Ahiret
Ahiret
İçindekiler
Ahiret
Bazı kelamcılar ahiret konusunu “semiyyat”, bazıları da “mead” başlığı altında ele almıştır. Ahiret kelimesi ‘evvel’(ilk) kelimesinin zıttı olan ‘ahir’in (son) müennes şeklidir. Kur’an’ı Kerim’de ‘yevm’ kelimesine izafe edilerek kullanılan pek çok ifadeyle o günde gerçekleşecek olan pek çok olaya işaret edilir. Yevmü’l kıyame, yevmü’d din, yevmü’l fasl gibi.
Yevm kelimesine muzaf olan kelimeler, es-saat’ten (kıyametin kopuşundan) sonra başlayıp cennet veya cehenneme sevk aşamasına kadar devam edecek sürede gerçekleşecek olan çeşitli olayları ve insanların durumunu nitelemektedir. Yevmü’l Ahire (ahiret günü) haşr vaktinden başlayan sonsuz bir zamandır. Kıyamet, sura üfleme, cesetlerin haşri, amel defterlerinin verilmesi, mizan, sual, havz-ı Kevser, şefaat, sırat, cennet ve cehennem de yine ahiret gününün kapsamına giren hususlardır.
Kelamcılar ahiret hayatının ispatı sadedinde “madumun ve faninin iadesinin cevazını” akli delil olarak getirmişlerdir. Müslümanlar yaratıkların yok olduktan sonra bütün olarak iadenin cevazında icma etmişlerdir.
Fakat bu hususta onlara birtakım fırkalar muhalefet etmiştir:
-Alemin hudûsunu inkâr eden Dehriyye.
-Alemin hudûsunu kabul edip, yok olduktan sonra iadeyi inkâr eden filozoflar.
-Peygamber zamanında yaşayan, alemin hudûsunu kabul edip ahireti inkâr eden putperestler.
-Rafizilerin gulatından, kıyamet, cennet ve cehennemi inkâr eden Mansuriye ve Cenahiyye.
-Cismani meadı kabul etmekle birlikte madumun iadesini reddeden Kerramiye’den bazıları
-Mutezile’den Ebu’l Hüseyin el Basri (ö.436/1044) ile Mahmut el-Harezmi (ö.237/847).
Kur’an’ı Kerim’de insan hayatının sona ermesini yani ölümü ifade eden farklı kavramlar da vardır. Bunlar: mevt, katl, vefat, ecel .Ahiret hayatının başlangıcı ve evreleri konusunda İmam Maturidi (ö.333/944), genel kabule uygun olarak ahiret hayatının ölümle başladığını söyler. Ona göre kişinin dünya ve ahiret olmak üzere iki hayatı vardır. Ölümle birlikte insanın bir hayatı sona erdiğine göre ikinci hayatının başlaması gerekir.
Berzah

Berzah kelimesi “iki şeyin arasına giren bir şey, engel” anlamına gelir. Berzah “ölüm ile yeniden dirilme arasındaki hâle” denilir. Ölümle başlayıp kıyamete kadar devam eder. “Berzah âlemi” Dünya ile ahiret arasındaki bir alem olup yaratıkların haşr olunacağı, yani tekrar hayat bularak yattıkları yerden kalkacakları zamana kadar devam eder. Bu müddet esnasında yaratıkların ruhları berzah aleminde kendilerine tahsis edilen yerlerde dururlar. Buna göre berzah ve kabir, kabir hayatını ifade etmektedir. Çünkü Ehl-i Sünnete göre Allah ölüye kabirde elem duyacak veya lezzet alacak kadar bir nevi hayat verecektir.
Kabirde Sual
Ehl-i Sünnete göre ölen kimseye kabirde Münker ve Nekir tarafından “rabbi, dini ve nebisi” hakkında soru sorulacaktır. Mutezile, Münker ve Nekir’in kabirde insana gelerek soru soracağını inkâr etmiştir.
Kabir Azabı ve Nimeti
Ehl-i Sünnete göre kâfirler ve asi olan bazı müminler için kabir azabı, tâat ehl-i için de Allah’ın bildiği ve dilediği şekilde kabirde nimetlenme haktır.
