Yahudilik Tarihi
Yahudilik tarihi
İçindekiler
- Yahudilik Tarihi
- Yahudilik Dininin Tarihsel Gelişimi
- Yaratılıştan İbrahim’e
- İbrahim – İshak – Yakup Dönemi
- İsrailoğullarının Tarih Sahnesine Çıkışı
- Mısır’dan Çıkış ve Krallık Dönemi
- Krallığın Bölünmesinden Sürgüne İsrail Krallığı
- II. Mâbed Dönemi
- İsrailoğullarının Dünyaya Dağılması
- Roma Bizans ve Avrupa’da Yahudiler
- Sabatay Sevi ve Hareketi
- Hasidiler ve Hasidi Hareketi
- Haskala (Aydınlanma) Dönemi
- Siyonizm Hareketi ve Gayeleri
- Holokost ve Yeniden Soykırım
- Türkiye Musevileri
- Kaynaklar
Yahudilik Tarihi
Yahudilik Tarihinin Önemi ve Öğrenim Nedenleri
Müslümanların Yahudi tarihi ve inançlarını öğrenmesi üç temel açıdan önem arz etmektedir.
1-Kuranı Kerim’de Yahudilerle ilgili pek çok ayet bulunmaktadır. Bu ayetlerde hem Yahudi tarihine dair bilgiler hem de Yahudilerin karakterlerine yönelik sert eleştiriler mevcuttur. Bu noktada gerek Yahudi tarihi gerekse inanç ve uygulamalarına dair ayetlerin sağlıklı bir şekilde anlaşılması Yahudilik bilgisine bağlıdır.
2-Başta tefsir kitapları olmak üzere İslam kaynaklarında birçok İsrailiyat rivayeti yer almaktadır. Bu rivayetlerin doğru bir şekilde değerlendirilebilmesi için iyi derecede Yahudilik bilgisine ihtiyaç vardır.
3-Kudüs ve Mescidi Aksa merkezli cereyan eden sorunların sağlıklı bir zeminde anlaşılabilmesi için Filistin[6] topraklarının ve Mescidi Aksa’nın Yahudiler için ne ifade ettiğini, Yahudilerin inanç esaslarını, tarihlerini ve düşünce yapılarını bilmek hayati önem arz etmektedir.
Yahudi/Yahudilik İsimlendirmesi
İbrani
Tevrat’ta İbrani olarak nitelendirilen ilk kişi Hazreti İbrahim’dir. Sonrasında onun soyundan gelenler de bu adı almıştır.
İsrail
Hz. Yakup’un lakabıdır. Hem Tevrat’ta hem de Kur’an’da Hz. Yakup’tan İsrail lakabı ile bahsedilmektedir. Tevrat bu lakabı “Tanrı ile güreşen” anlamında kullanmaktadır. Kur’an’da bunun hangi anlamda kullanıldığı ifade edilmemektedir. İslam kaynaklarında ise bu lakabın “Allah’ın seçkin kulu” anlamına geldiği zikredilmektedir.
Yahudi
Kelimenin kökeni Hz. Yakub’un oğullarından Yehuda’ya dayanmaktadır. Hz. Süleyman’ın ölümünden sonra İsrailoğullarının Krallığı kuzeyde İsrail, güneyde Yahuda olarak ikiye bölünmüştür. Yahudi isimlendirmesi de “Yehuda’da yaşayanlar” anlamında kullanılmıştır.
Musevi
Musa’nın yasasına tabi olanlar ve onu takip edenler anlamındadır. Osmanlılar tarafından kullanılan ve dünyanın diğer milletlerinde kullanımı olmayan bir isimlendirmedir. Günümüze Türkiye’deki Yahudiler Musevi isimlendirmesini kullanmaktadırlar.
Çıfıt/Çufut
Kelimenin kökeni Yahudileri ifade etmek için kullanılan Arapça Yehud kelimesine dayanmaktadır. Yehud kelimesi Farsça’ya cuhud olarak, Farsçadan Osmanlıca ve diğer Türkçe lehçelerine de Çıfıd’a dönüşerek geçmiştir. Çıfıt tabiri halk arasında düzenbaz, hilekâr, fesat anlamlarına gelecek şekilde olumsuz çağrışımlar içermektedir.
Kur’an’da Yahudileri ifade etmek için Beni İsrail, Yehud, Yehudi, Hûd, kavmi Musa, ashabı Musa, vellezinehâdu ifadeleri kullanılmaktadır. Ayrıca Yahudiler “Ehli Kitap” ve “kendilerine kitap verilenler” türü ifadelerle Hristiyanlarla birlikte zikredilmektedir.
Yahudilik Dininin Tarihsel Gelişimi

Yaratılıştan İbrahim’e
Tevrat’ın tarih anlatımında kronolojik bir yöntem takip edilir. Dünyanın yaratılışı ile başlayan Tevrat daha sonra insanın yaratılışını anlatmaya başlar.
