bu grupta yer alan mitler bir ayin esnasında ya da yılın belirli dönemlerinde icra edilen bir törenle birlikte okunan mitlerdir.
Köken Mitleri: Bu mit türünde bir adın, nesnenin, varlığın nasıl doğduğu ya da ilk kez nasıl ortaya çıktığı imgesel bir yolla açıklanmaktadır.
Eskatoloji Mitleri: Evrenin ve kâinatın sonu, insanın gelecekteki durumu, kurtuluşa erme, Mesih ve kurtarıcı beklentileri, ölüm sonrası hayat, ölüler diyarı gibi konuları kapsayan mitlerdir. Mitler içerisinde en kalabalık grubu eskatoloji mitleri oluşturur.
Kozmogoni, Teogoni ve Antropogoni Mitleri: Evrenin, dünyanın, Tanrıların ve insanın oluşumunu anlatan mitlerdir.
Kısaca mitler, diğer hikâye türlerinin aksine inananları açısından hakikat ifade eder ve bütünü ile gerçektir. Yaratılış, dünyanın başında olan hadiseler, Tanrıların insanla ilişkileri, ceza ve tufanlar, dünyanın sonu, ölüm, ölüm ötesi, kurtuluş gibi hadiseler konu edilir. Mitler, masal ya da efsanenin tersine canlı bir içeriğe sahiptirler. Her an yaşanmakta ve tekrarlanmaktadırlar. Ancak inananı kalmadığında mitler de ölür ve efsaneye dönüşürler.
Temel Kavramlar
Mana
“Güç kuvvet” ya da “etki ve nüfuz” anlamlarına gelmektedir. Aynı zamanda gizli bir güç ve saklı bir enerji kaynağı anlamında da kullanılmaktadır. Polinezya kültüründe ise kelime kutsal ve doğaüstü bir güçle dolu ruhsal bir özelliği ifade eder.
Tabu olan kişi nesne ya da yerlerin mana ile yani bu gizemli mistik güçle dolu olduğuna inanılır. Bu yüzden kabile reislerine sıradan insanlar dokunamazlar ve yine krallar sıradan insanlar gibi öldürülmezler. Kralların kanının yere dökülmemesi gerekmektedir.
Tabu
Tabu insan davranışları ile ilgili olarak güçlü sosyal bir yasak ya da kısıtlayıcı müeyyidelere verilen bir isimdir. Hem kutsallığı hem kirliliği ve buna bağlı olarak dokunulmazlığı anlatır. Kısacası dokunulmaması, söylenmemesi, yenmemesi veya yapılmaması gereken şey demektir.
Totem/Totemizm
Totem kelime olarak alamet, işaret anlamına gelirken terim olarak genellikle kabile mensuplarının kendilerine akraba saydıkları, onlara hizmet eden hayvan, bitki ve cansız şeylere verilen ad ve sembolleri ifade eder.
Türk geleneğindeki ismi “ongun, ongon, töz”dür. Kurt, geyik, koç, boğa, at, kartal, şahin vb. hayvanlar totem olarak kabul edilmiştir. Totem inancı Tabu gibi yasaklarla birlikte işler. Aynı toteme bağlı kimseler kendi aralarında evlenmezler. Totem hayvanı yenilmez ve tabu olarak kabul edilir. Totem olan hayvanı öldürmek yasaktır. Tören ve ritüeller esnasında totem hayvanının hareketleri taklit edilir.
