e-Medrese

Dinlerde Mabet Anlayışı

03.12.2021

Mabet Kelimesinin Etimolojisi

Mabet sözlük anlamı olarak Arapça ibadet mastarından türetilen ve “ibadet edilen yer, ibadethâne, ibadete mahsus bina” anlamına gelen ism-i mekân kalıbında bir mastardır. Terim anlamı olarak ise bir dine bağlı olanların belli zamanlarda toplu olarak veya tek başlarına ibadet etmeleri için yapılmış özel mekânlara verilen isimdir.

Batı dillerinde mabet karşılığı kullanılan temple, Latince templum kelimesinden türetilmiştir. Başlangıçta kâhinlerin, kuşların uçuşunu gözetlemek için kullandıkları dikdörtgen şeklindeki yeri belirtmekte iken zamanla “belli bir iş için tahsis edilmiş özel mekân”, daha sonra da “Tanrı’nın evi” mânasını kazanmıştır.

Yunanca’daki karşılığı olan temenos da “Tanrı’ya ayrılan kutsal yer” demektir. Mabet için kullanılan Sümerce, Akadça bitu kelimeleri “ev” anlamındadır. Diğer taraftan Sümercede mabet karşılığı “büyük ev” manasındaki e-kal’den gelen ekallu ile (tanrının sarayı) e-kur’dan gelen ekurru (dağ evi) kelimeleri de kullanılmaktadır. Ras Şamra metinlerinde Mabet için “bt” (ev) ve “ekallu”dan gelen “hkl” kelimeleri yer almaktadır.

İbrânîcede ise mabet beth (ev) veya heikhal (saray) ile karşılanmaktadır. Mabet genelde bütün dinlerin ibadet mahallini ifade etmekte, özelde Müslüman mabedi için câmi veya mescit kullanılmaktadır. Arapçada heykel kelimesi de “tapınak” manasına gelmektedir.

Her din ve inanç sisteminin mabedi ifade eden kelime veya kavramların yanında kendilerine has Mabet anlayışları da vardır. Mabetler ilk dönemlerdeki açık alanlardan basit ve küçük yapılara, zamanla büyük ve geniş binalara kadar gelen bir gelişme ve değişiklik arz etmektedir.

Kadim Dinlerde Mabet

Mezopotamya Dinlerinde Mabet

Sümer, Bâbil ve Asurlular’ın inancına göre insanlar tanrılara kurban takdim etmek ve Mabet yapmak için yaratılmışlardır. Onlara göre Mabet tanrıların ikamet yeridir. Bütün Mabetlerde tanrının heykelini korumak için bir iç oda ve kurban takdim etmek için de bir mezbah (altar) bulunurdu. Mabette işler rahip tarafından idare edilirdi.

Sümer, Bâbil ve Asurlular’da Mabetlerin yanına bitişik olarak yapılmış, “ziggurat” adı verilen Mabet kuleleri olurdu. Taraçalar şeklinde kat kat yükselen kulenin tepesinde tanrıya ayrılmış, içinde tanrının suretinin yer aldığı bir oda bulunurdu.

Mecusilik’te Mabet

Mecusîlik’te Mabetler, Tanrı’nın sembolü olarak kabul edilen ve devamlı yakılan kutsal ateşin muhafazası için inşa edilmişti. “Âteşkede” denilen bu Mabetler genellikle kare şeklinde açık bir avlu ve buna bitişik, üzeri kubbe ile örtülü boş bir odadan ibaretti. Kutsal ateş, güneş ışınlarının temas etmeyeceği ve ateşin ışığını karartmayacağı bir yerde yakılır, buraya sadece rahipler girebilirdi.

Eski Mısır’da Mabet

Eski Mısır’da mabet, girişten başlayıp en içteki mezar odasında son bulan aynı hizadaki odalardan oluşmaktadır. Odalar ve çatısız alanların tamamı dikdörtgen şeklindedir. Her mabet yüksek bir dış duvarla çevrilidir. En iç odada tanrının orada varlığının sembolü olan tanrı heykeli bulunur ve buraya sadece rahiplerin girmesine izin verilirdi. Eski Mısır’da özellikle Amon-Re için muazzam mabetler inşa edilmişti. Bu mabetler Firavun’un özel bakım ve denetimi altındaydı. İbadet ve ayinler Firavun adına onun temsilcileri olarak rahipler tarafından icra edilirdi.