Ölen kimse eğer azabı hak ediyorsa kabre konulsa da konulmasa da, onu yırtıcı hayvanlar yemiş olsa da, yakılıp kül olsa da veya denizde boğulmuş olsa da onun bedenine ve ruhuna azap ulaşacaktır.
Mutezile ve Hariciler kabir azabını ve bir kimseye kabrinde azap edildiğini kabul etmezler.
Kıyamet Alametleri
Küçük Alametler
Sahih rivayetler çerçevesinde kıyameti haber veren küçük alametler şöyle sıralananbilir:
İlmin kalkıp bilgisizliğin artması
Fuhşiyatın artması
Açıkça içki içilmesi
Kadın nüfusunun erkeklere göre çoğalması
Yüksek binaların yapılması
Adam öldürme olaylarının artması
İki İslam ordusunun birbiriyle çatışması
Yalancı Deccal’in ortaya çıkması
Zekât verecek fakirin bulunmaması
Kurtubi (ö.671/1273), İbni Hacer (ö.852/1449) ve Ayni (ö.855/1451) gibi âlimler kıyamet alametleri olarak sayılan bu tür olayları toplumların içten çökmesi anlamında kıyamet olarak addetmişlerdir.
Büyük Alametler
Kıyametin gerçek habercileri olan büyük alametler ise şöyle sıralanır:
Duhan (duman)
Deccal’in çıkması
Dabbetü’l Arz
Ye’cüc ve Me’cüc
Kıyamet
Birinci Sur ve Saat: Kâinatın Toptan Yok Oluşu
es-Sâah kelimesi çoğunlukla “kıyamet” ve “kıyamet saati” şeklinde ifade edilir. Sura üfleme, İsrafil’in Sur denilen ve mahiyeti Allah tarafından bilinen bir şeye üflemesinden ibarettir. Sura üfleme hadisesi iki kez vuku bulacaktır.
Kur’an’ı Kerim’de es-Sâah ve şiddeti farklı isimlerle de zikredilir:
Kari’a (Şaşırtan felaket)
Tâmme (Tam felaket)
Ğaşiye (Dehşete düşüren felaket)
Hâkka (Büyük gerçek)
Sâhha (Sağır eden felaket)
Vâkı’a (Büyük olay)
Kur’an’ı Kerim’de sâat’in (kıyametin) ne zaman kopacağını yalnızca Allah’ın bildiği ve sâatin göz açıp kapayacak kadar veya daha kısa bir sürede gerçekleşeceği beyan edilmektedir.
İkinci Sur: Yeniden Diriliş

İkinci üflemeden sonra ölenler tekrar diriltilecektir.
Kıyamet, “bütün mahlukatın hayatının son bulacağı ve şu kâinatın Allah’ın katında mukadder olan ömrünün tamamen son bulup harap olacağı gün” olarak tarif edildiği gibi “bütün ölülerin tekrar vücut bulup hayata kavuşacağı gün” olarak da tarif edilmiştir. Buna “Kıyamet-i Kübrâ” denilir.
Kıyamet-i Kübra’nın müteradifleri ve ilgili kavramları ise şunlardır:
- Ba’s: Allah’ın kabirlerde olan kimselerin asli parçalarını bir araya getirmek ve ruhlarını da kendilerine iade etmek suretiyle onları diriltmesidir.
- İhya: Kur’an’da “öldükten sonra dirilme” anlamında kullanılan bir kelimedir.
- Haşr ve Neşr: Neşr, “yaratıkları öldükten sonra dirilmek” olup genellikle haşr kelimesi ile birlikte kullanılır. Haşr, “bir topluluğu bulundukları yerden çıkarıp onları savaş vb. şeye sürmek” demektir. Haşr, öldükten sonra dirilenlerin onların hesap meydanına, oradan da cennet ve cehenneme sevk edilmesidir.
Toplanılacak yere “mahşer, mevkıf veya arasat” denir. Kıyamet evreleri açısından ba’s’tan sonra ikinci merhale sayılır.
Mead: Mead, “fenâ bulduktan sonra varlığa dönmek” veya “bedenin cüzlerinin dağıldıktan sonra toplanmaya, ölümden sonra hayata ve ruhların ayrıldıktan sonra bedenlere dönmesi” demektir. Tabiatçı filozoflar meadı inkâr etmiştir.
