e-Medrese

Nebevi İklimin Habercisi İbni Sad ve Tabakat

10.09.2020

İbn Sad’ın Hayatı

Tarih ve meğâzi sahasının devlerinden sayılabilecek ve aynı zamanda bir rical kitabı olan, içerisinde sahabe, tabiin ve tebe-i tabiinin bulunduğu ayrıca altı bine yakın biyografinin yer aldığı Kitabu’t-tabakati’l-kebir’in müellifi Muhammed b. Sa’d b. Meni Basra’da (168/784)[1] yılında dünyaya gelmiştir. Babası ve dedesi, Hz. Abbas ailesinin azatlısı oldukları için Mevla Beni Haşim veya Kureyşî nispesi ile bilinirlerdi. Bazı kitaplarda ise Beni Zühre’ye mensup oldukları ve bu nedenle Zührî nispesi kullanıldığı da bize ulaşmaktadır. Ailesi hakkında geniş bir bilgi bulunmayan Muhammed bin Sad’ın ilim için –doğduğu Basra şehri başta olmak üzere- Mekke, Medine, Rakka, Şam ve Bağdat’ta; hadis, dil, fıkıh ve tarih âlimlerinden dersler aldığı bilinmektedir.[2] Bağdat’ta (230/845) senesinde dünyanın karanlıklarına gözlerini yumarak sonsuzluğa açılan bir kapının eşiğini aralamış ve bizlere ise karanlıklarda gömülmeyip rehber edinmemiz için efendimizin en hayırlı addettiği ilk 3 neslin hayatını, yaşamını ve kişiliklerini miras olarak bırakmıştır.

İbn Sad’ın Ulema İndindeki Yeri

İnsan, çevresinden etkilenen ve çevresini etkileyen en güçlü atom bombasından dahi kat kat tesiri olan bir varlıktır. Bu tesirlerin yanlış olmaması yahut yanlış yerlere müracaat edilmemesi için ulema kendi içinde ilmi, edebi ve ahlaki bir eleştirme sistemi olan cerh ve tadil ilmini çokça kullanmıştır. Bu sistemle bir süzgeç misali yanlışlardan ve hatalardan kurtulmaya çalışılmıştır.

İbn Sad’ın ulema indindeki konumuna baktığımızda cerh ve tadil ilmine vakıf olan Yahya bin Main’e Musab ez-Zühri “İbn Sad şöyle şöyle bir şey nakletti” denildiğinde, İbn Main onun hakkında “yalancıdır” sözünü kullanmıştır. Hatib el-Bağdadi kendi kitabında bu sözün İbn Sad’ın hocası Vakidi’yi kastederek söylenmiş olma ihtimalini göz önünde bulundurup, İbn Sad’ın sadıklardan olduğunu savunmuştur. Mizanu’l-i’tidal ve İsnadu’r-rical sahibi Zehebi ise burada Yahya bin Main’in lafzının açık olduğunu ve İbn Sad’ı kastettiği anlaşılsa da İbn Sad’ın sadıklardan olduğu ulema indinde sabittir.[3]

Buna birkaç örnek vermek gerekirse Ebu Hatim er-Razi İbn Sad’ın doğru sözlü (saduk) olduğunu söylemiştir[4].

İbn Nedim, İbn Sad’ın sahabe ve tabiin ile ilgili bilgilerde güvenilir bir âlim olduğunu eserinde belirtmiştir[5].

İbn Hallikan, İbn Sad’ın güvenilir, faziletli ve şerefli bir şahsiyete sahip olduğunu bildirmiştir.

Yıllık ömür sermayesini ilim ile doldurup kendisinden sonrakiler için faydalı bir dünya bırakmaya gayret etmeleri normal olarak bir hoca-talebe sistemini doğurmuştur.

İbn Sad’ın doğduğu yer olan Basra başta olmak kendisinden faydalandığı ve yetiştirdiği âlimlerden kısaca bahsedelim;

Basra’da doğduğu yerde döneminin Tabiin ve Tebe-i Tabiinler ’inden ders alırmış ve daha sonra Kufe, Medine, Mekke, Şam ve Bağdat’ta ilim yolculuğuna devam etmiştir.