Tevrat’ın anlatımına göre tanrı Adem’i ve Havva’yı yarattıktan sonra Aden bahçesinde bulunan meyvelerin hepsinden yiyebileceklerini, sadece bahçenin ortasında bulunan meyveden yememeleri gerektiğini söylemiştir. Fakat yılan Havva’yı kandırmış ve o, meyveden yediği gibi Adem’e de yedirmiştir. Bu sebeple Tanrı onları bahçeden kovmuştur.
Adem’in Kayin ve Habil adında oğulları olmuş ve bunlar Tanrıya kurban sunmuşlardır. Tanrı Habil’in kurbanını kabul etmiş fakat Kayin’in kurbanını kabul etmemiştir. Habil’i kıskanan Kabil onu öldürmüştür. Sonra Âdem ile Havva’nın Şit adında başka oğulları olmuştur.
Zaman içerisinde sayıları çoğalan insan neslinin yeryüzünde zorbalık yapmaya başlamasından dolayı Tanrı onlara yok edeceğini bildirmiş ve ardından da Nuh Tufanı olarak adlandırılan olay gerçekleştirilmiştir. Nuh ile birlikte gemiye binen insanlar ve Nuh’un gemiye aldığı hayvanlar tufandan kurtulmuştur. Tufan sonrasında insanlık Nuh’un Sam, Ham ve Yafet isimli üç oğlu aracılığıyla farklı coğrafyalarda yayılmıştır. Sam, Yahudi ve Arapların; Ham, Afrika milletlerinin; Yafet ise Avrupa ve Asyalıların atası olarak kabul edilmektedir.
Tanrı Tufan sonrasında Nuh ile ahit yapmıştır. Ahdin temel maddeleri kanlı et yememek ve insan kanı dökmemek üzerine kuruludur. Tanrı anlaşmasının simgesinin “gökkuşağı” olduğunu bildirmiş ve bir daha tufanla canlıları yok etmeyeceğine dair söz vermiştir.
İbrahim – İshak – Yakup Dönemi
Geleneksel Yahudi anlayışı Yahudi tarihini Hz. İbrahim ile başlamaktadır. Adem’den İbrahim’e kadar olan dönem Dünya Tarihi çerçevesinde anlatılırken Hz. İbrahim ile birlikte Yahudilerin kendi tarihleri başlamaktadır.
Tevrat’ın nakline göre İbrahim Keldanilerin Ur kentinde (bugünkü Irak’ın güneyi) dünyaya gelmiş, sonrasında ailesi ile Harran’a (Urfa’ya) göç etmiştir. İbrahim Harran’da iken Tanrı tarafından Kenan Ülkesine yani bugünkü Filistin topraklarına gitmesi emredilmiştir. Tanrı Kenan ülkesini İbrahim’in soyuna vereceğini vaat etmiştir. Vaat edilmiş toprak düşüncesini kökeni tanrının İbrahim’e yaptığı bu vaade dayanmaktadır.
Söz konusu vaat birkaç kez tekrarlanmış ve bunlardan birinde de açıkça Mısır ırmağından Fırat’a kadar olan bütün toprakların İbrahim soyuna verileceği söylenmiştir. Tanrı İbrahim’in soyuna Kenan topraklarını miras bırakacağını ve soyunu alabildiğine çoğaltacağını vadederken kendisi ile İbrahim arasındaki bu taahhüdün/anlaşmanın sembolü olarak İbrahim soyundan gelen erkeklerin sünnet olmalarını istemiştir. Bu çerçevede İbrahim milletinden olmanın bir alameti olarak erkeklerin sünneti tanrının İbrahim ile yaptığı anlaşmanın simgesi olmuştur.
İbrahim döneminden yeğeni Lut’un kavmi olan Sodom ve Gomora halkı cinsel sapkınlıktan ötürü helak edilmiştir. İbrahim’i insan suretinde ziyaret eden melekler ona hem çocuk müjdelemiş hem de Lut’un kavmini helak etmeye gittiklerini bildirmişlerdir.
İbrahim’in çocukları arasında Mısırlı cariyesi Hacer’den olma İsmail ve eşi Sara’dan olma İshak ön plana çıkmaktadır. İshak dünyaya geldiğinde İsmail 14 yaşındaydı. Sara hamile kalıp İshak’ı doğurduktan sonra Hacer ve oğlu İsmail evden uzaklaştırılmıştır.
Tanrı İbrahim’den biricik oğlunu kurban olarak sunmasını istemiştir. Bu oğlun İshak olduğu Tevrat’ta belirtilirken Kur’an’da isim zikredilmez. İslam geleneğinde bu oğlun İsmail olduğu düşünülmektedir. İbrahim tanrının bu emrine teslimiyet göstererek imtihanı kazanmıştır. Tanrı oğlun yerine kurban olarak bir koç göndermiştir.