Haşru’l-Ecsad: Kıyamet gününde yaratıkların yeniden teşekkül edecek olan cesetlerine ruhlarının dönmesinden ve bu şekilde arasat meydanı denilen son derece geniş ve düz bir yerde toplanmalarından ibarettir. Cesetlerin ve ruhların iadesi konusunda farklı görüşler mevcuttur:
Muhakkık filozoflar ve İslam’a mensup olan bazı gruplar meadın hakikatinde ittifak ederken keyfiyeti hususunda ihtilaf etmişlerdir.
Müslümanların çoğu sadece cismani meadı kabul etmişlerdir. Filozoflar meadın sadece ruhâni olacağı görüşündedirler. İmam Gazali (ö.505/1111)ve Ka’bi (ö.319/931) gibi İslam âlimlerinin çoğu meadın hem cismani hem ruhani olacağını ileri sürmüşlerdir. Şia ve Kerramiye de bu görüştedir. Yahudiler, Sâmiriler ve Tenasuhiyye de bu görüşü benimsemiştir. Nazzam (ö.231/845) ise Allah’ın ahirette bütün hayvanları iade edeceğini ve onları cennete sokacağını iddia eder.
Yeniden Diriliş Sonrası Ahiret Ahvali
Kitapların Verilmesi
Ehl-i Sünnete göre kıyamette kitapların verilmesi haktır. Mutezile bunun abes olduğunu iddia ederek kitapların verilmesini inkâr etmiştir.

Mizan (Amellerin tartılması)
Kur’an’da hem vezn hem de mizan kelimeleri zikrederek amellerin tartılacağından söz edilmiştir. Ehl-i Sünnete göre mizan hak ve sabittir, onu tasdik etmek vaciptir. Mutezile mizanı inkâr etmiştir. Çünkü onlara göre ameller tartılması mümkün olmayan, ağırlıkları ve hafiflikleri bulunmayan arazlardır. Bu yüzden yok olmuş ve ortadan kalkmış şeyler tartılamaz. Mizan mecazi anlamdadır.
Sual ve Hesap
Ehl-i Sünnete göre sual -yani insanların sorguya çekilmesi-haktır. Bu konu hakkında gulat fırkaların dışında bir ittifak olduğu söylenebilir.
Şefaat
Ehl-i Sünnet nebilerin ve derecelerine göre müminlerin birbirlerine şefaat edecekleri görüşündedir. Onlara göre şefaatin sübutuna nass ve icma delalet etmektedir. Mutezile ve Hariciler günah sahiplerine şefaat edilmesini inkâr ederler.
Sırat
Sırat, yol demektir. Kelam kitaplarında geçen sırat, cehennemin üzerinden uzatılmış olan kıldan ince ve kılıçtan keskin bir köprüdür. Cennetlikler bunun üzerinden geçerler. Cehennemlikler üzerinden geçerken ayakları cehenneme düşerler. Bazıları ise sıratın bir yol olduğunu, kıldan ince, kılıçtan keskince olmadığını, eğer böyle olsaydı üzerinde yürümenin imkânsız olacağını söylemektedir. Ehl-iSünnete göre sırat haktır.
Mutezile’nin çoğu ve Kadı Abdülcebbar (ö.415/1025), böyle bir köprüden geçmenin imkânsız olduğu, geçmenin mümkün olduğu farz edilse bile bunun bir eziyet olacağı, halbuki kıyamet gününde müminlere ve salihlere eziyet olmayacağı gerekçesi ile inkâr etmiştir.
Cennet ve Cehennem

Cennet, “setr/örtmek” anlamındaki c-n-n kökünden türemiştir. Kelime anlamı bahçedir. Kuran’da cennetin ismi olarak “Firdevs, Adn, Cennetü’n-Naim, Daru’l Huld, Cennetü’l Me’va, Daru’s Selam, İlliyyun” gibi kavramlar geçmektedir.
Cehennem ile aynı anlamı taşıyan Haviye, “dibine veya temeline ulaşılamayan derin bir yer” anlamına gelir. Ateş anlamına geldiği de söylenmiştir.