Eski Yunan’da Mabet          

Eski Yunan’da ilk mabetler “temenos” adı verilen açık alanlardan ibaretti. Zamanla her bölge için özel mabetler ve tanrılar icat edildi, gelişmiş Yunan Mabetleri milâttan önce VII. yüzyıldan itibaren çoğalmaya başladı. Mabetlerde bir giriş odası, bir mezbah ve en içte ilâhın tasvirinin yer aldığı dikdörtgen şeklinde bir oda (naos) vardı. Tanrının ikamet yeri olduğu için Mabete ibadet gayesiyle girilmez, ibadet büyük çapta Mabetin dışında icra edilirdi. Mabetlerin korunmasından ve kurbanların takdiminden rahipler sorumluydu.

Roma’da Mabet

Roma mabedi büyük ölçüde Yunan mabetlerinin benzeri olup esas itibariyle tanrıya takdimelerin sunulduğu bir ev vazifesi görüyordu. Romalılar mabetlerinde tanrının heykelinin konulduğu, “cella” adı verilen iç odaya fazlaca itina gösterirlerdi. Mabetler politik amaçla da kullanılır, mabet hizmetlerini kral adına görevli rahipler yerine getirirdi.

Günümüz Dinlerinde Mabet

Hinduzim’de Mabet

Hinduizm’de mabet yapımı ve içlerine tanrıların suretlerinin konulması Upanişadlar dönemi sonrasına rastlar. Yoğun olarak VII. yüzyıldan sonra yapılmaya başlanan ve tanrıların ikamet mahalli olan mabetler aynı zamanda insanların tanrılarla bir araya geldiği, onları ziyaret edip çeşitli takdimelerde bulunduğu yerlerdir.

Hinduizm’de ibadet ferdî olup pek çok evde ibadet için tahsis edilmiş özel bir oda veya bir ibadet köşesi vardır. Mabetlerin esas kısmı, içine tanrının suret veya sembolünün konulduğu, “vimona” adı verilen kutsal mekândır. Hint mabetleri birer ziyaret (hac), günahlardan arınma ve dinî temizlik yeridir.

Budizm’de Mabet

Hindistan’da “cetiya” denilen tümsek veya toprak yığınıyla ilgili inanç, milâttan önce III. yüzyıldan itibaren Budizm’de Buda ve önemli Budist büyüklerinin hâtıralarının saklandığı, bu sebeple de saygı gösterilen “stupa”lara dönüşmüştür. Buda’nın heykellerinin bulunduğu yapılara ise “pagoda” denilmektedir. Pagodaların çoğunda cemaatle ibadet yapılmaz. Aynı zamanda buralarda Buda ve diğer Budist azizlerinin buralarda muhafaza edilen hatıra eşyaları da ziyaret edilir.

Caynizm’de Mabet

Caynizm’de Tirtankaralar adına mabetler inşa edilmiş, suretleri de merkezî bir yere konulmuştur. İbadette tasvirlerin kullanılmasına onların örnek yaşayışları sebep olmuştur.

Caynist mabetlerinin genel planı bir cümle kapısı ve sıra sütunlar, mabetin ortasında bulunan geniş bir mekân veya açık avlu ve tasvirlere tahsis edilmiş kutsal mekân şeklindedir. Caynist mabetleri de bir ibadet mahalli olmaktan ziyade Tirtankaralar’a saygı gösterilen yerlerdir.