İshak,Rebeka ile evlenmiş, Esav ve Yakup adında oğulları olmuştur. İbraniler arasında da önemli olan ilk oğulluk hakkını Esav, bir çorba karşılığında Yakup’a satmıştır. İshak yaşlandığında Esav’ı çağırarak onu kutsamak istemiştir. Fakat Yakup annesi ile bir hile yaparak Esav’ın kıyafetlerine benzer kıyafetler giymiş, gözleri görmeyen babasını aldatmış ve kutsama duasını kendisine yaptırmıştır. Bunu farkeden Esav, öfkelenerek Yakup’u öldürmek istemiştir.
Yakup Esav’dan korkarak Harran’daki dayı Lavan’ın yanına kaçmış ve orada dayısının kızları Lea ve Rahel ile evlenmiştir. Kadınların birer de cariyesi vardır. Yakup’un bu 4 kadından 13 çocuğu olmuştur. Bunlardan 12’si erkek, 2 tanesi kızdır. Yusuf ve Bünyamin Rahel’in çocuklarıdır.
İsrailoğullarının Tarih Sahnesine Çıkışı

Hz. Yakup’un sıfatı İsrail olduğu için onun 12 oğlu ve soyu da İsrail’in (Yakup’un) oğulları olarak anılmaktadır. Hz. Yakup oğulları arasından en fazla Yusuf’u sevmekteydi. Bu durum kardeşlerinin kıskançlık ve kinlerini artırdı. Yusuf bir gün rüyasında güneş, ay ve 11 yıldızın kendisine secde ettiğini gördü. Bu rüya Kur’an’da ve Tevrat’ta ortak olarak anlatılmaktadır.
Tevrat’ta bu rüyadan önce Yusuf’un bir rüya daha gördüğü anlatılmaktadır. Daha önce gördüğü rüya Yusuf’un ağzından kardeşlerine hitaben şu şekilde yer almaktadır: “Tarlada demet bağlıyorduk. Ansızın benim demetim kalkıp dikildi. Sizinkilerse çevresine toplanıp önünde eğildiler.” Bunun üzerine kardeşleri Yusuf’a secde etme ve önünde eğilme rüyalarını Yusuf’a biat edeceklerine dair bir işaret olarak anlayıp Yusuf’u kıskanmaya ve ona kin beslemeye başladılar. Ardından Yusuf kardeşleri tarafından kuyuya atıldı. Kur’an’a göre bir kervan su almak için kuyuya geldiğinde Yusuf’u buldu. Tevrat’taki anlatıma göre ise kardeşleri kervanın geldiğini görünce Yusuf’u kendileri kuyudan çıkartıp kervancılara sattı.
Tevrat’a göre Yusuf kervancılar tarafından Firavun’un muhafız birliği komutanı Patifar’a satıldı. Patifar’ın karısı Yusuf’la birlikte olmak istediyse de Yusuf bunu reddetti. Bunun üzerine kadın Yusuf’a iftira atarak onu zindana attırdı. Yusuf zindanda iken firavun rüyalar gördü fakat bunu kimse yorumlayamadı. Yusuf bu rüyaları tabir edince Firavun’un güvenini kazanarak zindandan çıkarıldı ve Mısır’ın ekonomiden sorumlu yöneticisi oldu.
Yusuf, Firavun’un gördüğü rüya uyarınca tahıl ürünlerini stok yaptırarak Mısır’ı felaketten kurtardı. Bu sırada Kenan diyarında da kıtlık vardı. Hz. Yakup oğullarından Mısır’a giderek buğday satın almalarını istedi. Mısır’a giden kardeşlerin buğday ambarından sorumlu kişi olarak yolları Yusuf ile kesişti. Böylece yaşadığını öğrenmiş oldular. Yusuf, babasının da Mısır’a gelmesini istedi. Firavun Yakup ve oğullarının Mısır’da Goşen bölgesine yerleştirdi. Böylece İsrailoğullarının Mısır tecrübesi başlamış oldu.
Mısır’dan Çıkış ve Krallık Dönemi

Yusuf’un Mısır’da yönetici olduğu dönemde İsrailoğulları iyi durumdaydılar. Hz. Yusuf’un vefatını takip eden dönemlerde ise İsrailoğulları’nın durumu kötüleşti. Hz. Musa’nın doğduğu yıllarda İsrailoğulları Mısır’da köle konumundaydılar ve o yıl doğan erkek çocuklar öldürülüyordu. Annesi Musa’yı sepete koyarak Nil’e bıraktı. Sepet Firavun’un sarayına yakın bir sazlıkta firavun ailesi tarafından bulundu ve Musa sarayda büyütüldü. Firavun ve saray ahalisi Musa’nın İbrani olduğunu bilmelerine rağmen onu evlatları gibi büyüttüler.
