e-Medrese

Sokrates Öncesi Doğa Felsefesi

Sokrates Öncesi Doğa Felsefesi

Antik felsefe ilk döneminde doğa felsefesi ya da presokratik felsefe olarak sınıflandırılır.

Felsefe, ilk filozofların görüşlerinde varlık üzerine sistematik bir düşünme olarak ortaya çıkmıştır. İlk doğa filozofları her şeyden önce bir görünüş-gerçeklik ayrımı yapmış ve görünüşlerin gerisinde keyfilik ve gelişigüzelliğin değil de temel ve düzenli bir yapının var olduğuna inanmışlar.

Presokratikler dış dünyaya baktıkları zaman bir “çokluk” görmüşler. Bunun anlaşılması için de bu çokluğun çıktığı “birliğe” gitmenin gerektiğini düşünmüşler. Yani “çokluk” “birliğe” gidildiği an anlaşılabilir. Bundan dolayı ilk doğa filozofları “arkhe” problemi üzerinde yoğunlaşmış, dış dünyadaki varlıkların doğduğu ilk maddeyi belirlemeye çalışmışlardır. Presokratikler kendi içerisinde dört okula ayrılırlar:

İyonya Okulu

Felsefe tarihinin ilk okul ve düşünce geleneğini oluşturmuşlardır. Bu okulun önemli temsilcileri ise Thales, Anaksimenes, Anaksimondros’tur.

Bu filozoflar herhangi bir çıkar için değil, sadece bilmek ve anlamak için felsefe yapmışlardır. Felsefe tarihinin ilk materyalistleri olarak bilinirler. Neyin gerçekten var olduğunu belirleyebilmek için “ilk maddenin” ne olduğunu bilmeleri gerektiği üzerine yoğunlaşmışlardır. “Hiçten hiçbir şey çıkmayacağı” ilkesinden hareketle “maddenin” ezeli olduğu inancı vardır.

Thales

İyonya Okulu’nun kurucusu, düşünce tarihinin ilk filozofudur. Thales, “Neyin gerçekten var olduğu” sorusuna yanıt ararken, sürekli değişme halinde olan şeylerin gerçek olmayacağı sonucuna varır. Gözle görünen bireysel varlıkların ve değişmelerin oluşturduğu kaosun, çokluğun gerisinde akılla anlaşılabilir, kalıcı ve sürekli bir gerçekliğin var olduğuna inanır. Thales, çokluğun kendisinden türediği bu şeyin “su” olduğunu ileri sürer.

Anaksimandros

Hayatıyla ilgili en önemli bilgi, onun rasyonel düşünce ve faaliyette yazılı geleneği başlatmış olmasıdır. Kozmolojisinde dünya tepsi şeklinde değil bir silindir şeklindedir. Biyolojide ise yaşamın denizlerde ve suda başladığını, insan da dahil olmak üzere tüm canlıların önce suda yaşamış olduklarını ve daha sonra da karaya çıktıklarını ortaya atmıştır. Ona göre evrenin ilk maddesi belirsiz ve sınırsız bir madde olmalıdır. O buna “apeiron” adını vermiştir

Anaksimenes

Anaksimenes, var olan her şeyin kendisinden türediği töz olarak “havayı” öne sürmüştür. Ona göre havanın soğuyup katılaşması ya da ısınıp ateş haline geçmesi mümkündür. Tüm eşyanın temelinde hava vardır, bir diğer ifade ile eşyanın vücut bulmasındaki tek etkin madde bildiğimiz salt hava elementidir.

Pythagoras Okulu (Pyhtgorasçılar)

Pythagoras tarafından kurulan bu okul, doğu geleneğini temsil eden İyonya Okulu’nun karşısına Batı geleneğini temsil eden bir okul olarak çıkmıştır. Bu okul felsefeden ziyade dini bir tarikat, politik bir örgüt ya da cemaat olarak meydana gelmiştir. Diğer okulun aksine felsefeyi pratik amaç için kullanmışlar. Amaç, anlamaktan ziyade arınmaktır. İnsan, bilgi yoluyla saflaşarak evrenin ruhuyla birleşir…

Madde yerine “form”
Nitelik yerine “nicelik”
Fizik yerine de “matematik” ön plana çıkmıştır.

