e-Medrese

Günümüz Müslüman Gençliği

03.02.2021

Günümüz Müslüman Gençliği

Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla… Bu bir günümüz Müslüman gencini resmetme çabası. Gençliği basitçe toplumsal ve biyolojik köprü olarak düşünürsek geçmişi ve geleceğiyle bağının kopmazlığını farkederiz. Geçmiş onu varolan yapıyı korumaya zorlarken, gelecek kendinin oluşturacağı yeni bir dünya düzenine iteler. Yine gençliğe atfedilen her yargı ya da yorum o milleti geçmişte oluşturan, gelecekte de devam ettirecek değer dinamiklerine karşı bir tutum sergilemesidir. Köprü olması beraberinde aynalığını getirir gençliğin. Her rejim kimliğini gençlerin pratiklerinde belli eder. Tüm bunlar bugünün Müslüman gencinin tek başına, sade kendi yönelimleriyle ele alınamayacağını gösteriyor. Bir açıdan onu akan suya benzetirsek, her zaman akış doğrultusunu belirleyecek mecraya ihtiyaç duymuştur. Liderlerdir bunlar da. Gençlik büyük oranda onların tabisidir. Dolayısıyla günümüz Müslüman gencinden konuşmak, bir bakıma çağdaş Müslüman liderlerden, dinî yapılanmalardan, modern umumî İslamî yaşantıdan bahis açmaktır. Kaldı ki, karmaşık ve bölmeli çağdaş toplumlarda gerçek halk kitlesinden söz edilemiyeceği gibi, birleştirici ve bütünlüklü İslam anlayışına sahip olmayan ülkemizde de somut bir Müslüman gençlikten söz edilemez. Araştırma eksikliği ve önyargı benzeri nedenden doğacak hatalı isnadlardan kaçınmak için başlık özelinde güncel Müslüman genç gruplarına tek tek değinilmeyecek. Bunun yerine genel ayırımlarla başlıklandırmayı münasip bulduk. Ayrıca tüm değerlendirmelerde Türkiye’nin esas alındığını beyan edelim. Yazının giriş niteliği taşıması, uzun soluklu ve geniş çaplı incelemeden yoksun, yazarının ise henüz düşünce olgunluğuna erişemeyecek denli genç oluşundan kaynaklı. Daha çok sözü gerekli kılan bu sözlerin bir virgülcük koyabilmesi dileğiyle… Kuşkusuz en iyi Allah bilir.

a- Genel sınıflandırma

Türkiye gibi yönetim ve toplum kimliği karma olan bir yerde İslami kesim gençliği farklı açılardan farklı katagorilere ayrılabilir. Her ayırımın biraz da tarif niteliği taşıdığını dikkate alarak, burada ‘cemaat gençliği’, ‘parti gençliği’, ‘serbest yapılanmalar’ ve ‘bağlantısızlar’ şeklinde üst aidiyetlere ilişkin dört bölümlemeye gideceğiz. Yine de bu belirleme katagorik bir yaklaşımdır ve ilk bakışta görünene dair özet kanaat oluşturma amacı taşır. Yakından bakanlar bölümlemeyi zorlaştıracak derecedeki sınıflararası etkileşimi fark edeceklerdir.