Şaman/Şamanizm

Eski kabilelerde dini ayin ve törenlerle meşgul olan rahipler ve sihirbaz hekimler vardır. Bunlardan başka çoğu zaman kendinden geçerek ruhsal alemine aracılık yapmaya yetenekli sayılan kimseler de bulunur. Bunlara şaman denir. Orta Asya’da Türk, Altay ve Moğol halk kültüründe şaman yerine aynı zamanda kam ifadesi kullanılır. Kam, duaları ile hastaları iyileştiren, şifa dağıtan, gök tanrı tarafından bu göreve getirildiğine inanılan, olağanüstü güçlerle donatıldığı düşünülen bir kişidir. Aynı zamanda kötü ruhları defetme ve büyü ile uğraşırlar. Orta Asya Türk geleneğinde iyi ruhlarla irtibat kuran Akkam (Aktoyun) ve kötü ruhlarla iletişim kuran Karakam (karatoyun) unsurlarından söz edilir.
Şamanizm belli bir bölgede ve belli bir topluma ait müstakil din olmak yerine şamanik tutum içindeki büyücü/rahip gibi mistik yönleri öne çıkan kimselerin öncülük yaptığı, geniş bir coğrafyaya yayılmış bir geleneği ifade etmektedir.
Büyü
Büyü, tabiatüstü güçlerin yardımı sağlanarak belirli bir gayeye ulaşmak veya bir durumu gerçekleştirebilmek için uygulanan işlem ve eylemdir. Din ile büyü eski kabile insanları arasında birlikte yaşar.
Fetiş/Fetişizm
Fetiş, “sihir ve büyü nesnesi, tılsım veya muska” anlamında taşıyana mutluluk getirdiğine inanılan, doğal özellikleri olduğu düşünülen tapınma nesnesini ya da bir kimsenin tapınırcasına sevdiği ya da bağlandığı kimse ya da nesneyi ifade etmektedir.
Animizm
Latince “anima” kelimesi nefes, ruh ve can anlamına gelmektedir. Bu tanım yeryüzünde insanların yanı sıra hayvan bitki ve diğer bütün nesnelerin kendilerine has bir ruh taşıdığı inancını içermektedir. Bu inanç etrafında ölen insanların ruhlarının evrende bir yerde yaşamaya devam ettiği kabul edilmiş ve ölülere takılması düşüncesine yol açmıştır. Bu düşünce özellikle Afrika ülkelerinde yerel kabile inançları arasında oldukça yaygındır.
Kadim Dinler
Burada konu edilen kadim dinler, mitolojik söylemler etrafında şekillenen kadim inanç ve uygulamaları ifade etmektedir.
Kadim Mısır Dini
Mısır medeniyeti önce Asurluların daha sonra Perslerin saldırısı ile yıkılır. İskender Mısır’ı Helen egemenliği altına alır. Daha sonra Roma İmparatorluğu’na bağlanan Mısır, İslam’ın doğuşundan sonra Müslümanlar tarafından fethedilerek bir İslam beldesi haline gelir.

Mısır Dinine Genel Bakış
Eski Mısır dininde sihirden mitolojiye, tıbbi uygulamalardan bitki bilimine, maneviyattan psikolojiye kadar pek çok model uygulamalara benzer uygulamaların bir kombinasyonu göze çarpmaktadır. Kuşkusuz Mısır dininin en güçlü vurgusu eskatoloji yani ölümden sonraki hayatadır. Mısırlılar asıl hayatın ölüm sonrasında devam edeceğine dair çok güçlü bir inanca sahiptirler. Bu nedenle de mezarlar ve ölüm ritüelleri piramitlerin önemine işaret edercesine Mısır geleneğinde oldukça yaygın görünümdedirler.
Resmi dini uygulama, Mısır Kralı Firavuna odaklanmıştır. O bir insan olmakla birlikte Firavun’un Tanrıların soyundan geldiğine, bedenleşmiş bir tanrı olduğuna inanılırdı. Halkıyla Tanrılar arasında aracı olarak görev yapan firavunların asıl fonksiyonu Mısır dininin merkezi temasını diye ifade edilen evrendeki düzeni sürdürmektir.
Ma’at, başında taşıdığı bir tüy ile genellikle ayakta dururken tasvir edilen adalet ve doğruluk tanrıçasıdır. Firavunlar ülkeyi Ma’at’ın koyduğu kurallara göre yani başka bir deyişle uyum/düzen yasaları doğrultusunda yönetir.