Hocaları; Meğazi Müellifi ve İslam Tarihçisi Vakidi, büyük hadis hafızlarından Ebu Nuaym Fazl bin Dukeyn, Bağdat Muhaddisi olarak tanınan Affan b. Müslim, tarihçi ve nesep âlimi Medaini, dil ve edebiyat alimi Ebu Zeyd el-Ensari, hadis alimi ve hafızı Halit b. Mahled ve Süfyan b. Uyeyne ve Efendimizin gazve ve seriyyelerin gerçekleştiği yerleri detaylı bir şekilde öğrendiği Hz. Osman ailesinin azatlısı Ebu Alkame el- Ferevi’de ders aldığı şahsiyetlerdendir. Bunların yanında yüze yakın hocadan ders aldığı söylenmektedir. İbn Sad, Vakidi’nin yanında senelerce katiplik yaptığı için kendisine Kâtibi-l Vakidi, Sahibi-l Vakidi ve Gulamu-l Vakidi denilmiştir. Hocası Vakidi’nin de h.207(m. 823) deki vefatıyla Abbasilerin başkenti olan Bağdat’ta daha da tanınmış ve şehrin en meşhur yedi fakih ve muhaddislerin arasında anılmaya başlamıştır.

Talebeliğini yapmış olanların arasında nahiv ve dil alimi Ahmet b. Ubeyd, nesep alimi Belaruzi, mutasavvıf ve muhaddis İbn Ebi-d Dünya ve Tabakat’ın en önemli ravisi Hüseyin b.Fehum bulunmaktadır.

İbn Sa’d Dönemi Siyasi ve İlmi Hayat

Bu devrin siyasi ve ilmi hayatına girmeden önce İbn Sa’d devrine kadar olan devirlerden ve zuhur eden fitnelerden kısaca bahsedelim:

Efendimizin vefatıyla boş kalan liderlik konumunu sahabilerin içtihadı ile hz. Ebubekir seçilmiş ardından hz. Ebubekir’in kendisinden sonra seçtiği Hz. Ömer ve ardından bir heyet tarafından seçilen hz. Osman hilafete geçmiştir. Hz. Osman’ın şehit edilmesinden sonra ortaya çıkan siyasi olaylardan dolayı Hz. Muaviye ve Hz. Aişe ile yapılan savaşlar ve bununla beraber iki bidat ehli grup zuhur etmiştir. Bu grupların biri Hz. Ali ve Hz. Muaviye’yi tekfir eden Hariciler, diğeri ise Hz. Ali’nin imametinin önceliğini kabul edip, sonra da ona ulûhiyet atfeden Rafızilerdir. 90 yıla yakın ömür süren Emevi Devleti’nin ortalarına doğru zuhur eden Kaderiyye, Cebriyye ve Mürcie mezhepleri de bidat ehlinden sayılmıştır. Bu mezheplerin bir kısmı kaderi tamamen kulun kendi iradesi sayarken, diğer kısmı ise tamamen Allah’ın iradesinde olup kendilerini de rüzgarın önündeki bir yaprak misali addediyordu. Yine Emevi Devleti’nin sonlarına doğru ortaya çıkan Müşebbihe ve Mümessile gibi bidat ehilleri farklı surette kendilerini göstermeye devam etmişlerdir. Bu arada Efendimiz ‘in ‘Fitne zamanında oturan kişi ayakta durandan; ayakta duran yürüyenden; yürüyen koşandan hayırlıdır.[6]’’ ve “Bahtiyar, fitneden kaçınan kimse ile, belâlarla karşılaşınca sabreden kimsedir[7]’’ gibi sözleri bir grup Müslümanı sahabeler arasında yapılan savaşlardan ve Hz. Ali’yi tekfir edip onunla savaşanlardan uzak eylemiştir.

İbn Sa’d Devri Siyasi Hayat

İbn Sa’d yaklaşık olarak Abbasîlerin kuruluşundan 30 sene sonra Halife Mehdi zamanında dünyaya gelmiştir. Halife Mehdi bu devirde özellikle Emeviler’den Abdullah b. Mervan önderliğindeki ayaklanmaları bastırdığı ve başta Hz. Ali’ye daha sonra da kendisine uluhiyyet vasfını yakıştıran Haşim b. Hakim’in önderliğinde kurulan mukannaiyye ile İslam’a olan düşmanlıklarını içlerinde hiçbir zaman yok etmeden, sureten Müslüman gözüken zındık ve ilhad ehli guruplara kan kustururcasına savaş açmıştır[8].