1- Cemaat gençliği

Gençliğin çoğunu kapsayan bu başlıkla ekserisi tasavvufi geçmişe sahip yapıları kastediyoruz. ‘Nurculuk’, ‘Süleymancılar’, ‘İsmailağa’, ‘Adıyaman’, ‘Hüdavendi’ cemaatleri gibi büyük çaplıların dışında daha az mensuba ve bilinirliğe sahip sünni oluşumlar bu kısma dahil. Aralarında hatta nurculuk örneğindeki gibi hareketlerin kendi iç grupları arasında bile usul ve keyfiyet farklılıkları olmasına rağmen, girişte değindiğimiz kaygıdan ötürü ortak noktalara eğileceğiz. Türkiye’de tekke ve zaviyelerin kapatılıp, takke, sakal, çarşaf gibi Müslümanca şekillerin kınanması ve İslami eğitimin engellenmesi yoluyla görünür islamî yaşantıya vurulan darbe, aynı zamanda sahip oldukları tasavvufi maya cemaatleri daha gizli teşkilatçı anlayışla, kendi içine kapanık biçimde varlıklarını sürdürmeye itti. Ne var ki, Tanzimat’la belirlenen Cumhuriyet ideolojisinin türlü askeri, eğitimsel ve kültürel reformlar ötesinde, dinin kazandırdığı somut kişiliği ve bütüncül karakteri insanlarda oluşturamayışındaki boşluk cemaatlerin büyümesine yol açtı. Kulluk duruşunu kendi başına takdir edemeyen halk kesimi belli cemaatin kanatları altında onun pratik yönlendirmesiyle gündelik yaşantısından dünya görüşüne somut çözümlere kavuştu. Lakin bu kerte bir yeterlilik belli cemaatin diğer cemaatler, dahası bütün ümmet karşısında ve sıfırdan yetiştirdiği kişilerin daha ötesini bilme ihtiyaçları noktasında donuk kaldı. Yine liderleri ve diğer söz sahipleri dolayısıyla cemaatler ümmet arası birliğe ve bağlılarının ileri/yönlü eğitimlerine destek olmadılar. Bugünkü tabloda cemaatlere baktığımız zaman bir lider ve belli kitap merkezliliğini görüyoruz. Kutuplaşma beraberinde dışlamayı getirdiğinden, çoğu cemaatin adeta yediği içtiği ayrı. Gençliğin her zaman liderler ekseninde şekillendiği burada daha baskın. Cemaat büyüklerine bağlılık dine bağlılıkla eşdeğer durumda. Belli kitabın, belli lider sözünün, belli rutinin dışına çıkmaya yeltenen gençler cemaat büyüklerinin baskısıyla karşılaştıklarından tek yol olarak öz eleştirisiz, sadece denileni uygulamayı belliyorlar. Sonuçta çare yine cemaat önderlerinin cemaatler arası birliğe ya da diyaloğa yanaşmasında.

2- Parti gençliği

Resmi siyaset yönü ağır gençler. Milli Görüş, Ülkücü hareket (daha çok Alperenler/ Muhsin Yazıcıoğlu grubu) ve bugünkü AKP gençleri… Mevcut rejimin koşulları içerisinde Müslümanca bir partinin zorluğunu, verilecek tavizleri hesaba katmamız parti gençliğini değerlendirirken bize ışık tutacaktır. Bu arada islami gençlik katagorilerinin birbirine taban tabana zıt olmadığını, mesela AKP’nin önemli mevkilerinde pek çok Nurcu gencin bulunduğunu yenilememiz gerek. Yine bugünkü çoğu Müslüman AKP gencinin diğerlerinden daha melez oluşu ve demokrasi, liberalizm, muhafazakarlık gibi Batının ideolojilerine gitgide sempati beslemesi, Ülkücü kanadın ırksal gerçeği tüm değerlere önceleyişi, Milliyetçilik-Ümmetçilik arası yalpalayışı ve Milli Görüş gençliğinin yarısının AKP’ye kayması durumun vehametini ortaya koymaya yeter. Bu değişiklikler aynı zamanda üçünü tek kategoride toplamayı güçleştirse de, bu sınıfa dönük bir saptama olarak, sivil hareketi siyasi partinin hükmüne vermesinden bahsedilebilir. 60’ların sonlarına kadar iktidarda istediği karşılığı bulamayan Müslümanlar dini kanaat önderlerinin istişare heyetinde yer aldığı Milli Nizam Partisi’yle 1970’te ilk kez resmi siyasetle tanıştılar. Bu süreç manevi kalkınmanın, emperyalist güçler karşıtlığının, geleneksel değerlere dönüşün ve İslam ülkeleriyle sıkı bağların oluşması gerekliliğinin ülke genelinde dillendirilmesine milat olduğu kadar, parti dışı İslami mücadelenin terörize, rejimi tümden dışlayanların marjinalize edilmesine zemin hazırladı. Çoğu parti gencinde iktidar duygusunun araçları meşrulaştıran hırsını gözlemliyoruz. Halka hizmet fazileti Hakka hizmet farzını unutturuyor. Resulullah’ın siyasi ve diplomatik ilişkileri o kadar titizlik doluyken, partililerin onca koalisyon ortaklıkları ve politik manevralarında hangi ilahi, nebevi müsaadeye dayandıkları meçhul.

