Medine’de İlmi ve Toplumsal Hayat
Peygamber Efendimiz (sav) Medine’ye hicret ederek burayı bir kültür şehrine çevirmeyi planlamıştır ve bu doğrultuda ilk olarak bazı adımlar atmıştır. Elbette ki bir yerin kültür seviyesinin artması ve halkının daha bilinçli olması için ilim şarttır. İlimsiz bir devletin devletler muvazenesine girmesi tam bir ütopyadır. Bu yüzden Peygamberimiz henüz Mekke’de iken Akabe Biatı’nın ardından Musab Bin Umeyr’i öğretmen olarak Medine’ye göndermiştir. (İbni Sa’d, 4/155) Böylelikle Medine’de ilmî anlamda ilk adımı atmıştır. Zaten Peygamber Efendimizin genel olarak hayatına bakıldığında, ilme verdiği önem rahatça görülecektir. Gerek Bedir’deki esirlerden her birini on kişiye okuma yazma öğretmesi karşılığında serbest bırakması, gerek Suffa adında o dönemin şartlarında bir okul kurdurması bunların somut bir göstergesidir.
Eğitim ve öğretim, aynı zamanda ibadethane yanında, misafirhane ve okul olarak kullanılan Mescid-i Nebevi’nin inşa edilmesiyle daha resmi bir hal almaya başlamıştır. Mescid-i Nebevi’deki bu okula Suffa deniliyordu. Suffa’dan İbni Mesut, İbni Ömer, Ebû Zer, Bilal-i Habeşi ve çok hadis rivayet etmesi ile meşhur olan Ebu Hureyre gibi sahabenin çok önemli bazı simaları yetişmiştir. Hatta Ashab-ı Suffe’nin sayısı dört yüze kadar yükselmiş ve artık Suffa’ya sığamayan öğrenciler için Medine’de Mekremet İbni Nevfel’in evinde Daru’l-Kurra adında yeni bir okul açılmıştır. Suffa’da Kuran-ı Kerim öğrenildiği için talebelerine kârii de denmiştir (Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, s.770). Üstelik bu eğitim alanları sadece İslami ilimler ile sınırlı değildi. Kozmoloji, astroloji, tıp, meteoroloji gibi ilimler Medinelilerin iştigal ettiği ilimler idi. (A.g.e, s.780)
Kültür konusuna geçersek, bu kavramın tarifinde bir zorlukla karşılaşırız. Kültürle ilgili Cemil Meriç; “kültür çok kaypak bir kavramdır, tam olarak tanımlayamazsınız”, der. (Cemil Meriç, Kültürden İrfana, s.17) Ama biz Herder’in tanımını esas alacağız: “Kültür; bir toplumun yaşam tarzıdır”.
Musab bin Umeyr’in Medine’deki tebliğ çalışmaları halkta makes bulmuştu. İnsanlar artık oluk oluk İslam’a giriyorlardı. Bu insanların Müslüman oluşları tabii olarak Peygambere ittibayı gerektiriyor ve hal, hareketlerini taklit etmek ve tavsiyelerini yerine getirmek anlamına geliyordu. Nitekim öyle oldu. Hatta bazı fakihler Medine ehlinin amelini dinde delil saymaktadır. Zira Medine’deki toplum hayatına Efendimiz yön veriyordu. Peygamberin alışverişten yeme içme adabına bir dizi hareketi Medine toplumunu etkiliyordu. Öyleyse Peygamberimizin davranışlarına bakarak Medine ehlinin davranışlarını öğrenebiliriz.
Ayrıca İslam dininin emrettiği ibadetlerin önemli bir kısmının Medine’de farz olması toplumu etkilemiş ve bir ibadet geleneği oluşturmuştur. Bu ibadetleri şöyle sıralamamız mümkün: Namaz, İslam dininin en önemli ibadetidir. Peygamberimiz bunu bir hadisinde “Cennetin anahtarı namazdır, namazın anahtarı da abdesttir.” (Müsned) sözüyle belirtmiştir. Bu önemli ibadet Kuran-ı Kerim’de birçok ayette zikredilir. Örneğin “Namaz kötülüklerden ve fuhşiyyattan korur.” (Ankebut, 45) Namazın hem bireysel hem de toplumsal faydaları vardır. Bireysel olarak yukarıdaki ayette belirtildiği üzere insanı kötülüklerden uzaklaştırır ve kendisine bunca nimeti veren Allah’a boyun eğerek O’na karşı kulluk vazifesini ifa ettiği için kendisini iyi hisseder. Toplumu insanlar oluşturduğu için namaz kılan toplum da kötülüklerden kaçar. Ayrıca insanlara birlik ruhu verir ve onları bir noktada toplar. Bu sebeple Efendimiz cemaat ile kılınan namazın 27 derece daha üstün olduğunu söyler. (Buhârî, Ezan 30)
Orucun evrensel bir ibadet olduğunu ise Rabbimiz şöyle beyan eder: “Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.” (Bakara, 183) Oruç insanların duygularına belli bir kota koyar. Bu yüzden insanlar daha duyarlı ve anlayışlı hale gelir. Medine toplumundaki Müslümanlar da oruç tuttukları için orucun etkisi topluma yansımıştı. Aynı şekilde zekât Kuran-ı Kerim’de özellikle “Namazınızı kılın, zekâtınızı verin” (Nur, 56) şeklinde sıkça geçer. Müslümanlar toplumdaki ekonomik dengeyi sağlayabilmek için mallarından kırkta birlik payı zekât olarak verirlerdi. Böylelikle fakirler açlık ile pençeleşmekten kurtulurdu. İslam’ın dört temel ibadetinden hac, yine Müslümanları belli bir zamanda, belli bir mekâna toplayan bir ibadettir. Hac kişiye mahşeri hatırlatır. Onu dünyadan koparacak duygular hissettirir. Toplumsal olarak birlik olmaya, yıllık belli kararlar almaya ve istişare yapmaya yarar.
Bu aslî ibadetlerin yanı sıra bunlara ön hazırlık olan bazı uygulamalar vardır. Ezan, abdest bu uygulamalardan sayılabilir. Ezan her İslam toplumunda görülen bir değerdir. Bu değer İslam kültürüne öyle bir yerleşmiştir ki artık İslam’ın bir şiarı haline gelmiştir. Öyle ki bir beldedeki camiler ve ezan sesleri, o beldenin Müslüman bir belde olduğunu göstermektedir. İbadetlere bir diğer hazırlık ise abdesttir. Abdest de aynı şekilde Kuran’da emrolunmuştur. (Maide, 6) İslam dini başından beri temizliğe önem vermiştir. Bunu meşhur “Temizlik imanın yarısıdır.” (Müslim, tahâret 1) hadisinden rahatça anlayabiliriz. Abdest alınca insan pislikten temizlenir. İbadetler insanın iç dünyasını temizlediği gibi abdest de dış dünyasını temizler.
İbadetlerin Medine’deki Müslümanların hayatında önemli bir yere sahip olması, beraberinde ibadethaneleri de önemli kılıyor. Zira Müslümanlar genellikle namazlarını cemaat ile kılarlardı. Bu da mescitlerin çok işlek bir durumda olduğunu gösterir. Ancak bu mescitlerin en önemlisi şüphe yok ki Mescid-i Nebi’dir. Mescid-i Nebi Medine’de bir üs görevi görmekte ve diğer mescitlere nispeten merkez addedilmekte idi. Bu sebeple Cuma namazlarında diğer mescit cemaatleri Mescid-i Nebi’de toplanırdı.
Medine’nin ahlakî ve toplum yapısında yukarıda anlattığımız gibi Peygamberimiz çok etkili idi. İnsanlar Peygamberimizin emirlerini harfiyen uyguladıkları için, her şey Efendimizin tasarladığı şekilde gerçekleşiyordu. Efendimizin gerçekleştirdiği bazı faaliyetleri ele alacak olursak başta muahâtı (kardeşliği) zikredebiliriz. Efendimiz Medine’ye geldiğinde yaptığı ilk işlerden birisi Ensar ve Muhaciri birbirlerine kardeş yapmasıdır. Aslında bu kardeşlik genel olarak Müslümanların bir özelliğidir. (Hucurat, 10) Sahabeler birbirlerine kardeş olduktan sonra birbirlerini daha çok kollamış, birbirlerinin yardımına koşmuşlardır.
İş hayatında ise Mekkeliler ticaret yapıp Medineliler de zirai işler ile meşgul oluyorlardı. Bu iş farklılıkları, şehri iş olanakları ve ekonomi açısından daha zengin kılıyordu. Ayrıca bu genel kardeşliğin yanında Efendimiz bazılarını özel olarak kardeş kılıyordu. Mesela Hz. Ebubekir ile Haris bin Zübeyr, Hz. Ömer ile Itban İbni Malik birbirlerine kardeş ilan edilmişlerdir. (Buhârî, menakibu’l-ensar, 3) Bu kardeşlik sayesinde şehir olarak birbirlerinden farklı olan kişilerin bir şehirde nizaya ve kargaşaya mahal vermeden yaşam sürdürmeleri sağlanmıştır.