Mehdi’nin vefatıyla birlikte halifeliğe Hadi geçmiştir. Kısa bir müddet sonra da Harun Reşid geçmiştir. Abbasiler’in en parlak devri olarak kabul edilen Harun Reşid devrinde Halife, çıkan ayaklanmaların bastırılması ve birbiri ile anlaşmazsızlığa düşmüş olan kavimleri kaynaştırması yoluna gitmiştir. Ve hukuk sistemini birlemek, inanç ve ameldeki farklılıkları gidermek için hadis ve fıkıh âlimlerine destek vermiştir. Bu konu hakkında ileride tekrar bahsedeceğiz.

Harun Reşid’in 23 yıllık hilafetinin ardından Emin ve daha sonra kardeşi ile çıkan iktidar kavgası yüzünden Emin’in başının kesilmesiyle halife, Emin’in kardeşi Memun olmaktadır. Memun, Emin ve Harun Reşid’in aksine Ali oğullarına karşı siyaseti değiştirip daha ılımlı davranmaktadır. Siyah bayrak alametini kaldırıp yerine Aleviler ’in benimsediği yeşili alamet olarak seçmiş ve Ali er-Rıza ile sıhriyyet kurup kendinden sonra veliaht olarak tayinetmiştir. Bunun dışında Harun Reşid’in ve Emin’in sürdürdüğü ehli hadis ve rey yani mutedil reycilik yerine müfrit reycilik olan Mutezile’yi benimsemiştir. Mihne vakıaları da işte tam burada başlamaktadır. Mutezile akaidinin benimsediği halkul Kur’an meselesi halka ve özellikle hadis ve fıkıh alimlerine zorla benimsetilmeye çalışılmıştır. Bunu kabul etmeyenlere ise hapis cezaları ve şahitliklerinin kabul edilmeyeceği gibi maddi-manevi cezalar verilmiştir. Burada özellikle tirajı komik olan husus ise hür iradeyi desteklediğini savunan bir grubun insanlar arasında en mütevazili olan bir gruba karşı takındığı tavırdır. Burada halkul Kur-an meselesinda İbn Sa’d ve Bağdat’taki ulemanın hepsi sorguya çekilmiştir. Bir kısmı mahluk deyip Halifeni’nin zulmünden kurtulmuşken, içinde Ahmed b. Hanbel’in ve birkaç kişinin de bulunduğu bir grup ise mahluk olmadığını çünkü Allah’ın kelam sıfatı, Allah’a isnad edildiği ve bu sıfatın sonradan oluşamayacağını savunarak hadis olmayıp, kadim olduğu tezini öne sürerek Halife’nin emriyle hapse attırılmıştır. Mahluk diyenlerin arasında Yahya b. Main, Ölüm korkusu sebebiyle böyle bir bir cevap vermek zorunda kaldığını belirtmektedir. Ki İbn Sa’d’da İbn Main gibi halifenin zulmünden emin olmak için böyle söylediği alimler tarafından bize ulaşmaktadır.

Mihne olayları Me’mun, Mu’tasım ve Vasık devrinde devam etmiş ve Mütevekkil zamanında bu konu hakkında konuşma yasaklanmıştır.

Me’mun devrinde orduda Türklerin artması ve Mu’tasım devrinde neredeyse bütün orduda Türklerin bulunması bir takım Arapların Türklere olan sevgisini belirtse de Arapların büyük bir kısmınında Türklere olan gayz ve kinini arttırmaktaydı.

İbn Sa’d Dönemi İlmi Hayat

İbn Sa’d’ın devri olduğundan, direkt olarak Abbasilerin başa gelmesiyle başlayacak olursak, âlimlere büyük destek verildiğine ve ilme hizmet edildiğine şahit olabiliriz. Halife Ebu Cafer el-Mansur’un tedvin, tertip ve tasnife ne kadar değer verdiğini âlimlere yapılan teşviklerden de anlaşılmaktadır.

Halife Ebu Cafer el-Mansur, hadis, tarih, dil ve edebiyat ilimlerine verdiği desteklerin yanı sıra akli ilimlerle ilgili Grekçe, Süryanice ve Farsçadan tercümeler yaptırmıştır. Bu kitapları Hizanetü’l-hikme adını verdiği sarayda ki kütüphanesinde bulunduruyordu. Tercüme hareketi hız kesmeden devam etmekte ve birçok kitap tercüme edilmekteydi. Bu kitaplar Hizanetü’l hikme’ye sığmayınca Halife Mansur, Beytü’l hikme olarak isimlendirdiği büyük bir kütüphane yaptırıp oraya bütün kitapları yerleştirir. Halife Memun, Bizans’la yaptığı savaş olumlu yanıt verince Bizans’taki kitapları toplatıp Bağdat’a getirdiği de söylenir.