3- Serbest yapılanmalar

Parti bağı ve köklü cemaat niteliği olmayan nisbeten ufak çaplı oluşumlar… Öne çıkanlar olarak, Tevhid, Yeryüzü, İslami Hareket, Hizbullah, Ceyşullah, Hızbu’t tahrir, Müslüman Genç gruplarını buraya alıyoruz. Tek başlık altında toplanmalarının nedeni sadece parti ve köklü cemaat vasfı arz etmeyişleri ve büyük bölümünün silahlı mücadeleye de yönelmesidir. Kendi içlerinde örnek olarak, Ceyşullah’ın diğerlerine kıyasla yeni çıkışı, bazılarının silahlı mücadeleyi açıkça deklare edişi benzeri önemli farklılıklar taşırlar. Bir ikisini dışta tutarsak, sayılan yapıları buluşturan başka özellik şia eğilimi ve mezhep karşıtlığıdır. Burada öncelikle sivil silahlı mücadeleye yabancılıktan, İran gibi dış ülkelerin bağlantısının net bilinemeyişinden ötürü, Türkiye’de ‘radikaller’ denilen bu kesimi yorumlamanın zorluğunu teslim etmek gerek. Müslümanları ‘gelenekçiler’ ve ‘radikaller’ diye ayırmanın, İslami hareketlerin Güneydoğu ve Batıdaki değişkenliğinin, İran’daki sol örgütlerin ve Hümeyni taraftarları arasındaki koalisyonun burada Milliyetçi sağcılara karşı ittifaka tesirinin, 80 darbesiyle vuku bulan duraksamanın, sonrasında rejimin İslami grupları güçlendirmesinin detayına girmeden, geçmişteki eylem şuurunun, sistem karşıtlığının ve ümmet sancısının şimdilerde yittiğini söylemekle yetineceğiz. Bu yitişte bugünkü AKP’nin geçmişteki Erbakan döneminden farklı oluşu rol oynadı. Erbakan radikaller denilen kanata kapı açmadı. Bunun da etkisi olsa gerek, çoğu partiye oy vermenin, devlet işlerinde yer almanın şirk olduğunu ileri sürdü. Bu karşıtlık onları daha sert ve diri olmaya tetikledi. Lakin bugün Erdoğan onlara kapıları açmış halde. Geçmişin kaç İslami mücadele büyüğü halihazırda AKP kadrolarında ya da önemli kuruluşlarda. 90’lardaki radikal çıkışların bugün olmadığının bir, aslında üst bir nedeni de Afgan-Rus savaşı. Amerika Rusya’ya karşı ‘radikal İslam’ projesiyle Müslümanların ümmet şuurunu besledi ve Türkiye’den ciddi cihad ve Afganistan’la birlik sesinin yükselmesini sağladı. Bugün ise Türkiye’de ‘ılımlı İslam’ akımı desteklendiğinden eski karşıtlıklar yerini uyum arayışlarına terk etti. Cemaat gençliğinde gözlenen dışa kapalılık bu gençler için de geçerli. Gruplar birbirlerini küfürle/fasıklıkla itham edecek denli kopuk ve dışlayıcılar. Tercümeler yoluyla İslami okumalar yapan gençler orijinal selef kaynaklarına inemedikleri için geleneğe karşı pervasızlar. Buna müstakil başlık altında döneceğiz.