Hz. Musa büyüdüğünde bir gün kavga eden bir İbrani ile Mısırlıyı gördü. Kavgayı ayırmak ve mağdur olan İbrani’ye arka çıkmak için Mısırlıya vurunca adam kazara öldü. Saray ahalisinden bir adamın gelerek Musa’ya can güvenliğinin kalmadığını bildirmesi üzerine Musa Medyen’e kaçtı. Orada çobanlık yaptı ve Medyen kâhini Yitro’nun kızı ile evlendi.
Ailesiyle birlikte Mısır’a dönerken Tanrı ona göründü ve firavuna giderek İsrailoğulları’nı kurtarmasını istedi. Tanrı Firavun’un karşısında güçlü olması için Musa’ya beyaz el ve asa mucizelerini verdi. Hz. Musa mucizeleri sergilese de firavunu ikna edemedi ve bir usta sihirbaz olarak suçlandı. Bunun üzerine Mısır’a çekirge, kurbağa, kan, haşere gibi farklı belalar verildi. Her bir belada Firavun, belanın kalkması durumunda İsrailoğulları’nın gitmesine izin vereceğini söylemesine rağmen sözünde durmadı.
Tanrı bir gece Musa ve İsrailoğulları’nın Mısır’dan çıkmasını emretti. Firavun İsrailoğulları’nın Mısır’dan ayrıldıklarını öğrenince peşlerine düştü. Kızıldeniz kıyısında onları yakaladı. Hz. Musa asası ile denizi yardı ve Mısırlılar yetişmeden denizi geçtiler. Firavun ve ordusu da peşlerinden gidince suların kapanması sonucu boğularak öldüler. İsrailoğulları Musa’nın önderliğinde Sina Dağı eteklerine geldi ve burada Hz. Musa On Emir olarak bilinen vahyi aldı.
İsrailoğulları Hz. Musa başlarında bulunmadığı bir vakitte bir buzağı heykeli yaparak ona taptılar. Buna ilaveten devam eden süreçte de İsrailoğulları sürekli olarak çöl şartlarından şikayet edindiler ve verilen nimetlere nankörlük ettiler. Bunun üzerine Tanrı İsrailoğulları’nın Kutsal topraklara girmesini engelledi ve halk 40 yıl boyunca çöllerde dolanıp durdu. Böylece İsrailoğulları hayatlarını kaybettiler ve yeni nesil kutsal topraklara girmiş oldu. Musa ve Harun da kutsal topraklara girmeden çölde vefat ettiler.
Musa’nın vefatı sonrasında İsrailoğulları’nın başına Yeşu geçti. Yeşu Kenan topraklarını fethetti ve İsrailoğulları’nın 12 Kabilesi arasında paylaştırdı. Yeşu’nun ölümü sonrasında Hakimler denen liderler İsrailoğulları’na yöneticilik yaptılar. Hakimler özellikle savaş ve kriz dönemlerinde görev ve yetkileri üzerlerine alarak İsrailoğulları’nı yönlendiren karizmatik liderler ve kanaat önderleriydi. İsrailoğulları çevrelerindeki milletlerin düzenli bir yönetime sahip olduklarını gözlemleyerek aşiret sisteminden düzenli bir yönetim anlayışına geçilmesi gerektiğini düşündüler. Bu sebeple İsrailoğulları peygamber Samuel’den diğer milletlerde olduğu gibi kendilerine de bir kral atamasını talep ettiler.
Samuel peygamber İsrail oğullarının ilk Kralı olarak Saul’u (Talut) atadı. Saul’dan sonra Davud kral oldu. Davud zamanında İsrailoğulları çok güçlendiler. Davud Kudüs’ü fethetti ve burayı başkent yaptı. Davud zamanında ülke ekonomik ve askerî açıdan çok güçlendi. Davud’un ölümünden sonra İsrailoğulları’nın başına Süleyman geçti. Onun döneminde ülke her açıdan en parlak dönemini yaşadı. Süleyman başkent Kudüs’te insanları dini açıdan bir araya getirmek ve toplumsal birliği güçlendirmek amacıyla bir mabet inşa etti. Yahudi kaynaklarında Beyt ha-Mikdaş veya Süleyman Mabedi olarak bilinen bu mabet İslam kaynaklarında Mescidi Aksa olarak bilinmektedir.
Krallığın Bölünmesinden Sürgüne İsrail Krallığı

Bu dönemde ülkedeki büyük inşaat faaliyetlerinin harcamalarını karşılamak için halkın vergilerinin artırılması özellikle kuzeydeki Efrayim Kabilesi başta olmak üzere merkezden uzak kabileler arasında ciddi sıkıntılara yol açtı. Bu süreçte Efrayim kabilesinden Yeroboam, Süleyman’a karşı isyan etti. Fakat İsyan bastırıldı ve Yeroboam Mısır’a kaçtı.
Süleyman’ın ölümü sonrasında tahta geçen oğlu Rehoboam sadece kendi kabilesi Yehuda tarafından kabul edildi. Kuzeydeki kabileler ise daha önce Süleyman’a isyan edip Mısır’a kaçan Yeroboam’ı kral ilan ettiler. Böylece İsrailoğulları bölündü ve kuzeyde başkenti Şekem olan İsrail Krallığıyla, güneyde başkenti Kudüs olan Yehuda Krallığı ortaya çıktı.