Cehennemin şu isimlerinin ateşanlamı ile yakından ilgisi vardır: Nâr (ateş), Cahim (kızgın ateş), Sair (alevli ateş), Leza (ateşin alevi), Hutame (şiddetli ateş), Sakar (harareti şiddetli yakıp kavuran ateş)
Gulat-ı Şia’dan İmam İcli (ö.123/741) cennet ve cehennemi inkâr etmiştir. Gulat-ı Şia’dan Muammeriyye ise dünyanın fani olmayacağını, cennetin insanların başlarına gelen hayır, nimet ve afiyet; cehennemin ise insanların bunların zıddına başlarına gelen şeyler olduğunu ileri sürerler. Bunlar tenasühü kabul ederler ve ölmeyeceklerini, bedenleri ile melekût alemine yükseltileceklerini ve insanlar için cesetlerine benzer cesetler meydana getirileceğini söylerler.
Cennet ve Cehennemin Şu Anda Yaratılmış Olup Olmadığı Üzerine
Ehl-i Sünnete göre cennet ve cehennem şu anda yaratılmıştır. Bu hususta onlara Mutezileden Ebu Ali el-Cübbai (ö.303/916), Bişr b. El-Mutemir (ö.210/825) ve Ebu Hüseyin el Basri (ö.436/10449 muvafakat etmiştir. Dırariyye, Cehmiye ve Mutezileden birgrup onların yaratılmamış olduğunu iddia ederler.
Cennet ve Cehennemin Ebediliği Üzerine
Ehl-i Sünnet ve ümmetin hayırlarından Selef, cennet ve cehennemin daimi olduğunda ve cennet ehlinin nimetlerinin ve cehennemde kâfirlere azabın devamlı olduğunda icma etmişlerdir. Cehmiyye’den bir grup cennet ve cehennemin yok olacağını iddia etmiştir. Mutezileden vâid taraftarları Allah’ın cehenneme soktuğu kimseyi orada ebedi olarak bıraktığı hususunda icma ederler. Cehm bin Safvan’ın (ö.128/745-46) taraftarlarına göre cennet ve cehennem fena bulacak ve yok olacaklardır. Onların halkları da yok olacaktır. Sonunda Allah, kendisiyle birlikte bir varlık bulunmayan bir mevcut olacaktır.
Araf: Cennet ve Cehennem Arasındaki Sur
Araf, “yüksek yer” demektir. Araf cennet ile cehennem arasındaki bir surdur. Alimler Araf üzerinde bulunan kişilerin kimler oldukları hakkında farklı görüşler zikrederler:
1-Araf üzerinde bulunan kişiler sevapları ile günahları eşit olduğu için cehenneme atılmamış, fakat henüz cennete de konulmamış, haklarında Allah’ın emrini bekleyen ve sonunda cennete girecek olan kişilerdir.
2-Araf’ta bulunanlar, babalarından izin almaksızın ve onlara karşı gelerek cihada katılan ve öldürülen kimselerdir.
3-Onlar fakih ve âlimlerden oluşan salihler topluluğudur.
4-Onlar fetret döneminde ölen kimselerdir.
5-Onlar müşriklerin çocuklarıdır.
6-Araf’ta bulunanlar insan değil melektir. Bunlar hem cennetlikleri hem de cehennemlikleri tanıyacaklar, her bir sınıfa gerektiği gibi davranacaklardır.
7-İmam Maturidi bunların dışında Araf ehlinin peygamberler olduğunu söylemiştir.
Bu makaleyi okuyanlar için yazı önerisi: “Uluhiyet“
Kaynaklar
Kuran-ı Kerim’de “Yevm/Gün” Kavramıyla Zikredilen Ahiret İsimleri, Ali Yılmaz, Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi.
sorularlaislamiyet.com, Haşr-ı Cismani Maddesi.
Kubbealtı Sözlük, Berzah Maddesi.
Kur’an’da Kıyamet İsimleri, Numan Çakır, Pamukkale Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2018.
ehlisünnetbüyükleri.com, Dini Terimler Sözlüğü.
TDV İslam Ansiklopedisi, Ahiret Maddesi.
TDV İslam Ansiklopedisi, Kıyamet Maddesi.
inzar.com, Cennetin İsimleri Makalesi.
fikriyat.com, Cehennemin Kuran’da Geçen İsimleri Makalesi.
Kelam İlmi, Bekir Topaloğlu, Damla Yayınları, İstanbul, 2000.
Kelam İlmine Giriş, Cemalettin Erdemci, Ensar Yayınları (DEM Serisi), İstanbul, 2012.