4- Bağlantısızlar

Parti, cemaat, grup bağıyla öne çıkmayan, hepsine aynı mesafede duranları bu kısıma dahil ediyoruz. Doğal halinde seyredenler diyebileceğimiz bu tür gençlik, medrese/resmi kurs eğitimi almışlardan serbest entelektüel ilgi sahiplerine, eski grupçulardan popüler kültüre teslim olmuş sıradan gençlere, herşeye sırt çevirmişlerden kendi arkadaş çevresiyle halka oluşturan öğrencilere ve ufak çaplı vakıflara çeşitli ve büyük bir kesimi kapsadığından bu cenaha yönelik hususi tesbitlerde bulunamayacağız. Belki arayışta olduklarını, tatmin edecek bir adres soruşturduklarını söyleyebiliriz. Aşağıda genele dönük değerlendirmeler bu kısmın da bizce görülen sorunlarına işaret edecektir.

b- Temel iki büyük eksiklik

1- İslami altyapı yetersizliği

Serbest yapılanmalarda daha belirgin olan bu husus, geleneksel İslami ilimler eğitimi alınmayışına dayanıyor. Sarf, nahv, belağat gibi ‘alet ilimler’ini, tefsir, hadis, fıkıh gibi ‘şeri ilimler’i ehil bir hocadan tahsil etmemiş gençler, tercümelerden ya da bazı yazarların yorumlarından okumakla aslında dine, dinin bize ulaşmış bütününe şekil veren İslami metodolojiye ve bu usulun beslendiği şeri delillere/kaynaklara uzaktan tanışıklık sağlamış oluyorlar. Tercümelerden mesela, bir kaynak hadis kitabını okuyan genç selef litaratürüne inip o hadisin sahabe tarafından nasıl anlaşıldığını, kendisini açıklayan başka hadislerin olup olmadığını, tabiîn ve tebei tabiîn alimlerinin onu diğer on binlerce hadisle, müctehid sahabenin ictihadıyla karşılaştırıp gerekirse nasıl tevil ettiklerini bilemeyeceği için 14 asır sonra, türlü kültür yozlaşmalarıyla bulanan aklı ve bilgisiyle sadece kısır izahlar veya haksız itirazlar geliştirecektir. Asırlardır farklı coğrafyaların, binlerce alimin, yüzbinlerce kitabın süzgecinden geçmiş olan İslami birikimi yalnızca son yüzyılın üç beş yazarından, birkaç kitabından anlamaya, özümlemeye çalışmanın beyhudeliği bu.

2- Devlet şuuru yokluğu

Serbest yapılanmaları istisna edersek, diğer gençlik kesimlerinde Müslüman devlet bilinci veya siyasi tavır yok. Kalplerindeki iman namaz gibi bireysel ibadetlerden, zekat gibi sosyal ibadetlerden, gündelik rutinlerden, sohbet meclislerinden, Kur’an derslerinden, dualardan çıkıp asla rejime, devlet dairelerine, bürokrasiye, uluslararası ilişkilere giremiyor. Bu duyarsızlık kendiyle pasifliği diretiyor elbet. İslam, bir devletin bütün mekanizmalarını talep etmiyormuşçasına ufak dünyalarda kendi halinde ibadetler yeterli geliyor. Toplumun ya da devleti yöneten tabakanın yanlış uygulamasına içinde yaşamadıkları bir ülkenin sorunları gibi bakıyorlar. Söz konusu pasiflik zamanla sade kendi çıkarı için hareket etmeye dönüşüyor. Ki bunu, cemaatlerin neredeyse her seçim başka partiye oy vermesinden rahatça anlıyoruz. Bu kısaca ‘siyasi tavırsızlık’ diye ifade edilebilir. Böyle yumuşak ortamda yetişen gençler doğal olarak Hazreti Peygamberin defalarca savaşıp düşman öldürmüş olabileceğini, recm cezası uyguladığını; İslam’da cihadın emredildiğini anlamıyor, hatta kabullenmiyorlar. Devlete karşı bu pasiflikte, siyasi tavırsızlıkta İslam öncesi Türk devletlerinde idarecilerin Tanrıyla eşdeğer güç ve yaptırıma sahip oldukları inancının ve yine Türk tarihinde yönetime karşı çok nadir halk hareketi başlatıldığının etkisi var şüphesiz.