Bağdat’ta kurulan ve orta çağın en zengin kütüphanesi olan Beytü’l hikme’de yapılan her tercüme için devlet tarafından çok iyi bir ücret verildiği bilinmekte, hatta Grekçeden tercüme edilen bir esere 300 bin dinar verildiği bazı rivayetlerle bize ulaşmaktadır[9].

Giderek işlevselliği artan, pozitif ilimlerin araştırıldığı bir akademi olarak 500 yıla yakın devam eden bu kurum Hulagu tarafından 1258 yılında yakılıp yıkılmıştır[10].

Bu dönemde Bağdat’ta Beytü’l hikme’nin yanında Bağdat kadar olmazsa da Basra, Küfe, Mekke, Medine ve Şam’da; kelam, fıkıh, hadis, tarih, ensap, dil ve edebiyat alanında ilmi faaliyetler devam etmiştir.

İbn Sa’d’ın Kitabu’t-Tabakâtü’l-Kebir’i

İslam tarihinin ve rical ilminin en eski kitabından biri olan Kitabu’t-tabakâtü’l-kebir birkaç kez Arapça basılmış ve sonunda Türkçeye tercüme edilmiştir. İhsan Abbas’ın baskısı Tabakatü’l-kübra ismiyle yayınlanmıştır. Bu eser İbn İshak’ın, İbn Hişam yoluyla bize nakledilen Siretü’n-nebeviyye’si ile Vakidi’nin Kitabu’l-meğazisi’nden sonra günümüze ulaşan en eski sîre ve meğazi kitabıdır.

İbn Sa’d’ın Tabakatü’l-kebir’i okunurken bazen merak edici unsurlara girmiş olduğunu görürüz. Bu da bizim okuma heyecanımızı katbekat arttırmaktadır. Aynı senetleri tekrar etmemesi ya da farklı rivayetleri, ravileri söyledikten sonra bir kerede vermesi okuyan kimsenin de bir yandan sıkılmasını engellemektedir. Mesela bir kişiden bahsettiğinde öncelikle nesebini sonra çocuklarını, eşlerini, nerede doğduğunu, kişiliğini, efendimizle bir sohbetinin bulunup bulunmadığını, vefatını, kimin tarafından yıkanıldığını hatta mezara kimin koyup cenaze namazını kıldıran kimseye kadar hepsinden bahsetmesi insanı şaşırtacak bir haldir. Bu kimi insanlar tarafından boş bir teferruat olarak anlaşılsa da tarihi bilgi olarak fani dünyada baki kalması eserin değerini arttırmaktadır.

İbn Sa’d siyeri anlatırken İbn Hişam’ın kronolojik sisteminden daha farklı olan konu sistemini baz almakta; İbn Hişam ve önceki tarih bilgilerinin hepsini inceleyip karşılaştırmalı bir sistem kullanmakta ve hocası Vakidi’den çokça alıntı yapmaktadır. Tabakat bölümünde ise Hz. Ömer’in fey mallarını dağıtma sistemini baz alarak ilk tabakada Bedir gazvesine iştirak eden Muhacir ve Ensar’ı, 2. tabakada Bedir’e katılamayıp Uhud’a katılanları, 3. tabakada Hendek savaşına katılanlar ve Mekke fethine kadar Müslüman olanları, 4. tabakada Mekke fethi ve sonrasında Müslüman olanları, 5. ve son tabaka ise efendimizi küçük yaşta görenler olmak üzere toplam 1612 sahabenin biyografisini yazmıştır. 11 ciltlik bu eserin son fihrist bölümünü saymazsak 10 ciltlik eserin ilk 6 cildi efendimizin siyer ve meğazisi ile yukarıda saydığımız beş tabakadan bahsetmektedir. 7, 8 ve 9.ciltterde ise Medine, Mekke Taif gibi diğer şehirlere gitmiş sahabe ve tabiilerden bahsederek son cildi hanım sahabelere ve nadiren de olsa tabiinlere ayırmıştır. Altı bine yakın biyografinin bulunduğu bu muazzam eser kendinden sonraki insanlara en hayırlı ilk 3 nesli hediye olarak bırakmıştır.

İbn Sa’d’ın Tabakatına Eleştiriler

Eleştiri tam olarak bir eserin sadece kötü ve eksik yanlarını belirtmek değildir. Aynı zamanda beğenilecek hususları da tebrik ve takdir etmektir. İbn Sa’d’a yapılan eleştirileri yani hem tenkit edilen boyutlarını -ve bunların ne kadar tutarlı olduğunu- hem de tebrik edilen boyutlarını inceleyeceğiz.