Teolojik Görüşleri

Pythagoras, insan ruhunun ölümsüzlüğüyle ruh göçü inancının savunuculuğu yapmıştı. Ruh göçü düşüncesinin anavatanı Hindistan’dır. Ruhun ölümsüzlüğüne gelince buna da Mısırlılar, Giritliler ve Miken Uygarlığında rastlanır.

Ruh göçü inancı her şeyden önce düalist bir insan telakkisine dayanır. Buna göre insan, biri ruh diğeri beden olmak üzere iki farklı bileşenden meydana gelir. Dolayısıyla insan ölünce beden gider fakat ruh kalır. Zira ruh, bedenden bağımsız bir varlığa sahiptir.

Onlara göre, bedenle olan ilişki yüzünden ruh kirlenir. Bedenle birlikteyken yapıp ettiklerine göre ölümden sonra daha aşağı ya da daha yukarı varlıkların bedenlerine göç eder.

Ve yine onlara göre insan ruhu, nefistir. Soluktur. Varlığının devamını kendisini kuşatan sonsuz havaya borçludur. Onların felsefelerini belirleyen en önemli unsur, ahenktir. Diğer bir ifade ile harmoni. Yani eşyanın birbiriyle kusursuz şekilde bir arada bulunması ve son derece uyumlu şekilde bir tablo ortaya koyabilmeleri.

Değişim Problemi (Okulu)

Bir okul olarak isimlendirilmez. Fakat felsefede 3. dönem diye nitelenir. Bu dönemde bireysel takılan Herakleitos göze çarpar. Bir de ona karşı duran Elea Okulu’ndan Parmenies, Zenon ve saz arkadaşları… Birbirlerine taban tabana zıt olan bu iki kesimi birleştiren en önemli husus, evrendeki değişme olgusunu açıklamaya, kalıcılık-süreklilik ile değişme gerçeğini uzlaştırmaya çalışarak genel anlamda “değişme problemi” üzerinde yoğunlaşmalarıdır.

Herakleitos

“Her şeyin akış içinde olduğu” teziyle evrendeki değişme olgusuna güçlü bir vurgu yapmıştır. Onun görüşlerinin merkezinde çatışma ve savaşın, her şeyin atası olduğu düşüncesi bulunur. Ona göre savaş, varlık ya da oluşun tek ve en önemli koşuludur. Buna göre varlıkların doğuşu birbirlerini varlıkta tutan karşıt güçlerin çatışmasına bağlıdır.

Herakleitos, Pythagorasçıların düzenli ve ahenkli evren görüşüne karşı çıkar. Sağlık, barış, sükûnet kendi başlarına alındıklarında, onların karşıtlarından daha iyi olmalarından söz edilemez. Ancak karşıtlarıyla birlikte değerlendirildikleri zaman iyi olurlar. İyinin “iyi” oluşu kötünün “kötü” oluşu sebebiyledir. İyi, “iyi” oluşunu “kötüye” borçludur.

Herakleitos, fiziki dünyadaki savaşı sosyal dünyaya da taşır. Halk ile soylular arasındaki iki sınıftan biri tamamen kendi yasası için savaşacak kadar güçlü hale geldiğinde, güç dengesi bozulur. Savaş başlardı. Yani bu, şu demek: Aslında barış, iki gücün birbirine yakınlığıdır. Ne zamanki biri, diğerinden daha güçlü olur, o zaman denge bozulur ve savaş kaçınılmaz olur. Bu yüzden savaş olmaksızın barıştan söz etmek mümkün değildir.