c- Müslüman Gençliğin Çözülme Nedenleri

1- Flört

İslam toplumunun temelini aile teşkil ettiğine, aileninse çekirdekte kadın erkek eşlerden oluştuğuna göre, kadın erkek ilişkilerindeki bozulma aile yoluyla bütün topluma yansır. Her yerleşik toplumsal davranış kalıbının aynı zamanda gençler için örnek model olduğunu hesaba katarsak, gençlerin karşı cinsle ilişkileri, o toplumdaki kadın erkeklerin birbirlerine karşı davranışlarına yön veren kadınlığın ve erkekliğin nasıl algılandığıdır. Buradan çıkıyor ki, bugünün pratikleri dünün tartışılan teorileridir ve bugün, yarın neyin tartışılacağını, nereye kadar esneyeceğini belirler. Yüzyılın Avrupasında tartışması başlayan kadının yeri, talep edilen kadın hakları, savunması yapılan kadın özgürlüğü, üçüncü başlıkta ele alınacak araftaki Müslüman yazarların meşrulaştırıcı gücü aracılığıyla günümüz Müslüman gençlerinin karşı cinsle ilişkisini biçimlendirdi. Artık ne erkek saf erkek, ne kadın saf kadın. Erkek kadının bedenine ulaşmak için kadınlaşırken, kadın erkeğin gücüne ulaşmak için erkekleşiyor. Erkeğin muhatap olduğu hiçbir kadın aradığı kadın değil. Çünkü muhatap olunan kadın o kadın değil. O, muhatap olduğuna dönüşmüş durumda. Kadının da muhatap olduğu hiçbir erkek aradığı erkek değil. Çünkü muhatap olunan erkek o erkek değil. O, muhatap olduğuna dönüşmüş durumda. Kısaca, bir muhataplık söz konusu değil. Birbirleri için yoklar. Flört özeline dönersek, kadın erkek münasebetini en kötü etkileyen unsurun iki cins arası en yoğun enejiyi -şehveti- dengeleyememek olduğunu ve bu dengesizliğin en çıplak biçimde zina ile gerçekleştiğini kabullendiğimizde, flörtün aslında meşrulaşmış ve sosyalleşmiş zina anlamına geldiği sonucuna varırız. Daha ana okulda başlayan karşı cinsler arası iç içelik, Müslüman kesimde bile desteklenen ortak iş yerleri, ortak sosyal, kültürel alanlar, ortak sorumluluklar ve zaten körelen takvaca duruş flörtü kaçınılması çetin hale getiriyor. Çok az Müslüman genç kendisine yabancı bir karşı cinsle tokalaşmamaya, baş başa kalmamaya, beden samimiyeti kurmamaya dikkat ediyor. Aşk ilişkisini buraya özellikle almak gerek. Arada nikah bağı olmadan yıllarca, dini kaygı hissetmeden aşk yaşayabiliyor gençlerimiz. Flörtün aşkı ya da saf sevgiyi nasıl tahrip ettiğiyse işin diğer yüzü.