Güneydeki Yehuda krallığında Yehuda ve Benyamin kabileleri, kuzeydeki İsrail krallığında ise diğer 10 kabile yaşamaktaydı. MÖ 722 yılında kuzeydeki İsrail Krallığı Asurlular tarafından yıkıldı. Buradaki İsraillilerin bir kısmı Mezopotamya topraklarında sürüldüler. Gerek Mezopotamya’ya sürülenler gerekse topraklarında kalan İsrailoğulları başka milletler ile karışmaları neticesinde tarih sahnesinden silindiler. Bu durumda Yahudi tarihinde kayıp 10 kabile efsanesinin doğmasına sebebiyet verdi.
Güneydeki Yehuda Krallığı Babil Kralı Nebukadnatsar tarafından MÖ 586 yılında yıkıldı. Babilliler Kudüs’ü ele geçirip Süleyman mabedini yıktılar ve Yehudalıları Babile sürdüler. Bu sürgün Babil sürgünü olarak bilinmektedir. İsrailoğulları Babil’de kimliklerini korumaya çalıştı. Pers Kralı Koreş’in Babilleri yenmesi ile birlikte MÖ 538 tarihinde Yahudilerin Kudüs’e dönmelerine izin verildi. Böylece Yahudiler gruplar halinde Kudüs’e döndüler ve MÖ 515 yılı civarında mabedi tekrar inşa ettiler.
II. Mâbed Dönemi
1. Mâbed MÖ 515 civarlarında sürgünden dönen heyetten Zerubbavel’in önderliğinde inşa edildi. Bu dönemde Yehuda bölgesi Pers krallığına bağlı bir eyalet olarak yönetildi. Persliler kendilerine sadık olan Yahudileri desteklediler ve dinlerini rahatça yaşamalarına izin verdiler.
MÖ 332 yılında Büyük İskender Yehuda Bölgesi’ni topraklarına kattı. Bu andan itibaren Yahudiler uzun süren Helen etkisi gerçeği ile yüzleştiler. Yehuda topraklarına kurulan kültür lokalleri, spor salonları, yeni şehirler doğal olarak Yahudilerin Helenleşmenin etkisi altında kalmasına sebebiyet verdi. Bunun en tipik yansıması Yahudilerin Yunanca isimler almaya başlamaları oldu.
Ptolemiler döneminde Yehuda bölgesinden bir grup Yahudi, Mısır’daki İskenderiye şehrine yerleştirildi. Zamanla burada önemli bir Yahudi cemaati oluştu. Yehuda bölgesindeki Yahudilere kıyasla İskenderiye Yahudi cemaati Helen kültürünü içselleştirmiş bir cemaat olarak öne çıktı. Buradaki Yahudiler Yunanca konuşan, Yunan isimleri alan ve Yunan felsefesini talim eden bir cemaate dönüştü.
Yehuda bölgesi MÖ 200 yılında bir başka Helen Devleti olan Selevkoslar’ın eline geçti. Suriye merkezli Selevkoslar döneminde de Helenleşme devam etti. IV. Antiyohus Epifanes Kudüs’e döner dönmez başkohenMenelaus’un da desteği ile Yahudilerin dini yaşamlarını kısıtlamaya başladı. Sünnet, şabat ve diğer bazı dini uygulamalar yasaklandı. Mabede Zeus heykeli dikildi. Kralın bu baskıları Yahudiler arasında tepkilere neden oldu ve Haşmoni ailesi bu uygulamalara isyan ederek başkaldırdı.
Ailenin önde gelen isimlerinden Yehuda Makabi zamanında bu isyan daha güçlü ve sert bir direnişe dönüştü ve MÖ 164 yılında Kudüs’teki Selevkos hakimiyetine son verildi. Mabedputlardan temizlendi ve Yahudiler dinlerini rahatça yaşamaya başladılar. Bu isyan YahudaMakabinin adına nispetle Makabi isyanı olarak isimlendirilmektedir.
MÖ 63 yılında Roma imparatoru Pompei, Yehuda bölgesine gelerek Haşmoni otoritesine son verdi. Milattan önce 37 yılında Kudüs ve çevresi Romalılara sadık Edom kökenli bir Yahudi olan Herod tarafından yönetilmeye başladı.
Herod, Roma’nın kendi içindeki taht mücadelelerinde sürekli olarak gücünü korumasını bildi ve değişen bölge valilerine rağmen iktidarda kaldı. Herod’un öne çıkan özelliklerinden birisi Kudüs ve çevresindeki mimari faaliyetleridir.