Herakleitos’a göre evrende durağanlık yoktur. Her şey değişmekte, yakarak ve yıkarak yaşamaktadır. O, sürekli akış anlayışını ifade edebilmek için arkhe olarak “ateşi” seçmiştir. Ona göre ateş, yoğunlaştığı zaman nemli hale gelir ve basınç altında suya dönüşür. Su donduğu zaman ise toprak olup çıkar.

Logos, insandaki akla, ona değişmeyi anlama imkânı veren kavrayış gücüdür. Herakleitos’a göre gerçek bilgiye ancak akıl yoluyla ulaşılabilir. Bu açıdan bakıldığında onda amaç, gerçekliği anlamak, logosu kavramaktır. Logosu kavramak sadece bilme arzusunu tatmin etmez. Söz konusu kavrayışa uygun olarak yaşamayı öğrenir insan. Bu yüzden gerçek bilgelik, hem teorik hem de pratik bir kavrayıştan meydana gelir.

Elea Okulu

Parmenides ve takipçileri varlık problemini tümdengelimsel bir akıl yürütme süreciyle ele almışlardır. Doğaya ilişkin gözleme dayalı araştırmanın kaydedebileceği bir ilerlemenin bir yanılsama olduğu sonucuna varmışlardı. Zira ampirik araştırmanın gösterdiği dünya, çelişkilerle doluydu. Varlığın ezeli-ebedi, değişmez ve bölünemez olduğu sonucuna varmışlardır. Dünyanın gerçek doğasının sadece akıl yoluyla keşfedilebileceğini öne süren Elealılar, Herakleitos’un rasyonalizmini daha da ileri bir düzeye taşımış oldular.

Parmenides

Elea Okulu’nun kurucusu. Felsefenin bundan sonraki seyrini baştan aşağı değiştiren koca yürekli filozof. Kalıcı gerçekliğin mutlak bilgisine özdeşlik ilkesinden hareketle, “Var olan vardır, var olmayan var değildir” diyerek ulaşmıştır. Ona göre “varlık” var olduğu için düşüncenin konusu olmuştur. Oysa “yokluk” için aynı şeyden söz edemeyiz. Parmenides, varlığı cisimsel bir varlık olarak algıladığı için “boşluğu” hiçbir şekilde var kabul etmez.

Zenon

Paradokslarıyla meşhurdur. Parmenides’in öğrencisidir. Onun hareketle ilgili paradoksları, hareketin imkânsızlığını gösterecek şekilde, “belli bir zaman dilimi içinde hiçbir mesafesinin aşılamayacağı” düşüncesi üzerine bina edilir. Burada önemli olan hareketin imkânsızlığını kabul etmektir.

Plüralistler

Bu filozoflar Empedokles, Anaksagoras ve Demokritos’tur. Onlar varlığın temeline ikiden fazla arkhe koyarlar. Onlara göre dış dünyadaki değişme, kendileri basit, ezeli-ebedi ve değişmez olan ilk maddelerin değişik oranlarda bir araya gelerek bir cisim meydana getirişleriyle açıklanır. Bu filozofların önemli bir diğer yeniliği de kendi hareketini kendisinin açıklayacağı canlı bir madde anlayışına karşı çıkıp, ezeli fakat cansız maddeyi harekete geçirecek bir dış güç arayışı içinde olmuşlardır.

Empedokles

O da diğer doğa filozofları gibi “hiçten hiçbir şeyin çıkmayacağını” gerçekten var olanın en sonunda yok olup gitmeyeceğini kabul eder. O, Elealıların varlığın değişmezliği ilkesini kendisine göre yorumlayarak, her şeyin temelinde dört madde bulunduğunu (Hava, su, ateş, toprak) ve evrendeki değişmenin bu dört maddenin karışımından meydana geldiğini ileri sürer. Dolayısıyla bunlar belli oranlarda birbirleriyle karışarak duyusal varlıklar meydana getirirler.