Sihizm’de Mabet

Sih dininde (Sihizm) “gurdwara” adı verilen mabet, cemaatin ilahiler okumak için günlük olarak toplanması sonucunda ortaya çıkmış olup Guru Nanak döneminden beri cemaatin hayatında önemli bir rol oynamaktadır. Gurdwaraların en üstünü, Amritsar’daki Altın Mabet’tir. Bu mabedin bulunduğu Amritsar (ölümsüzlük suyu, hayat havuzu) Sihler’in dinî merkezi olduğu gibi Altın Mabet de dinî ve içtimaî faaliyetlerin merkezidir. Mabette sembol olarak Sihizm’in kutsal kitabı Adi Grant ile bir kılıç bulunur. Burası aynı zamanda bir sosyal kurumdur. Her gurdwaranın Guru Nanak zamanından beri devam eden bir imarethânesi vardır.

Taoizm’de Mabet

Bir yapılar bütününden oluşan Tao mabetlerinin avluları çok amaçlı salonlardan meydana gelir. Çin terminolojisinde Taoist dinî binaları veya bina grupları için “kung” (manastır veya saray), “kuan” (manastır mabedi) ve “miao” (mabet) kelimeleri kullanılır. Sayısız tanrı ve tanrılaştırılmış kahraman tasvirlerini ihtiva eden Taoist mabetlerinin pek çoğu 1911 devriminden sonra tahrip edilmiştir.

Konfüçyüsçülük’te Mabet

Milâttan önce II. yüzyılda Çin’de Konfüçyüs ve onun izinden gidenlerin öğreti ve doktrinlerinin meşruluğu kabul edilmiş ve Konfüçyüs için bir mabet inşa ettirilmiştir; daha sonraki dönemlerde hükümdarlar, Konfüçyüs’ü “on bin neslin muallimi” diye nitelendirip adına mabetlerde törenler düzenlemişlerdir. Ayrıca milâttan sonra 59’da imparator her mabette kurbanın Konfüçyüs adına takdim edilmesini emretmiş, bizzat kendisi de Konfüçyüs adına takdimde bulunmuştur.

En meşhurları Pekin’deki imparatorluk mabetleri ve mezbahalarıdır. Bunlar, XV. yüzyılda inşa edilmiş modern yapılar olup 1911’de imparatorluğun çöküşünden beri ibadet amacıyla kullanılmamaktadır. Bu yapıların en önemlisi, imparatorların kurbanlarını takdim ettikleri Gök Mabet’dir. Geçmişte ülkenin her tarafında yaygın olarak görülen Konfüçyüs Mabetlerinin ve dua salonlarının pek çoğu günümüzde ya harap olmuş yahut okul, kışla ve halkevlerine dönüştürülmüştür.

Şintozim’de Mabet

Şintoizm’de ayin merkezi de olan tanrıların ikamet yerine, “jinja” veya “jinsa” (tanrı evi) denilmekte, ayrıca “miya” ismi de kullanılmaktadır. Sayıları bazen yüz binlerle ifade edilen mabetler genellikle yol kenarlarında, fabrika köşelerinde veya binalar blokunun tepesinde bulunan küçük, sade ağaç yapılardır.

Şintoizm’de en eski ve en meşhur mabet, milâttan önce IV. yüzyılda Ise’de güneş tanrıçası Amaterasu adına yapılmış olan millî mabettir. Bu mabet koruluklar içinde inşa edilmiş, her yirmi yılda bir yenilenen sade bir ağaç yapıdır. İçinde imparatorluğa ait ayna, kılıç, mücevherli taç gibi kıymetli eşyalar ve Amaterasu’nun heykeli bulunur. Önemli olaylar veya krallığın kutlamaları burada yapılır.

Yahudilikte Mabet

Yahudilik tarihinin çeşitli dönemlerinde farklı ibadet yerleri karşımıza çıkmaktadır. Atalar dönemi, Hz. Musa dönemi ve Kudüs dönemi…

Atalar Dönemi

Kitâb-ı Mukaddes’e göre İsrâiloğulları tarihinin Hz. İbrâhim’le başlayıp oğlu İshak ve torunu Ya‘kûb ile devam eden döneme, atalar dönemi denilmektedir. Bu dönemde sade ve göçebe bir hayat yaşayan Yahudi ataları, dinî vecibelerini yerine getirebilmek için her konakladıkları yerde veya önemli gördükleri mahallerde birer mezbaha (altar) yapmışlardı. Bu ibadet yerleri arasında Şekem, Beytel, Mamre ve Berşeba zikredilmektedir.