Mısırlılar doğanın güçleri ve unsurlarını içinde barındıran ve aynı zamanda doğayı kontrollerinde tuttuklarına inandıkları çok sayıda Tanrı ile etkileşimlerine odaklandılar. Dinsel pek çok uygulama ya tanrılara destek olma ya da iyiliklerini sağlama çabalarından ibaretti.
Mısırlılar ölümden sonra ruhlarının hayatta kalması için büyük çabalar sarf ederek mezarların, mezarın içindeki mallarının, ölülerin bedenlerini ve ruhlarını korumaya uğraşmışlardır.
Kâinat Tasavvurları
Kozmogoniye ilişkin mitlerde bir tümseğin, bir nilüfer çiçeğinin veya bir yumurtanın ilk suların üzerine çıkışı anlatılır. Oluşum (evrenin ortaya çıkışı), insanların ve Tanrıların olmadığı, ölümün olmadığı kaos denizinde başlar. Karalar ve denizler ortaya çıkar. Sonra da Güneş, diğer Tanrılar ve insanlar yaratılır.
Yaratıcı Tanrı olarak her kent kendi tanrısını öne çıkarır. Sonuçta da her kent dolayısıyla kentin merkezindeki tapınak, “Dünyanın merkezi” ve “hayatın başladığı yer” olarak kabul edilirdi. Atum en üstün ama görünmeyen gizli tanrıdır. Re ise tam anlamıyla görünür bir tanrıdır.
İlk başta üçlü bir tanrı vardır. Re–Atum-Khepri.
Khepri doğan güneş, Re tepedeki güneş, Atum ise batan güneştir. Bu üçlü, ilk tanrısal çifti Şu (hava tanrısı) ve Tefnut’u (nem ve bulut tanrıçası) yaratır. Onlardan da Geb (yer) ile tanrıça Nut (gökyüzü) ortaya çıkar. Kısacası bütün anlatılar yaratılışın üstün tanrının tözünden kaynaklandığını ve her şeyin ondan neşet ettiğini gösterir.
Mısır inancına göre yeryüzü eril gökyüzü dişil tasavvur edilir. Erkek ve kadın birlikte yer ve göğü yani dünyayı oluştururlar. Bu durum Ortadoğu dinsel geleneklerinin birçoğuna terstir. Genellikle Ortadoğu geleneklerinde yeryüzü ve toprak kadınla ilişkilendirilmiştir.
Tanrı tavsiyeleri büyük oranda antropomorfik olmakla birlikte çoğunlukla zoomorfik tarzda hayvan-insan kombinasyonu ya da bütünüyle hayvan şeklinde olabilmektedir. İsis, Mısır tanrıçalarının en önemlilerinden birisi sayılır. İdeal annelik ve kadınlık sembolü olarak kabul edilir.
Firavun Akhenaton ve Din Tartışması- (M.Ö. 1377-1358)
Amonefis, birçok alanda ve dinde reformlar yapar. Bütün Mısır tanrılarını kaldırarak tek tanrı olan Aton adını verdiği Güneş kursunu yerleştirmek ister. Putları ve ona tapınmayı yasaklar. Tapınakları kapattırır. Kendisine “Aton hoşlandı” anlamına gelen Akhenaton ismini verir. Aton kültüne karşı çıkan Amon rahipleri ise onun bu teşebbüsünü sapkınlık olarak değerlendirirler.
Bu sırada Mısır’ın Asya coğrafyasında kaybettiği toprakların nedeni olarak Akhenaton’un bu sapkınlığını gösterirler. Yaklaşık 20 yıl süren bu dönem Akhenaton’un ölümü ile sonlanır. Bunun sonucunda eski külte uygun olarak Amon-ra Tanrılar panteonun başına getirilir. Tapınaklar yeniden açılır ve eski uygulamalara geri dönülür.