Gerçeklik değişmezdir. Görünüşteki değişme sadece bileşik varlıkları meydana getiren dört maddenin yer değiştirme hareketlerinin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Empedokles, dört maddenin birbirleriyle birleşme ve birbirlerinden ayrılma nedeni olarak “Sevgi” ve “Nefret” gibi iki ayrı gücün varlığını ileri sürer.

Anaksagoras

Ona göre, hiçbir şey varlığa gelip varlıktan da gitmediği için duyu yoluyla algılanan nesneler, var olan şeylerin karışması ve ayrışmasından çıkmış olmak zorundadır. Dolayısıyla her şeyde başka bir şeyden parça vardı. Anaksagoras, Empedokles’ten dört madde konusunda ayrılır. Ona göre bu temel madde dört değil, sonsuzdur. Yani dünyamızda bir sürü töz var…

Onun öğretisine göre, evrenin ilk başlangıç halinde varlığın sonsuz küçük parçaları birbirlerine karışmış bir durumda bulunuyordu. Bugün var olan dünya, bu karışımı meydana getiren tohumların ayrılıp bir araya gelmesinin bir sonucuydu. Onlar üzerinde eylemde bulunan fail bir güç olarak da “Nous’un” çıktığını söyler.

Demokritos

Demokritos’a göre doğada var olan tüm nesneler maddeden meydana gelmiştir. Sayamayacak kadar çok şey var. Ama hepsi atomlara yani maddelere indirgenebilir. Anaksagoras sonsuz sayıda tohumdan bahsetmişti. Bu ise sonsuz sayıda atomdan söz eder. Demokritos mekanik materyalizmi benimsemiştir. Yani maddenin özünde hareket vardır. Dolayısıyla onu hareket ettirecek fail bir güce ihtiyacı yoktur.

Demokritos’un atomcu metafiziğinin ikinci temel ilkesi boşluktur. Dış dünyada gördüğümüz fenomenleri, atomların boşluk içinde değişik şekillerde bir araya gelişleriyle açıklar. Atomların içinde herhangi bir boşluk yoktur. Bu yüzden atomlar katı olup onlarda herhangi bir değişme de mümkün değildir. Hareket atomun yer değiştirmesi olup, atomun kendisi hiçbir hareket, değişme olur içinde değildir. Atomlar birbirlerinden şekil ve büyüklük bakımından ayrılırlar. Yuvarlak, düz, gözenekli, küp, çengelli şekildedirler. Boş mekân içinde yayılmış olan atomlar sürekli hareket halindedirler. Birbirlerine çarparlar. Birbirlerine uyanlar birleşir cisim oluştururlar.

Demokritos, insanı da atomlardan meydana gelen bir varlık olarak değerlendirmiştir. Ona göre insan beden ve ruhtan meydana gelir. Ruh ise çeşitli şekillerde olan atomlardan oluşur. Bedeni oluşturan atomlardan farkı şu: Ruh, bedeni hareket ettiren bir unsur olduğu için, ruhun atomları daha hareketleri atomlardan oluşmaktadır. Ona göre hava ateş atomlarını ihtiva eder. Canlı, her nefes alışında bu ateş atomlarıyla ruhunu oluşturan atomlar arasında bir değiş tokuş yapar. Sürekli bir alışveriş olur. Bu alışveriş kesilirse ortaya tek bir şey çıkar: Ölüm.

Bu makaleyi okuyanlar için tavsiye yazılar:
Sokrates ve İnsan Üzerine Felsefe
Sokrates Öncesi Felsefede Arkhe Sorunu

Kaynaklar

Felsefe Tarihi, Ahmet Cevizci, Say Yayınları, 2017.
Felsefe Tarihi, Alfred Weber, Kabalcı Yayınları, İstanbul, 2010.
Felsefeye Giriş, Ahmet Arslan, Adres Yayınları, Ankara, 2015.
Felsefeye Giriş, Ali Osman Gündoğan, Ensar Yayınları (DEM Serisi), İstanbul, 2012.


BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

eMedrese bir İlmiye Vakfı projesidir.