Hz. Musa Dönemi

Hz. Mûsâ, kavmini Mısır esaretinden kurtardıktan sonra onlarla çölde kırk yıl ortak bir hayat sürmüş ve Tanrı’nın emriyle yine Tanrı’nın ikameti ve ibadetlerin ifası için bir mesken (mişkan) yapılmıştır. “Toplanma çadırı” (ohel Mo’ed) veya “makdis” (miqdaş) diye bilinen bu mabet Yahve’nin Mûsâ ile konuştuğu ve halkıyla zaman zaman buluştuğu yerdi. Hz. Mûsâ, çöl hayatı boyunca İsrâiloğulları’nın bütün dinî faaliyetlerini buradan yönlendirdiği gibi Yahudiler de başta kurban olmak üzere bütün ibadetlerini burada yerine getirirlerdi.

Çadıra kutsiyet kazandıran önemli hususlardan biri de ahid sandığının çadırın en kutsal bölümünde muhafaza edilmiş olmasıdır. Bu sebeple sandığı içinde bulunduran çadıra “şehâdet çadırı” da denilmiştir.

Toplanma çadırı Süleyman Mabedinin tam yarısı kadar olup onun yapımında model kabul edilmişti. Toplanma çadırı, İsrâiloğulları Kenan topraklarına girdikten sonra da uzun süre kullanılmış ve nihayetinde Kral Süleyman onu mabedin içine koymuştur.

Kudüs Dönemi

Kudüs’ü İsrâiloğulları’nın ortak ibadet merkezi yapmak isteyen Hz. Davud ahid sandığını Kudüs’e getirip geçici yerine yerleştirmiş, daha sonra Yahve’ye bir mabet inşa etmeyi düşünmüş, bunun için mabedin inşa edileceği yeri satın alarak bir mezbaha yapmış ve burada ibadeti başlatmıştır. Ancak kendisine mabedin yapımının oğlu Süleyman tarafından tamamlanacağı bildirilmiştir.

Hz. Süleyman tarafından inşa ettirilen mabedin ölçüleri, planı ve kullanılacak malzemenin cinsine kadar bütün ayrıntıları bizzat Yahve tarafından belirtilmiştir. Bu mabet, Süleyman mabeti, “kutsal ev” anlamında İbrânîce Beth ha-Mikdaş ve Arapça Beytülmakdis olarak anılmaktadır.

İsrâil tarihinin en önemli mabedi olan Süleyman Mabedi milâttan sonra 70’te Romalılar tarafından tahrip edilmiş, 132’de Yahudilerin Romalılar’a karşı ayaklanması üzerine tamamen yıkılmıştır. Mabetten sadece ağlama duvarı da denilen batı duvarı günümüze kadar ulaşmıştır. Mabedin yıkılışının ardından onun yerini artık sinagoglar almıştır. Yahudi cemaatinin öncelikle topluca ibadet etmek, halkı eğitmek ve kültürel kimliklerini korumak amacıyla toplandıkları yere İbrânîce’de “beit hakeneset” (toplanma evi), Grekçe’de sinagog adı verilir.

Süleyman Mabeti’nin yıkılmasıyla kurban ibadeti askıya alınmıştır. Sinagoglarda sabah, öğle ve akşam günlük ibadet; şabat (cumartesi) günleri de haftalık ibadet yapılmaktadır. İbadetler cemaat halinde sadece erkekler tarafından yapılır. Sinagoglarda resim ve suret bulunmamaktadır.

Hristiyanlıkta Mabet

Hıristiyanlığın başlıca ibadet yeri kilisedir. “Şapel” kelimesi de mahallî bir kilise veya katedral dışında hapishane, şato yahut gösterişli bir bina içerisindeki küçük ibadet yerlerini ifade eder. Daha geniş bir kilise içerisindeki özel ibadet yerine de şapel denilir. Bir piskoposluk bölgesinde kurulan ve çok sayıda görevlisi bulunan, sıradan bir kiliseden daha büyük olan binalara ise “katedral” adı verilir.