Horovitz,İbn Sa’d’ın, eserinde şahsi mülahazalarını asla zikretmediğini neredeyse kaynaksız hiçbir sözünün olmadığını iddia eder[11] Horovizt’in tenkiti hakkında biraz konuşmak gerekirse şöyle söylememiz daha uygun olur. İslam tarihi bize genellikle hadis sisteminde de olduğu gibi senet sistemi ile gelmiştir. Bu da onun ne kadar muteber olduğunu göstermektedir. Yapılan yorumlardan çok verilen nakillerin insanları daha da bilgilendirdiği kaçınılmaz bir gerçektir. İbn Sa’d’ın, bu nakillere ek olarak herhangi bir yorum yapmadığı iddası ise yapılan araştırma sonucu gerçekçi sayılmamaktadır. Özellikle İbn Sa’d kendisinden önceki hocalarından aldığı tarihi vakaları birbirine karşılaştırmakta ve tercih ettiği görüşü sunmaktadır[12]. Bunların niçin böyle olmadığını da açıklamaktadır. Örnek vermek gerekirse, Efendimizin Mekke’de 10, Medine’de 10 yıl kaldığı rivayetini İbn Sa’d şöyle yorumlamaktadır.’’ Bu Enes’in görüşüdür. Ki bundan başka böyle diyen kimse yoktur[13].’’ Burada İbn Sa’d’ın şaz bir rivayete itibar etmediğini görmekteyiz. Kimi yerde İbn Sa’d karşılaştırdığı rivayetlere açıklama ve tercih yaparken kimi yerde ise rivayetleri verip adeta okuyucuya bir ödev verir gibi yorum ve araştırmayı okuyan şahsa bırakmıştır.

Kendinden önceki tarihi anlaşmazlıklara dikkat çeken İbn Sa’d, eserindeki biyografileri verirken Musa b. Ukbe, İbn İshak, Ebu Maşer ve Vakidi’nin meğazilerindeki listeleri karşılaştırmalı olarak kullanmış, aralarındaki uyum ya da ihtilaflara işaret etmiştir[14]. Bu açıdan bakıldığında kendinden önceki siyer ve rical bakımından ortaya konulmuş eserlerin hepsini içine alan kapsamlı büyük bir eserdir.

İbn Sa’d’ın kendinden evvelki siyer müelliflerinin eserlerinde azda olsa görülen Efendimizin isimleri, sütanne, erkek ve kız kardeşlerinin isimleri, fizyonomisi, irhasat hakkındaki rivayetleri ve nübüvvet alametlerini nakletmiştir. Bu haberlerin çok azı Vakidi ve İbn İshak’tan nakledilmiş olup sonraki eserlere de bir ışık tutmuştur. Bunu ileride ayrıntılı bir şekilde tekrar edeceğiz. Nitekim Horovitz, Delailün’n-nübüvve eserlerinin ilk toplayıcısının Ebu Nuaym ve Beyhaki’nin de kendisinden faydalandığı Tabakat müellifi İbn Sa’d olduğunu söyler.

İbn Sa’d’ın Tabakatü’l-Kebir’inden Faydalanan ve Etkisinde Kalanlar

Muhammed b. Sad, engin bilgisi ve farklı okumalarıyla bilinmektedir. Talebesi Hüseyin b. Fehum, İbn Sa’d’ın ‘ilmi zengin, çok hadis ve haber sahibi, garîbu’l hadis ve fıkıh alanlarında çok kitap yazan bir şahsiyyet’ olarak tanıtmıştır. Bu engin bilgisini eserlerinden sadece biri olan Tabakat’ta da görmekteyiz.

Tehzibi’l-esma ve’l-lugat adlı eserinde İmam-ı Nevevi, Tabakat’ta yer alan isimlerden ve isim sahiplerinin durumları hakkındaki bilgilerden faydalandığını eserinde açıkça bildirmektedir. Yine Nihayetu’l-ereb adlı eserinde Nüveyrî Efendimizin sireti, gazveleri ve gönderdiği elçilikler konusunda harfiyen nakiller yapmıştır. Keza Uyunu’l-eser adlı eserde İbn Seyyidinnas; Tehzibu’l-kemal adlı eserde Mizzi; Tarihu’l-islam adlı eserde Zehebi, İbn Sa’d’ın eserinden çokça faydalanmıştır.