Dini Literatürleri
Hikmetler Kitabı: Hikâye, şiir ve efsanelerle birlikte ahlaki kaideleri de içerir.
Piramit Metinleri: Beş küçük piramitin dehlizleriyle duvarlarına kazılmış metinlerin derlenmiş biçimidir. İçinde dinsel ayinlerle ilgili metinler ve kralın öbür dünyadaki yazgısı hakkında birtakım anlatılar vardır.
Tabut Yazıtları: Tahta sandukaların içlerine işlek hiyeroglif harfleriyle yazılı metinlerden meydana gelmiştir; ölüyü öbür dünyada tehdit eden tehlikelerden koruma amacını güden ve ona orada hoş bir yaşam sürme olanağını veren formüllerle doludur. Bu metinlerde yılanlarla ve devlerle nasıl mücadele edeceklerini öğreten büyülü formüller ve sözler yer almaktadır.
Ölüler Kitabı: Ölülerin mezardaki hayatlarını gösteren ve ahiret için ölülere bilgi vermek amacıyla mezarlara konulmuş veya yazılmış metinlerdir. Bunlar da ölünün yeni hayatı nasıl kazanacağı, Tanrı Osiris gibi yeniden nasıl dirilecekleri öğretilmektedir. İnsanların ölüm sonrası hesaba çekilmelerine ilişkin resimleri de ihtiva eder.
Tapınaklar: Bugün ayakta olan meşhur bazı tapınakları şunlardır; Ebub Simbel, Abidos, Karnak, Luksor, Kom Ombo, Medinet Habu, Hatşepsut Tapınağı, Beni Hasan’daki el Şurruk…
Mezopotamya Dinleri

Tanrılar
Mezopotamya halklarında politeist tanrı anlayışı hâkimdir. Her dönemde antropomorfik özelliklere sahip yüzlerce tanrı, tanrıça, yarı tanrılar ve cin gibi varlıklar vardır. Tanrılar farklı egemenlik alanlarına ve farklı güçlere sahiptir. Kazmadan ve tuğladan sorumlu olan bir tanrı ile Güneş Tanrısı, ay tanrısı ya da bütün yeryüzünden sorumlu olan bir tanrının eş tutulması mümkün görülmemektedir.
Bütün Tanrıların egemenlik alanları işlevleri ve güçlerinin sınırları belirlenmiştir. Hepsi bu kurallar çerçevesinde hareket ettikleri için de tanrısal düzlemde kaotik bir ortam oluşmayacağına ve düzenin devam edeceğine inanıyorlardı. Bu kurallar dizgesine Sümerlerin verdiği isim Me’dir.
Sümerlilerde en önemli ya da baskın Tanrı Enlil’dir. Enlil “Tanrıların babası”, “göğün ve yerin kralı” gibi sıfatlarla anılır. Babil’de ise baş Tanrı Marduk olmuştur. An, Enlil, Enki ve Ninhursag söz konusu coğrafyanın en önemli 4 tanrısal unsurudur.
Çoğunlukla “dönüşü olmayan ülke” olarak adlandırılan Ölüler diyarının başında olan tanrıça Ereşkigal ve sonradan ona katılan Nergal’in varlığı da Babil’de aynen devam etmiştir. Asurlularda da Mardukun yerini kendi milli tanrıları Asur alacaktır. Akadlar da Sümerliler de İnanna olarak bilinen tanrıça İştar’ı baş Tanrı olarak kabul etmişlerdir.
Kâinat Tasavvurları
Evren,gök ve yerden oluşan an-ki adını verdikleri bir yapıdır. Dünya düz bir disk şeklinde olup üzerinde geniş bir boşluk bulunmaktadır. Burada Mısır mitolojisinden farklı olarak yer dişil, gök eril olarak tasavvur edilmektedir. Bu ilk iki tanrısal çift birleşir ve hava Tanrısı Enlil doğar. Enlil anne ve babasının arasını ayırır; gök yukarı, yer ise aşağı doğru çekilir. Bundan sonra Tanrı ile tanrıça birlikte olur ve onların çocukları da tanrı olur. Daha sonraki bütün tanrılar bu şekilde oluşur.