Hz. İsa’nın mabedi yoktur. O ibadetini evinde yapıyordu. 313 yılında Bizans İmparatoru Konstantin’in Hıristiyanlığı kabulüyle kiliseler inşa edilmeye başlanmıştır. Yönü batıya dönük olan kiliseler genellikle haç şeklinde inşa edilir. Pazar günleri toplu ayinler ve sakramentler (vaftiz, evlilik, günah çıkarma v.b.) papaz liderliğinde yapılır.

Hıristiyanlığın mezheplere ayrılmasıyla kiliseler arasında ibadetlerin uygulanmasında farklılıklar oluşmuştur. Ortodoks, Katolik, Protestan ve Anglikan kiliseleri kendilerine özgü uygulamalar ortaya koymuşlardır.

İslam’da Mabet

İslâm’da ibadet yerleri için kullanılan kelime mescittir ve bu kelime Allah’a tahsis edilen bütün ibadet yerleri için kullanılmaktadır. Diğer taraftan cami kelimesine Kur’an’da, hadislerde ve ilk tarihî kaynaklarda rastlanmamaktadır. Ancak Hz. Peygamber zamanında ve onu takip eden dönemlerde vakit namazlarının yanında özellikle cuma namazı kılınan yerlere cami veya “el-mescitü’l-câmi”, sadece vakit namazı kılınan yerlere mescit deniliyordu. Cami kelimesinin yaygın olarak kullanılması daha ziyade Osmanlı Dönemine aittir.

İslâm’da ibadet yerleri için kullanılan kelimelerden biri de “musallâ” veya “namazgâh”tır. Musallâ, Resûl-i Ekrem döneminde bayram ve cenaze namazı kılınan yerler için de kullanılmıştır. Farsça’da yol boylarındaki üstü açık mescitlere namazgâh denilmiştir. Namazgâh bir kasabanın bütün halkını bir araya toplayan geniş sahadır. Pek çok namazgâhta hutbe okumak ve namaz kıldırmak için yapılmış minber ve mihraplar vardır.

Müslümanlıkta en kutsal mabet Kâbe’dir. Kâbe’ye hem “beyt” (Allah’a ibadet için tahsis edilmiş şanı yüce ev) hem de mescit denilmiştir.

Başlangıçtan beri bir ibadet ve ziyaret (hac) yeri olma özelliğini koruyan Kâbe, İslâm’dan önce de Mekke dışındaki bütün Arapların dinî merkezi durumundaydı. Arabistan’ın her tarafından hac için Mekke’ye gelenler oluyordu. Başlangıçta Hz. Peygamber ve Müslümanlar günde iki defa Kâbe’ye gidip ibadet ediyorlardı; miraçtan sonra da günlük namazlarını Kâbe’de kılmaya başladılar. Ancak müşriklerin engellemesine ve hakaretlerine maruz kalıyorlardı. Daha sonra siyasî sebeplerden dolayı Müslümanların Kâbe’de ibadet yapmalarına izin verilmedi.

Müslümanların Mekke döneminde sayıca az olmaları, ayrıca müşrikler tarafından uygulanan siyasî baskı sebebiyle Mekke’de mescit yapma imkânı bulunamamıştı. Hicret esnasında ve Medine’ye varışın hemen ardından ilk iş olarak Kuba’da ve Medine’de birer mescit inşa edilmesi de bunu göstermektedir. Medine döneminde Mescid-i Nebevî’nin dışında on civarında mescit yapılmıştı. Bu mescitlerde sadece beş vakit namaz kılınıyor, cuma namazı için Mescid-i Nebevî’ye geliniyordu.

Medine devrinde fizikî anlamda ilk müessese olarak Mescid-i Nebevî’nin yapılmasından sonra bu bina esas alınarak gerek Medine’de gerekse diğer İslâm beldelerinde mescitlerin sayısı arttırılmış, böylece ibadetler ve bütün diğer faaliyetler konusunda Mescid-i Nebevî örnek alınmıştır.