Herod MÖ 4. yüzyılda öldü ve Filistin toprakları Roma’nın onayıyla oğulları arasında pay edildi. Herod’un ölümü sonrasında Romalılarla Yahudiler arasında inişli çıkışlı bir dönem yaşandı. Yahudiler ya rahata erdiler ya da baskı gördüler. Bu dönemlerde baskı arttıkça Mesihi hareketler çoğaldı. Hz. İsa’nın faaliyetleri de bu döneme rastlamaktadır.
MS 66-70 yılları arasında Romalılarla Yahudiler arasında aktif bir çatışma dönemi yaşandı. Sonunda Romalıların bölgedeki komutanı Titus milattan sonra 70 yılında Kudüs’ü ele geçirip mabedi yıktı. Pek çok Yahudi’yi katletti, birçoğunu da sürgüne gönderdi. Böylece ikinci mabet dönemi sona ermiş oldu.
İsrailoğullarının Dünyaya Dağılması
Roma tahtındaki siyasi değişimlere uygun olarak Miladi 2. yüzyılın başlarına gelindiğinde Filistin topraklarındaki Yahudilerin durumları yavaş yavaş düzelmeye başladı. Yahudiler toprak satın almaya, ziraat yapmaya ve köleleştirilmiş Yahudileri satın alarak özgürleştirmeye başladılar.
MS 115-117 yılları arasında Kuzey Afrika’da Yahudilerin Romalılara isyan etmesi ile Yahudilere yönelik baskılar tekrar arttı. Yahudiler artan baskılara dayanamayıp MS 132 yılında Şimon bar Kohba önderliğinde isyan ettiler. İsyanın başlarında çok büyük başarılar elde edildi. Kudüs Romalıların elinden kurtarıldı. Filistin’in birçok bölgesi Yahudilerin kontrolüne geçti. Sanhedrin tekrar Kudüs’e getirildi. Dönemin önemli din bilginlerinden Rabbi Akiva, Şimon bar Kobha için “Mesih” unvanını kullandı.
Roma komutanlarından Severus, Yahudilerin etkilerini yavaş yavaş kırıp Kudüs’e kadar geldi ve Yahudileri katletti. Yahudilerin direnişi MS 135 yılında tamamen bastırıldı ve Yahudiler 1948 yılında İsrail’e Devletlerini kurana kadar bir daha siyasi-askeri bir girişimde bulunamadılar. İsyanın kanlı bir şekilde bastırılmasından sonra Yahudilerin Kudüs’teki varlıkları sona erdi ve kalan Yahudilerden de bir kısmı Roma İmparatorluğunun farklı yerlerine sürgüne gönderildi.
Roma Bizans ve Avrupa’da Yahudiler
Yahudiler Roma’nın Hristiyanlığı kabul etmesinden sonra Hristiyanlardan çok baskı gördüler. Hristiyanlar kendilerine Yeni Ahit verildiğini, Yahudilerin elindeki ahidin Eski Ahit olduğunu ve hukuki geçerliliğini yitirdiğini iddia ettiler. Avrupa devletlerinde sık sık baskılara maruz kalan Yahudiler bazı ülkelerde toplu halde Hristiyanlığa geçmek ya da ülkeyi terk etmekle tehdit edilmiştir.
Vaftiz olmayı kabul edip görünüşte Hristiyan olarak yaşayan Yahudilere Maranolar adı verilmektedir. Bunlardan Osmanlı’ya sığınanlardan pek çoğu Hristiyanlığı terk ederek Yahudiliği açıktan yaşamaya devam etmişlerdir.
Yahudilerin mücevherat, baharat, şarap ve ipek ticareti gibi hususlarda etkili olması ve tefecilik yapmaları ülkelerin mali açıdan krizde olduğu dönemlerde başlarına bela olmuştur. Bazen de bir veba salgını veya bir savaş yenilgisi Yahudilerin günah keçisi olarak görünmelerine sebebiyet vermiştir.
Yahudilerin en çok sıkıntı çektikleri hususlardan birisi de kan iftiralarıdır. Kan iftirası her Pesah bayramında Hristiyan çocukların Yahudiler tarafından kaçırılarak öldürüldüğü ve kanlarının Pesah ekmeği hamurundan maya olarak kullanıldığı söylentisidir. Bu iddialar pek çok ülkede Yahudilerin baskı ve zulüm görmelerine sebebiyet vermiştir.
Sabatay Sevi ve Hareketi

1626 da İzmir’de doğan Sabatay Sevi gençliğinden itibaren mistik konulara ilgi duydu ve 1648 yılında Mesihliğini ilan etti. Sevi’nin Mesihlik ilanı Yahudi cemaati içerisinde kabul görmedi ve İzmir Yahudi cemaati Sabatay Sevi’yi dışladı. Bundan sonraki süreçte Sabatay Sevi hayatının geri kalanını sürekli seyahat halinde geçirdi.
Sabatay Sevi’nin Kudüs ziyareti sırasında tanıştığı Kabalacı Yahudilerden Gazzeli Natan, Sabatay Sevi’nin en büyük destekçilerinden oldu. 1665 yılında İzmir’e dönen Sevi, bu kez şehirde bir taraftar kitlesi oluşturabildi.