Ay Tanrısı Nanna, Güneş Tanrısı Utu, aşk ve bereket tanrıçası İnanna gibi tanrılar peyderpey ortaya çıktıktan ve panteon tamamlandıktan sonra insana ihtiyaç hasıl olmuştur. İnsanla ilgili dört farklı anlatı vardır: Birinde insan bir bitki gibi yerden biter, bir diğerine göre bazı zanaatkar tanrılar tarafından kilden yorulmuş, tanrıça Nammu kalbini biçimlendirilmiş ve Enki’de ona can vermiştir. Dördüncü versiyonda ise insan kendisini yaratmak için öldürülen iki tanrının Lagma’nın kanından oluşturulmuştur.
İnsan tanrılara hizmet etmek üzere baş tanrı Marduk’un isteği üzerine şeytanî, kötü bir tanrının toprakla karşılaşan kanından yaratılır. Başta Sümer olmak üzere Mezopotamya inançlarında insanın yaratılmasının tek amacı: tanrılara hizmet etmek. Tanrıların barınak, yiyecek vb arzularını yerine getirmek insanın göreviydi.
Kutsal Krallar
Krallar, tanrılar ve insanlar arasında bir aracı olarak görülüyordu. Yeryüzünde tanrıyı temsil ediyorlar ve tanrısallığı paylaşıyorlardı. Fakat Tanrılar panteonunda yer almıyorlardı. Bu kısmen Mısır firavunlarına benzese de kralın Tanrılar ailesinden sayılmaması ve doğrudan Tanrı olarak görülmemesi nedeniyle farklıdır.
Tapınaklar
Sümerlilerde kentlerdeki en büyük yapılar Tanrılar adına yapılan tapınak külliyeleri şeklindedir. Tapınaklar tanrıların evi olarak kabul edilir. Ziggurat adı verilen büyük kule şeklindeki tapınaklar Sümerler, Akadlar, Asurlar, Elamlılar, Eblalılar ve Babiller tarafından inşa edilmiştir.

Mezopotamya zigguratları halkın ibadet ettiği ve bazı seremonilerin yapıldığı yerler olmakla birlikte bu yerlerde Tanrıların da hazır bulunduğuna ve tanrılarla iletişimin bu yüksek yapılar sayesinde sağlandığına inanılırdı. Zigguratların en tepesinde sadece rahiplerin girebildikleri odalar mevcuttu. Bu odalarda rahipler Sümer toplumunda tanrıyla özel iletişim kurmayı başarabildikleri için çok güçlü bir etkiye sahiptirler. Genellikle 7 kattan oluşan zigguratlar aynı zamanda tahıl ambarı ve rasathane olarak da kullanılmıştır. Tapınağın merkezi odasında tanrının bir heykeli yer almaktadır. Tapınaklarda yaşadığına inanılan tanrılara tapınak görevlileri tarafından bakılmış, düzenli olarak yemek verilmiş ve bu tanrılar yani heykelleri özenli bir şekilde giydirmişlerdir.
Ahiret: Ölüler Diyarı
Sümer inançlarında bir tür öte dünya, ahiret inancı vardır. Ölüler Diyarı denilen bu aleme ölen herkes intikal etmektedir. Krallar öldüklerinde mezara maiyetleri ile birlikte defnedilirlerdi. Bu mezarlara kralla birlikte karısı, cariyesi, müzisyenleri, hizmetçileri gibi birtakım kişilerin de gömüldüğü görülmüştür. Krallara özel bir yer tahsis edilmekte ve onlara Ölüler Diyarındaki yasalar öğretilmektedir. Orada da bir düzen vardır ve kurallar çerçevesinde işlemektedir. Ölen herkes Güneş Tanrısı Utu tarafından yargılanır ve ay tanrısı tarafından yazgıları belirlenir.
