Türkçe Siyer Çalışmaları
Siyer, sîre kelimesinin çoğuludur. Sözlükte, iyi ya da kötü tutulan yol, hayat tarzı, gidişat anlamlarına gelir. Bir ilim dalı olarak siyerin, Peygamberimiz’in (s.a.v) doğumundan vefatına kadar olan bölümü, tarihin belli bir dönemini anlatması sebebiyle tarih ilmi; Peygamberimiz’in (s.a.v) söz, fiil ve takrirleriyle ilgilenmesi sebebiyle de hadis ilmiyle alakalıdır.[1]
Müslüman olan her toplum gibi Türkler de Müslüman olduktan sonra İslam’ı tanıma çabası içine girmişlerdir. Türkler İslami bilgilerini ilk olarak sözlü edebiyattan almış, daha sonra ise hadis kitapları, siyer, genel İslam tarihi, kısası enbiyâ gibi yazılı kaynaklara ulaşmışlardır.
Türklerin İslam’ı ve Peygamberimizi (s.a.v) tanıma gayretleri, sonucunda birçok alanda eser vermelerine olanak sağlamıştır. Bunların en önemli bölümünü “siyer” oluşturur. Bu kısımda yazılan ilk eserler, genellikle Arapça ve Farsça eserlerin çevrileri olmakla birlikte ilerleyen zamanlarda birçok Türkçe telif eser de verilmiştir. Türkçe siyer kitaplarını şekil ve içerik açısından mensur, manzum ve mensur-manzum olmak üzere üç kısımda inceleyebiliriz:
Mensur siyer kitapları
Siyer kitapları genel olarak nesir şeklinde yazılmıştır. Buna, Bâkî’nin “Mealimü’l-yakin fi sireti seyyidi’l-mürselin” adlı eserini ve Manisalı Mahmud’un “el-Mevahibü’l-ledüniyye bi’l-minahi’l-muhammediyye” adlı eserini örnek olarak gösterilebilir.
Manzum siyer kitapları
Okuyucunun aklında daha kolay kalması için şiir formunda yazılmış siyer eserleridir. Bu eserler altmış üç ile doksan dokuz beyit arasında yazılmıştır. Bu esere örnek olarak Münirî’nin “Siyer-i nebi” adlı eserini gösterebiliriz.
Manzum-Mensur siyer kitapları
İçerisinde bulunan şiirlerle birlikte genellikle nesrin ağırlıkta olduğu eserlerdir. Buna, Türk edebiyatının ilk müstakil siyer eserini veren Mustafa Darir’in “Sîret’ün-nebi” adlı eseri örnek olarak verilebilir.[2]
Muhteva bakımından siyer kitapları
Mevlit Hicretname Esma-i şerif Gazavât-ı şerif Şemail-i şerif
Miraciye Hilye-i şerif Neseb-i şerif Delail-i nübüvve Hukuk-Hasâis
Mevlit Manzumeleri:
Hz. Peygamber’in doğum gününü, dünyaya gelişini anlatan eserlerdir.
Mirâciye veya Miraçnameler:
Hz. Peygamber’in miracını anlatan eserlerdir.
Hicretnameler:
Hz. Peygamber’in hicretini anlatan eserlerdir
Hilye-i şerifeler:
Hz. Peygamber’in, boyu, yüzü, gözleri, kaşları, yürüyüşü gibi cismî sıfatlarını anlatan eserlerdir.
Esma-i şerife:
Hz. Peygamber’in isimlerinden bahseden eserlerdir.
Neseb-i Şerif:
Hz. Peygamber’in, Hz. Âdem’den başlayarak, nesebinin silsilesini konu edinen eserlerdir.
Gazavât-ı Nebî:
Hz. Peygamber’in askerî faaliyetlerini anlatan eserlerdir.
Delâil-i Nübüvve:
Hz. Peygamber’in, vahyin inmeden önceki ve sonraki zamanlarda zuhur eden peygamberlik alâmetlerini anlatan eserlerdir.
Şemail-i Şerife:
Hz. Peygamber’in huylarını, sözlerini, sohbetlerini, ibadet etmesini, elbiselerini, yemek yemesini ve sâir davranışları ve hareketlerinin tümünü anlatan eserlerdir.
Hukuk ve Hasâis:
Hz. Peygamber’in dünya ve ahiretteki hakları, müminlerin üzerindeki hakları ve Müslümanların onun karşısındaki tutum ve davranışlarından bahseden eserlerdir.[3]
Siyer İlminin Tanzimat ve Cumhuriyete Kadar Olan Dönemi:
Siyer ilmi, Tanzimat ve Cumhuriyete kadar edebiyatın konusu olması dışında İslami ilimlerde müstakil bir yere sahip olmayıp Hadis ilminin bir alt dalı olarak incelenmekteydi.
Peygamberimizin hayatı, Türk toplum hayatına girmesinden Tanzimat devrine kadar kıssalar ve menkıbeler etrafında anlatıla gelmişti. XIX. Yüzyılda şarkiyatçıların siyer ilminin kaynaklarının güvenirliliği ve metodu hususunda yapmış olduğu eleştiriler İslam dünyasında bu hususta bazı tartışmalara yol açtı.
Bunun sonucunda iki yöntem belirlendi.
Birinci yöntem, güvenilir rivayetlerle beraber edebiyat çizgisini devam ettiren gelenekçi metottur. Bu gruba örnek olarak Düzceli Yusuf Suat’ın eserini zikredebiliriz.
İkinci yöntem ise mucizeler ve kıssalarla örülmüş olan peygamberimizin hayatını rasyonel bir hale sokan reformcu bir yöntemdir. Bu yönteme örnek olarak: İzzet Derveze ve Muhammet Heykel’in eserleridir.
Cumhuriyet döneminde gelindiğinde ise baskılar ve politikalar sebebiyle sahih rivayetler dahi göz ardı edilecek şekilde bir metot benimsenmiştir. Bunu müfredat programında şu sözler ifade edilmiştir: İslam dinini insanlara öğreten zat; Hz. Muhammed’dir. Hz. Muhammed’in hayatı ve ahlakı hakkında (muhtasar bir surette) yalnız tarihi hakikatler söylenecek, çocukları alâkadar etmeyen tafsilattan sarf-ı nazar edilecektir. Mucizelerden ve harikulade menkîbelerden bahis olunmayacaktır.(İlk Mektepler Müfredat Programı, 1926: 46)[4]
Sonuç olarak, siyer yazımında sahih nakillerle birlikte olayları sebep-sonuç biçiminde ele alarak okuyuculara aktarmamız daha doğru sonuçlara ulaşmamıza fayda sağlayacaktır.
Bu makaleyi okuyanlar için tavsiye yazı: “Şematik Cahiliye Dönemi”
Kaynakça
[1] Dini Kavramlar Sözlüğü (D.i.b) s.597
[2] Tergib, Ayhan, Siyer Yazıcılığı ve Türklerin Siyer İlmine Katkıları, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi; Klasik Türk Edebiyatının Kaynakları Özel Sayısı.
[3] Tergib, Ayhan, Klasik Türk Edebiyatının Kaynakları, Özel Sayısı.
[4] Dumlupınar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Dergisi 43. Sayı
- Taberi Tefsiri - 6 Ocak 2022
- et-Telhısü’l-Miftah - 4 Ocak 2022
- el-İhtiyar li-Ta’lili’l-Muhtar - 3 Ocak 2022