Sabatay Sevi’nin ünü Osmanlı topraklarının dışına taştı ve Avrupa’dan pek çok Yahudi varlıklarını satarak Osmanlı topraklarına gelip Sabatay Sevi’ye tabi oldu. Osmanlı Devleti yöneticileri Sabatay Sevi ve takipçilerinin güvenlik sorununa dönüşeceğini öngörerek Sevi’yi 1666 yılında bir ulema heyeti huzuruna çıkarak sorguladılar. Osmanlı yöneticileri Sevi’den İslam’ı kabul etmesini istedi. Sevi de canını kurtarmak için Müslüman olarak Aziz Mehmet adını aldı.
Sabatay Sevi’nin takipçilerinin büyük bir kısmı onun Müslüman olması sonrasında büyük bir hayal kırıklığı yaşayarak onu terk ettiler. Bir grup da onun bu hareketinde bir hikmet arayarak İslam’ı benimsediler. Bu grup “dönmeler” veya “avdetiler” olarak bilinmekte olup kendilerine ait yaşam tarzlarını gizlice devam ettirdiler.
Osmanlı yöneticileri Müslümanlığından şüphelenince onu 1679 yılında Ülgün’e (Karadağ) sürgüne gönderdiler. Sabatay Sevi 1676 yılında sürgündeyken hayatını kaybetti. Sevi’nin ölümünden sonra takipçileri daha çok Selanik’te yaşadıkları için Selanik dönmeleri şeklinde bilinmektedir. Görünüşte Müslüman oldukları fakat gizlice Yahudiliklerini devam ettirdikleri şeklindeki kabul dönmeler ile ilgili olumsuz bir düşüncenin yerleşmesine zemin hazırlamıştır. Günümüzde sayıları tam olarak bilinmemekle birlikte 10 ila 70 bin arasında farklı rakamlar telaffuz edilmektedir.
Hasidiler ve Hasidi Hareketi
Hasidi hareketi 1750’lerde Polonya başta olmak üzere Doğu Avrupa Yahudileri arasında yayılmıştır. Hareketin çıkışının altında geleneksel Rabbani Yahudiliğin, Yahudilerin manevi ihtiyaçlarına cevap vermemesi yatmaktadır. Bu harekette dinin ruhsuz ve soğuk yönünü kapatmak amacıyla mistik eğilimler öne çıkarılmış ve dans, şarkı, ilahilerle vecd hali ve cezbelerle dine heyecan katılmıştır.
Bunun sonucu olarak Hasidilikte sihir ve metafizik aleme ait pek çok anlatım ortaya çıkmıştır. Tarikat şeyhlerini andıran karizmatik kişilikleriyle Hasidi liderler “Rabbe” unvanıyla mübarek zat/evliya muamelesi görmüşlerdir.
Dünyada en yaygın ve en etkin Hasidi grup Habad hareketidir. Bu hareketin dünyanın dört bir tarafında okulları, dini merkezleri ve sosyal yardım kuruluşları mevcuttur.
Haskala (Aydınlanma) Dönemi

İbranice aydınlanma anlamına gelen Haskala kavramı Yahudilerin modern dönemde Avrupa’da başlattıkları siyasi, sosyal, ilmi hareket için kullanılmaktadır. Hareketin öncüsü olarak Moses Mendelson gösterilmektedir. Mendelson Yahudilerin topluma entegre olmalarını ve dinlerini evde yaşamalarını tavsiye etmiştir Böylece toplum hayatında Yahudilerin Avrupa halklarıyla bir arada ortak bir zeminde yaşamalarının önünü açmak istemiştir.
Avrupa’daki ülkelerin Yahudilere vatandaşlık vermeye başlaması, Yahudilerin kamu görevlilerinde istihdam edilmelerinin önünün açılması gerek devletler gerekse aydınlar nezdinde katı Hristiyan düşüncenin terk edilmesi gibi hususlar Yahudiler için yeni sosyolojik ortamın doğmasına sebep olmuştur.
Yahudiler bu yeni şartlarda dini bireysel alanda ve özellikle evde ve sinagogda yaşanan bir tecrübe olarak görmeye başlamışlardır. Hıristiyanlarla ticaret yapan kamu görevlerinde çalışan, üniversitelerde hoca, okullarda öğretmen olmaya başlayan Yahudiler için şabat ve kaşar kuralları artık göz ardı edilebilir hususlar olmaya başlamıştır.
Bu dönemde ortaya çıkan hususlardan biri de kutsal kitap tenkidi çalışmalarıdır. Tevrat tenkit geleneğiyle birlikte Tevrat’ın Hz. Musa’ya aidiyeti sorgulandı ve bazı Yahudiler için kutsal bir metinden ziyade Yahudi halkının tarihini anlatan kültürel bir metin muamelesi görmeye başladı.