2- Batının üst söylemleri

Liberalizm, Muhafazakarlık, Demokrasi, Hümanizm gibi bize ait olmayan ülkü ve tarzlar Müslüman gençlerin zihinlerini karambole getiriyor. ‘Müslüman Demokrat’, ‘Liberal İslamcı’ türü kimlik üretimleri, bir yandan yenilik yanlısı düşünür yazarlarca gündeme getirilen İslami özgürlük ve yönetim tartışmaları gençliği geleneğe karşı güvensizliğe itti. Güven kaybına uğrayan genç haliyle geçmiş inanç bütününe kendince; mantığıyla uyuşanı kabullenir, zıtlaşanı yadsır şekilde yaklaştı. Bugünün hakim algısıyla örtüşmeyen dini hükümlere Batının sunduğu ağırlıklı siyasal öğretiler yama yapılır oldu. “İslam’ın bir idare yöntemi yoktur”, “herkesin özgürlüğü kendine” sesleri yükselmeye başladı gençler arasında. Teslimiyet yerine seçmeci bir anlayış ön planda. Bunda yaşadığımız süreçteki Liberal-Müslüman, alimler-aydınlar yakınlaşmasının payı görmezden gelinemez. Asrın koşul ve imkanlarında çıkışa geçen Müslümanların medya, sermaye ve ezoterizmi aslında Müslümanlık pratiğini düşüşe geçirdi. Oysa Batının felsefi, siyasi, ekonomik, sosyal doktrinleri tarihsel gelişimiyle alakalıdır ve sade kendine dönüktür. Bütün bir gelişim evresini bir kılavuz bulma çabası olarak alırsak, Rönesans düşüncesinden 17. yüzyıl felsefesine, Aydınlanma Çağı’ndan 19. yüzyıl ortası Modernizme, sonrasındaki ‘ideolojinin sonu’, ‘sanayi ötesi toplum’ tezine; 2. Dünya Savaşı akabi Postmodern kurama Batının geliştirdiği teoriler, hipotezler kılavuz bulma yolunda koyduğu işaret taşlarıdır. Zaten bir kılavuzla yola çıkan İslam toplumları için yeniden bir yol arayışına çıkmak yolu şaşırmaktan başka şey olmaz.

3- Araftaki yazarlar / Kafası karışık kanaat önderleri

Türk Modernleşmesi aydınlar eliyle kanıksatılmaya çalışıldı topluma. Mesela, Tanzimat devrinde yetişen yenilik taraftarı sanatçılar edebiyatı toplumu aşılamak için bir araç görerek, çoğunlukla Fransız yazarların tesiriyle Türk insanı için yeni olan Batıdaki eski düşünceleri yazılarına aktardılar. Fransız yazarları anmışken, çağdaş Türkiye’nin oluşumunda Fransa’nın yeri parantezinde, son asrın Türk aydınında Fransız kültürünün etkisi mutlaka incelenmeli. İslam bağı olmayan Türk yazar çizerlerin Doğu-Batı arasında sıkışmışlığını çoğu Müslüman kalem dini söyleme bürünmüş, referansını dinden alır halde aynen yaşıyor. Kendi komplekslerinden kaynaklı sorgulamalarını ve inkarlarını orijinal düşünce kılıfında sundukları yeni nesile durduğu yeri bilmemeyi, merkeziyetsizliği empoze ediyorlar. Müslüman gençlerin açıp bugünün toplu durumuna karşı sahih İslam şuuru edinecekleri çok az kitap var. Bütün bir fıkıh geleneğini beşer ürünü diye reddeden, daha Arapça bilmeden Kur’an’dan çıkarımlar yapan, zayıf bir rivayete, kritik bir yanlış anlamaya dayanarak önemli tespitler sıralayan camiamız büyükleri bunun en çarpıcı örneği. Falan yabancı yazarın filan iddiasını orijinal yapıtından sunarken, Hazreti Peygamberin bir sözünü ikinci üçüncü elden tercümeler vasıtasıyla nakleden bir yazar baştan vahyi sabitelere mesafesini koymuş demektir. Dini beslenme sağlanan kişiler, kaynaklar genelde son asrın isim ve yapıtları. Mirasın özü mesabesindeki hicri ilk üç asrın perdesini aralamaya çalışan pek nadir. Ki bu nadirin de nadiri gençler arasında tanınır, okunurluğa sahip. Bu durumda gençlere, “okuyun edin” demek, “kafanız biraz daha karışsın” demek oluyor.

MUSTAFA ALP

Bu makaleyi okuyanlar için tavsiye yazı: “Dünden Bugüne Hafızlık Müessesesi”

Latest posts by emedrese (see all)

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

eMedrese bir İlmiye Vakfı projesidir.