Genel olarak bu alemin yerin altındaki gökyüzünün karşısında yer alan muazzam bir boşluk olduğuna inanılırdı. Mezardan bu aleme bir geçiş söz konusudur. Ölüler bir ırmağın üzerinde kayıkla geçerek bu diyara ulaşırlar.
Eski Arap Dini
Arabistan’da sistematik kurumsal bir dinden ziyade senkretik inançlardan söz etmek mümkündür. Nitekim klasik İslami kaynaklarda eski Arabistan’da önceleri tevhidin egemen olduğu fakat Amr b. Luhay ile birlikte başta Mekke olmak üzere yöreye politeizmin ve paganizmin girdiği ifade edilmektedir.
Hz. İbrahim oğlu İsmail ile birlikte Mekke Vadisinde tevhidi yerleştirmek için mücadele etmiştir. Belli bir süre tevhit ve şirk yan yana var olmuşlar ama sonunda paganizm bölgeye hâkim olmuştur. Her ne kadar israili kaynaklar Hz. İbrahim’in Hicaz bölgesine Mekke ve civarına geldiğini kabul etmeseler de Haniflerin varlığı tevhidin Arap Yarımadasında belli bir süre hâkim olduğunun ya da taraftar bulduğunun bir göstergesidir. Haniflerin tevhide yakın bir inanca sahip oldukları bilgisi dışında ibadet şekilleri ve kutsal metinleri hakkında çok fazla bilgi mevcut değildir. Haniflerin daha çok bireysel oldukları ve cemaatsel bir yapılarının olmadığı bilinmektedir.
Hanif: “Hanife” kökünden türemiş ve saptı, eğilim duydu anlamına gelmektedir. Araplar Hanef’i paganizmden sapan, Allah’ı birleyen ve kendileri gibi inanmayan, aynı zamanda Yahudi ve Hristiyan olmayanları ifade etmek için kullanmıştır. Kur’an’da Hanif tevhid inancına sahip olarak Allah’ı birleyen anlamında kullanılmıştır. İslam’ın hemen öncesi dönemde Kus b. Saide, Abdullah b, Cahş, Osman b. Huveyris gibi bazı kişiler Hanif olarak bilinir.
Arap Politeizmi ve Paganizmi

Politeizme dayalı bir tanrılar ve tanrıçalar panteonu vardır. Onun başında üstün güç Deus Otiesus olarak “Allah” bulunmaktadır. Mezopotamya ve Yunan-Roma gibi politeist geleneklerden farklı olarak değişken baş tanrı durumu yoktur. Baş tanrı sürekli olarak Allah’tır. Bu yüzden Arap politeizmi daha çok henoteizm tarzındadır. Henoteizmde bir tanrı, en yüce ve en ulu tanrı olarak kabul edilip oldukça yüksek konumlandırılırken daha alt kademede tanrı ve yarı tanrılar ihdas edilir. Piramitsel bir tanrılar hiyerarşisi vardır. Piramidin tepesinde Allah yer alırken daha aşağılarda diğer tanrıçalar yer alır. Fakat tanrıçalar insanlara daha yakın olarak kabul edilir. Dolayısıyla deforme olmuş bir monoteizmdir denilebilir.
Deus Otiosus: Evreni yaratan, hayatı başlatan, kural ve kaideleri koyan, yaratıklarına rızık veren ama aşkınlığı, yüceliği dolayısıyla evren ve insanla ilişkisini aracı tanrısal varlıklarla düzenleyen bir üstün güçtür. Tanrılar panteonunda Allah’tan sonra üç tanrıça ve bir tanrı yer alır: Lat, menat, uzza ve hübel.