Siyonizm Hareketi ve Gayeleri

Avusturya-Macar Yahudisi Theodor Herzl tarafından başlatılan bu hareket Yahudi milliyetçiliğini esas alarak dünya üzerindeki bütün Yahudilerin Filistin’de kendilerine ait bir devlet kurarak bir araya gelmelerini amaçlamıştır.
Siyonizm’in kurucuları hareketi meydana getirirken dini bir hedefe sahip olmamışlardır. Temel hedef Yahudi ulusunu bir araya toplamak, Yahudileri dünya milletleri arasında itibarlı ve kendi haklarını koruyabilen bir yapıya kavuşturmaktı.
Avrupa’daki halklarla iyi geçinmeye çalışmanın bu sorunu kalıcı olarak çözemeyeceği ve buna köklü bir çözüm bulunması gerektiği üzerinde duruldu. Bunun yolunun da Yahudilerin haklarını savunacak, onları koruyacak ve onlara ulus bilinci aşılayacak siyasi bir yapıdan geçtiği düşünüldü. Bunun en pratik çözümü de bir Yahudi devletinin kurulmasıydı.
Siyonist liderler Yahudi bilincinin şekillendiği ve Yahudiler için kutsal kabul edilen Filistin topraklarının Yahudi devletinin kurulacağı en iyi yer olacağı hususunda hemfikir oldular. Sonraki süreçte Filistin’de Yahudi varlığını daha görünür kılmaya yönelik faaliyetler artırıldı. Herzl, Osmanlı Sultanı II. Abdülhamid’le birkaç kez görüşüp Filistin’den toprak talep ettiyse de Sultanın cevabı olumsuz oldu ve Herzl istediğini alamadı.
Holokost ve Yeniden Soykırım

Holokost, Yahudilerin Alman Nazi rejimi tarafından sistemli bir katliama uğratılması anlamında kullanılmaktadır. 1933 yılı sonrasında Almanya’daki Nazi rejimi egemenliği altındaki topraklarda farklı etnik gruplar (çingeneler, Yahudiler, vs) baskıya maruz kalmışlardır.
1939-45 yılları arasında bu baskılar sistemli bir soykırıma dönüşmüş ve mevcut kayıtlara göre 6 milyon kadar Yahudi farklı metotlarla öldürülmüştür. Bu süreçte sadece Almanya’daki Yahudiler değil İtalya ve Fransa başta olmak üzere Nazi rejimine destek veren diğer ülkelerdeki Yahudiler de bu katliamdan nasibini almışlardır. Holokost’tan kaçabilenler Türkiye ve Amerika’ya gittiler.
Bu soykırımlara bir çare olarak Yahudilerin güvenliklerinin sağlanabileceği bir devlet ihtiyacı yüksek perdeden dile getirilmeye başlandı ve 1948 yılında İsrail devleti kuruldu. Holokost, Yahudilerde her açıdan travma oluşturdu. Tanrının Yahudilerden yüz çevirdiği ve onları terk ettiği üzerinde duruldu. Tanrı, Tevrat, seçilmişlik düşüncesi gibi pek çok düşünce sorgulandı ve ciddi kırılmalar yaşandı.
Türkiye Musevileri
2019 yılı itibariyle dünyada toplam 14,7 milyon Yahudi bulunmaktadır. Türkiye’deki Yahudilerin %96’sı Sefarad, %4’ü Aşkenaz Yahudilerinden oluşmaktadır. Türkiye’deki Yahudilerin sayıları 150 bin kadardır. Cemaatin büyük çoğunluğu İstanbul’da ikamet etmektedir.
Türkiye’deki Yahudilerin dini işleri hahambaşlık aracılığı ile yürütülmektedir. Cemaate ait İstanbul’da bulunan Ulus Özel Musevi Lisesi cemaat mensuplarının çocuklarına eğitim hizmeti vermektedir. Türkiye Yahudilerinin çıkardığı siyasi ve kültürel konularda haftalık yayın yapan Şalom gazetesi bulunmaktadır.
Bu makaleye paralel olarak şu yazının okunmasını tavsiye ediyoruz: “Hristiyanlık Dininin Tarihsel Gelişimi”
Yahudilik Tarihiyle alakalı ileri bir okuma önerisi için tıklayınız.
Kaynaklar
TDV İslam Ansiklopedisi, Yahudilik Maddesi.
Wikipedia, Yahudilik Maddesi.
Ana Hatlarıyla Dinler Tarihi, Mahmut Aydın, Ensar Yayınları, İstanbul, 2013.
Dinler Tarihi, ed. Baki Adam, Grafiker Yayınları, İstanbul, 2010.
Mitoloji ve İnanç Arasında, Şinasi Gündüz, HİKAV Yayınları, İstanbul, 2018.
Yahudilik, Salime Leyla Gürkan, İSAM Yayınları, İstanbul, 2013.
İleri Okuma Önerisi: