Ölümsüzler Fihristi -1-
İçindekiler
MAVERDİ
Maverdi derler ona, gül yetiştiren bir babanın evladıydı zira. Basra’da doğdu, Bağdat’ta terki dünya eyledi. Uzun yaşadı. 85’i devirdi. Hem fakih hem müfessir hem de dilciydi. Umera zümresiyle arası iyiydi. Büveyhiler ile Abbasilerin kavgasına son verdi. Kadı’l-Kudat vasfını hak eyledi. ‘Ahkamü’s-Sultaniye’yle şarkta ve garbta nâm belledi. Derler ki Mutezili mi Ehli Sünnet mi ihtilaflıdır. Amelde mezhebi Şafii’dir. Bunda ittifak vardır.
ZEMAHŞERİ
Harezm’in hırçın ayazı ısırdı ayağını, kaldı topal. Ahşaptan proteze yâr oldu, yârsız yaşadı. “Sen topalsın terzi ol, rahat et” dedi babası. Dinlemedi. Çaldı medresenin kapısını, girdi içeri. Dildi onu üstün yapan ama asıl sorun fakirdi. Bu yüzden olsa gerek methiye düzmediği melik görülmedi. Nihayet bir İbni Vahhaş çıktı, imdadına yetişti. “Bir tefsir yaz sen, bırak gerisini bana” dedi. Bu mevsimin meyvesiydi “Keşşaf.” Hem beliğ hem ilmiydi. Sevilmedi bir türlü çünkü Mutezili’ydi. Sanki biraz da kibirli. Ama ne olursa olsun Cârullah diye bilindi. Zira beyti Beytullah’ın dibindeydi.
SA’LEBİ
Tilki derisi döverdi. Mesleği buydu en başta. Adı Ebu İshak’tı ama Sa’lebi derlerdi bu meyanda. Nişapur hem beşiği hem mezarı hem de rahleye diz kırdığı ilk mektebiydi. Tesfir ve Arapçada otoriteydi. Döneminin tacı başında hem zâhidi hem âlimiydi. Tasavvufu tefsire mezc etti. ‘el-Keşf ve’l-Beyan’ı telif eyledi. Daha iyisi çok süre gelmedi. Kuşeyri der ki; “rüyamda vardım Rabbin yanına. Konuştum onunla. İşte Salih Kul geldi dedi. Baktım ki gelen Sa’lebi’ydi.”
İBNİ SİNA
Üstad-ı Azam dediler ona. 19’unda kallavi bir kavuk koydular başına. Ün saldı mahşerin dört bir yanına. Buhara’dan İspanya’ya, Basra’dan Atina’ya. Aldı kalemi eline, vurdu saza. Bakmayın feylesof tabip olduğuna. Musikinin başı onunla değdi arşa. İki inci bıraktı dünyaya. Biri “Tıbbın Kanunu” diğeri “Kitabu’ş-Şifa.” İşler ters gitti, düştü mahbusa. Akabinde bir kardeş, bir talib ile kaçtı İsfahan’a. Ansızın yakalandı kolit atağına. Ve defn oldu Kabristan-ı Hamedan’a.
İBNİ ARÂBİ
Yolculuk Endülüs’te başladı, Şam’da bitti. Sin, Şın’a girdiğinde bulundu kabri. Şeyh-i Ekber mi yoksa Ekfer miydi? Cem-i cümlesi ihtilaf etti. Ama müttakiydi. Bu kesindi. Kordovalı Fatıma’ya bilabedel uşaklık eyledi. 14 yıl böyle gitti. Fusûs’u rüyada Peygamberden dikte etti. Futuhât’ın (keşf) geldiği yer Mekke’ydi. Konya’da bir Sadrettin keşf etti. Hiç durmadı icazeti verdi. Nefsi yere serdi. Postu sırta giydi. “Ben gidiyorum ama dünya beni unutamaz” dedi.
- Taberi Tefsiri - 6 Ocak 2022
- et-Telhısü’l-Miftah - 4 Ocak 2022
- el-İhtiyar li-Ta’lili’l-Muhtar - 3 Ocak 2022