Lat: Dört köşeli, özel bir şekli olmayan bir kaya ile sembolize edilir.
Menat: Kaza ve kadere hükmeden, yüce güç olarak kabul edilir. Kuday denilen yerde bulunan dikili bir taşla sembolize edilir.
Uzza: Üç büyük dikenli ağaçta sembolize edilir. Verimlilik tanrıçasının bir uzantısıdır.
Hübel: Savaş ve yağmur tanrısı olarak kabul edilir. Sağ eli kırık bir insan olarak tasvir edildiği rivayet edilmektedir.
Panteonda bunların dışında çok sayıda başka tanrı, tanrıça ve tanrısal/ruhsal varlıkların olduğu ifade edilmektedir. Safa ve Merve’de suretleri bulunan İsaf ve Naile, Mekke ve Taif arasında bir ağaç olduğu ifade edilen Zat-ı Envat, Safa’daki Nuheyk, Menaf, Saide, Sa’d, Mutimu’t-Tayr, Züşşera ve Zülhalasa bunlardan bazılarıdır. Putperest Arap toplumunda put yapmak son derece yaygındır. Putlar taş, ahşap ve madenlerin yanısıra helva gibi yiyecek maddelerinden de imal edilirdi. Putlardan kaya ve taşlardan geometrik şekiller verilerek imal edilenlere nüsûb adı verilmiştir. Taştan belirli bir suret verilerek oyulanlara vesen; altın, gümüş gibi madenlerden ya da ahşaptan yapılan insan suretindeki putlar Sanem olarak isimlendirilmiştir.
İnanç ve İbadetleri
Pagan Arap toplum arasında yıldız ve gezegenlerin tanrısal varlıklar olarak kabul edilmesi yaygın bir eğilimdir. Ay ve güneş tıpkı Sümer, Babil ve Mezopotamya dinsel geleneklerinde olduğu gibi tanrısal varlıklar olarak kabul edilmiştir.
Güneş Beni tenim kabilesinin Tanrılar panteonun başında yer almıştır. Aynı zamanda diğer yıldızlara da tanrıları olarak tazimde bulunmuşlardır. Kinane Kabilesi aya, Kays Kabilesi Şi’ra yıldızına; Esed Kabilesi Utarid’e (Merkür), Lahn ve Cüzam kabileleri Süreyya yıldızına (Jüpiter) tapınmışlardır.
Araplar arasında cin ve meleklerin varlıkları kabul edilmekle birlikte onların tanrısal güçler olduklarına inanılmıştır. Mısır ve Mezopotamya inançlarının aksine genel anlamda bir ahiret inancından söz edilmez. Putların önünde ya da kültür merkezlerinde kurban kesmek önemli ritüellerindendir. Önemli kararlar için putların önünde bulunan fal okları çekilerek karar verilir. Putlara el yüz sürmek ve onları tazimde bulunmak yaygındır. Putların etrafında ve putlarla dolu Kabe’nin etrafında tavaf edilir.
Bu makaleyi okuyanlar için tavsiye yazılar:
“Ana Hatlarıyla Yahudilik“
“Efsane ve Mitoloji Üzerine Genel Bir Değerlendirme ve Efsane Mitoloji İlişkisi“
Kaynaklar
TDV İslam Ansiklopedisi, Esatir Maddesi.
Wikipedia, Mitoloji Maddesi.
Mitoloji ile İnanç Arasında, Şinasi Gündüz, HİKAV Yayınları, İstanbul, 2018.
Ana Hatlarıyla Dinler Tarihi, Mustafa Aydın, Ensar Yayınları, İstanbul, 2013.
Dinler Tarihi El Kitabı, ed. Baki Adam, Grafiker Yayınları, İstanbul, 2010.
Mitoloji, Ernest Granger, Cem Yayınevi, İstanbul, 1983.
Anadolu’da Paganizm, Şinasi Gündüz, Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 2017.