Diğer taraftan biliyoruz ki her bölgenin diğer bölgeye nispeten elbisesi ve giyim tarzı farklılık arz eder. Ancak İslam bu farklılıklara ve giyimlere bazı sınırlar çizmiştir. Medine halkının giyim kuşamlarına da Efendimiz bazı sınırlar getirmiştir. Örneğin kibirli ve diğer insanlardan daha havalı gösteren ipek giysileri yasaklamıştır. (Buhârî, Kitabu’l-libas, 1979) Aynı şekilde bir kibir alameti olarak elbiseleri yerde sürüklemeyi ve giysilerin aşık kemiklerini geçmesini yasaklamıştır. (A.g.e, 1973)
Efendimiz elbiselere bir ayar verdiği gibi bunların nasıl giyileceği hakkında tavsiye verdiği de olmuştur. Örneğin bir hadisinde “Sizden biri ayakkabılarını giyerken sağdan başlasın, çıkarırken de soldan çıkarsın” (A.g.e, 1994) demiştir. Elbette ki burada kast ettiği sadece ayakkabı değil, genel olarak bütün giysilerdir. Bütün bunların yanında Efendimiz en önemli düsturu ise her hususta müşriklere muhalefet etmek idi. Zira “Müşriklere muhalefet edin; sakalları uzatın, bıyıkları kısaltın” (A.g.e, 1997) şeklindeki hadisi hem sahabe üzerinde bir tarz oluşturuyor hem de müşriklere karşı bir nefret duygusu aşılıyordu.
Medine toplumunda İslam’ın etkisi hemen her sahada görülüyordu. Tabii olarak yeme içme gibi mutat fiillerde de görülüyordu. Allah’ın domuz etini haram kılışı gibi (Bakara, 173) Efendimizin yeme içme ile ilgili birtakım kısıtlamaları ve tavsiyeleri vardır. İslam kibirlenmenin haram olduğunu söyler. Dolaylı olarak insanda kibir meydana getirecek şeyleri de yasaklar. Mesela Huzeyfe (r.a.), Efendimizin altın ve gümüş kaplarda yemek yemeyi yasakladığını söyler. (Buhârî, Kitâbu’l-libas, 1990) Yemek adabına dair ise Ömer bin Ebu Seleme’ye şunları öğütlemiştir Efendimiz: “Ey oğul! Yemeğe besmele ile başla ve sağ elin ile ve kendi önünden ye!” (Buhârî, Kitâbu’l-et’ıme, 1888) Diğer bir hadisinde ise “Ben yaslanarak yemem” (A.g.e, 1895) diyerek aslında “siz de yaslanarak yemeyin” demiş olur.
Bütün bunların yanında Efendimiz az yer ve sofrasında bir fakiri doyurmaya çalışırdı. (A.g.e, 1992) Aynı şekilde içeceklerde Müslümanlara bazı kısıtlamalar getirilmiş ve tavsiyeler yapılmıştır. Örneğin Allah bir ayetinde içki içmeyi haram kılar. (Maide, 90-91) Aynı ayette kumar oynamayı da haram kılarak toplumu bu iki felaketten uzak tutar. Bu haramlık hadislere de konu olmuştur. (Buhârî, Kitabu’l-eşribe, 1930) Ayrıca Efendimizin suyu üç yudumda içtiği bize ulaşan bilgilerdendir. (A.g.e, 1945) Efendimizin her hareketini uygulamaya çalışan Medine halkı, bu emirleri yerine getirerek ahlaklı bir toplum inşa etmişlerdir.
Meslek ve sanatlar bir toplumda hayatın idame ettirilmesi için olmazsa olmazdır. Bu hususta Efendimizin “Allah kulunun helal kazancı için yorgun düştüğünü görmeyi sever.” hadisi Peygamberin çalışmayı övdüğünü gösterir. Bu şekilde alın terine değer veren İslam, haksız kazanç olan faizi de yasaklayarak toplumdaki bu ahlaksızlığı engellemiştir. (Bakara 275) Peki, Medine ehlinin genel sanat uğraşları ne idi? Başlıca şunları sayabiliriz: Yazı yazma öğretmenliği, tercümanlık, duvarcılık, tüccarlık, kasaplık, tahtırevan ve yatak yapıcılığı, kap, kaçak ve tencere yapımı, demircilik, tabiplik, fırıncılık, berberlik, koku satıcılığı, dericilik, ziraatçılık. (Muhamed Hamidullah, İslam Peygamberi, s.991)
Abdülmevla Güzel
Bu yazı İlim Dergisi’nden alınmıştır.
Bu makaleyi okuyanlar için tavsiye yazı: “Medine’de Ehl-i Kitap ve Müslümanlar”
- Taberi Tefsiri - 6 Ocak 2022
- et-Telhısü’l-Miftah - 4 Ocak 2022
- el-İhtiyar li-Ta’lili’l-Muhtar - 3 Ocak 2022