Bunların dışında Belâzuri, Ebu Nuaym, Beyhaki, İbn Abdilber, İbn Esir, Taberi, Hatib Bağdadi, İbn Asakir ve daha birçok âlim bu eserden dolaylı veya doğrudan birçok alıntı yapmıştır.

İbn Sa’d’ın bize ulaştırdığı rivayetlerin bir kısmı siyer ve meğazi gibi tarihi konulardan, bir kısmı Beyhaki’nin ve Ebu Nuaym’ın da kendisinden faydalandığı Delailu’n-nübüvve’den, bir kısmı Efendimizin şemaili ve hilyesiyle ilgili rivayetlerden bahsederken azımsanmayacak bir miktar rivayette de Kur’an ayetlerinin nüzulü ve tefsiri ile ilgilidir.

Tabakatı kaynak olarak değerli kılan en önemli vasıflardan biri de yüze yakın ayetin nüzul sebebini ihtiva eden rivayetlerin olmasıdır. Yine buna ek olarak 36 ayet Efendimizin sözleriyle, 60 tanesi sahabelerin sözleriyle, 50 tanesi de tabinin sözleriyle zikredilmiş ve açıklanmıştır[15].

İbn Sa’d’ın Diğer Eserleri

Kitabu’l-tabakatu’l-kebir: Kaynaklarda Tabakatu’l-kübra veya Tabakatu’l-kebir adıyla geçmektedir. İlk tabakat eseridir. İlk defa ilave notlar ve Almanca tercümesiyle beraber (Leiden 1904-1940) yılında Edvard Sachcu başkanlığında bir heyet tarafından 9 cilt olarak neşredilmiştir. Tabakatü’l-kübra ismiyle ilki Hicazi Muhammed Halil tarafından (Kahire 1939) 4 cilt olarak, ikincisi ise İhsan Abbas tarafından (Beyrut) 9 cilt olarak basılmıştır. Bu eserin bir kısmı alıntı yapılarak da basılmıştır. (İmam Hasan ve İmam Hüseyin vb.)

Kitabu’t-tabakatü’s-sağir: İbn Ebi’d-Dünya rivayeti ile bize ulaşan bu eser Tabakatü’l-kebir’den evvel yazılmıştır. Beşşar Ravvad Maruf ve Muhammed Zahid Gül tarafından 2 cilt olarak (Tunus 2009) basılmıştır.

Tarih: Tezkiratu’l-huffaz ve A’lamü’n-nübela eserlerinde bu kitaptan bahseden Zehebi, böyle bir eserin var olduğunu bize işaret etmektedir. Lakin bu eser hakkında başka hiçbir bilgimiz yoktur.

Ahbaru’n-nebi: Tabakatın başındaki siyer bölümü kastedildiği ileri sürülmüştür[16].

Kasidetü’l-hülveniyye fiftihari’l-kahtaniyyin ale’l-adnaniyyin: Fuat Sezgin, İbn Sa’d’ın böyle bir eseri olduğunu ve Gazi b. Yusuf tarafından Kahire’de buna şerh yazdığını söylemektedir[17].

Kaynakça


[1] Burada verilen tarih Zehebi’nin ve ibn Sa’d’ın talebesi Hüseyin b. Fehum’un haber verdiği şekildedir. 160 olduğuna dair rivayette nulunmaktadır.
[2] Mustafa Fayda, İbn Sa’d (DİA)
[3] Zehebi, Muhammed b. Sa’d, Mizanul İ’tidal.
[4] Age.
[5] İbn Nedim, el-Fihrist
[6] Sahih-i Müslim’deki hadis numarası: 5136
[7] Ebu Davud, Fiten 2, (4263)
[8] Musa Bağcı,Hicri ilk 3 asır Hadis Tarihi (ankara okulları)
[9] Mehmet Özdemir, Bir Âlim Bir Eser, (siyer yayınları)
[10] Age
[11] Şaban Öz, Bir Âlim Bir Eser, (siyer yayınları)
[12] Örneklere bkz, İbn Sa’d, I,100,117; II, 12, 24, 41, 64, 166; III, 79, 203; IV, 120, 135
[13] İbn Sa’d, I, 150
[14] Şaban Öz, Bir Âlim Bir Eser, (siyer yayınları)
[15] Hikmet Akdemir, Bir Alim Bir Eser (siyer yayınları)
[16] Mustafa Fayda, İbn Sad (DİA)
[17] Fuat Sezgin, GAS

Latest posts by emedrese (see all)

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

eMedrese bir İlmiye Vakfı projesidir.