İslâm dini mabet-ibadet ilişkisi açısından diğer dinlere göre farklılık göstermektedir. Çünkü İslâm’da ibadet sadece mabede bağlı olmayıp evde, çarşı ve pazarda, iş yerlerinde ve yeryüzünün herhangi bir yerinde yapılabilmektedir. Bütün mescitler, içlerinde ibadet edilmesi ve mukaddes mekân olmaları açısından birbirine eşit olduğu halde Mescid-i Harâm, Mescid-i Nebevî ve Mescid-i Aksâ’da yapılan ibadetlerin diğerlerine göre daha sevap olduğu belirtilmiştir. Buna rağmen kıble ve hac merkezi olması hasebiyle Müslümanalar nazarında Kâbe’nin ayrı bir yeri ve değeri vardır.

Mescitler ibadet yeri olmak dışında toplumun eğitimi, toplumda cemaat şuurunun oluşturulması, karşılıklı yardımlaşma ve dayanışmanın sağlanması; toplumun dinî, sosyal, kültürel ve daha pek çok yönden yetiştirilmesi misyonunu da haizdir.

Değerlendirme

Mabetler her toplumun kendine ait inanç kimliklerini taşımaktadır. Özellikle politeist inançlara sahip toplumlarda mabet daha çok tanrının evi olması hasebiyle ziyaretgah olarak görülmüştür. Mabet, tanrının ikamet yeri olan kutsal mekân ve onun dışında kalan cemaat mahalli şeklinde iki bölüm olarak planlanmıştır. Genellikle bu mabetlerde tanrıyı temsil eden tasvir veya heykeller bulunmaktadır. İbadet olarak da tanrıya hizmet etme olarak nitelendirilen kurban ibadeti ön plandadır. Mabedin, kurban ibadetinin yerine getirileceği mezbaha, sunak ya da altar diye isimlendirilen bir bölümü vardır. Bu mekanlarda ibadetler tanrı adına rahipler tarafından ikame edilmektedir.

İlahî dinlerde Mabet anlayışının sadece tanrı ve tanrıya ibadet değil, aynı zamanda kutsal kitap, peygamber ve melek inançlarıyla da ilişkisi vardır. Bu ilişki inananlar nazarında mabedin değerini daha da artırmaktadır. Yahudi ve Hıristiyanların tarihine bakıldığında mabetsiz geçen dönemler olmuştur. Müslümanlar için böyle bir dönem yoktur. Yahudi ve Hıristiyanların Mabetlerinde sadece rahip ve hahamların girebildiği özel alanlar varken, mescitler için böyle bir şey söz konusu değildir. Mescitlerin her alanı bütün Müslümanlara açıktır.

Kiliselerde tasvir, ikon ve heykellere rastlanırken, sinagog ve mescitlerde bu tür temsillere rastlanmaz. Sinagoglarda yapılan ibadetler daha çok toplantı havasında geçerken, kilise ve mescitlerde huşu daha ön plandadır. Velhâsıl ilahî dinlerde mabet, toplumun dinî, sosyal, kültürel işlerinin yürütüldüğü müessese olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu özelliklerden bazıları kimi dönemlerde geri planda kalsa da mabetler, toplumda birlik ve beraberliğin sağlandığı önemli kurumlardandır.

Bu makaleyi okuyanlar için tavsiye yazılar:
Dinlerde Mabed-İbadet İlişkisi (Yahudilik Örneği)
Dinler ve Mabetler

Kumran Yazmalarının Yahudi ve Hristiyan Teolojilerine Etkileri

Kaynaklar

Güç, Ahmet. “Mabet”. TDV İslam Ansiklopedisi, 27/276-280. Ankara: TDV Yayınları, 2003.
Güç, Ahmet. Dinlerde Mabet ve İbadet. İstanbul: Ensar Neşriyat, 2. Basım, 2005.

ETİKETLER: , ,
BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

eMedrese bir İlmiye Vakfı projesidir.