Nübüvvet
Nübüvvet
İçindekiler
- Nübüvvet
- Nebi ve Resul Mefhumlarının Tarifleri
- Nebi ve Resul Arasındaki Farklar
- Peygamber için Kullanılan Diğer Terimler
- Vahiy Nedir?
- Peygamber Göndermenin Hükmü
- Peygamberlerin Sıfatları
- Fetret Ehlinin Durumu
- Peygamberlerin Mucizeleri
- Mucize ile Sihrin Mukayesesi
- Hz. Muhammed’e (as) İman Etmeden Ebedi Kurtuluş Mümkün mü?
- Kaynaklar
Nübüvvet
Nebi ve Resul Mefhumlarının Tarifleri
Nebi
Peygamber kavramının Arapçası, “önemli ve yararlı bilgi”, “yalana ihtimali olmayan bilgi” anlamlarına gelen “nebe”den türemiş olan nebi kelimesidir. Nebi, hem fail hem de mef’ul manasında kullanıldığından hem “haber alan” hem “haber veren” demektir.
İmam Eşari’nin (ö.324/935-36) tarifine göre nebi, bir melek aracılığı ile Allah’tan kendisine emir, yasak ya da bildiri şeklinde hüküm gelen kişidir.
İmam Maturidi’nin (ö.333/944) tarifine göre nebi, insanların talebi üzerine Allah katından haber getiren kişidir. Nübüvvet, Allah ile akıl sahipleri arasında onların dünya ve ahiret sıkıntılarını gidermek amacıyla kurulan elçiliktir.
Resul
Resul, “Tercih etme, yönlendirme ve gönderme” manasındaki irsal fiilinden türemiştir. Lügatte “Bir göndericinin birisine teslim etmek üzere mektup verdiği kişiye” denir. Resul kelimesi ile bazen peygamberler bazen de melekler kastedilir. Resul, Allah Teala’nın şeriatını tebliğ etmek üzere kendisine yeni kitap indirilen ve getirdiği şeriatla öncekileri nesh eden mucize sahibi kişiye denir. Genel kabul olarak “Her Resul nebidir, fakat her nebi resul değildir.” denilmiştir.
Nebi ve Resul Arasındaki Farklar

1- Meleklerden de resul gönderilmiş olması, nebininise sadece insanlardan olması hasebiyle risâletin nübüvvetten daha kapsamlı olduğu söylenir.
2- Resul bir şeriatla gelir, nebi ise genel tevhid prensipleri ile gelir. -Resul nebiden farklı olarak tebliğ ile memurdur.
3- Risâlet mahiyet olarak nübüvvetten daha umumidir, fakat muhatap kitlesi bakımından daha hususidir.
4- Nebilerin sayısı çoktur. Resullerin sayısı sınırlıdır.
5- Resul hem meleklerden hem insanlardan gönderilmiştir. Kadınlardan nebi olabileceği iddia edilmişse de, resullerin sadece erkeklerden olduğunda ittifak vardır.
İmam Maturidi’nin nübüvveti risâletten daha genel bir manada anladığını görüyoruz. Yine İmam Maturidi’ye göre nebi, insanların talebi üzerine onlara haber veren kişi iken, Resul istensin istenmesin tebliğ ile görevli ve onunla memur kimsedir.
Peygamber için Kullanılan Diğer Terimler
1- Beşir (Müjdeleyici): “Beşr; sevinmek, sevindirmek, güler yüzle karşılamak” anlamına gelir.
2- Nezir (Uyarıcı): “Tehlikeyi haber veren, insanları ondan sakındıran kimse” demektir.
3- Hâdi (Yol gösterici): Doğru yola iletmek, yol göstermek, rehberlik etmek gibi anlamlara gelen hidayet kökünden türemiştir.
4- Abd: Boyun eğmek, itaat etmek, kulluk etmek, köle olmak, bir şeye bağlanmak gibi anlamları olan ibadet (ubudiyet) kökünden bir isimdir.
Peygamber göndermeyi ifade eden bazı fiiller ise şunlardır: İrsal, İctiba, Bi’set, İhtiyar, Istafa, İhtisas.
Vahiy Nedir?
Vahiy, lügatte “seslenmek, hızlı bir şekilde ve gizlice söylemek, işaret etmek, ilham etmek” gibi fiil olarak kullanıldığı gibi “gizli ve süratli bildiri, fısıltı, seslenme ve konuşma” gibi anlamlara da gelmektedir.
Terim olarak Vahiy, Allah’ın bir emri, bir hükmü veya bir bilgiyi peygamberine mahiyeti bizce bilinmeyen bir yolla gizlice bildirmesi demektir.
Vahiy Şekilleri
Vahiy Allah Teala’nın kulları ile iletişim yoludur. Bir ayette Allah’ın bir beşerle konuşmasının üç farklı şekilde olduğu belirtilir. Bunlar:
-Allah’ın beşerin kalbine ilham etmesi.
-Perde arkasından konuşması.
-Vahiy edeceği bir şeyi bir elçi ile ulaştırmasıdır.
Ayetler ve hadisler ışığında vahyin geliş şekilleri:
-Sadık rüya
-Vahiy meleği yoluyla
-Vasıtasız vahiy (kalbine ilka veya ona doğrudan hitap ederek)
-Çıngırak sesine veya arı vızıltısına benzer bir ses halinde vahyin gelmesi
Vahyin İmkânı
Berahime, ontolojik olarak bir beşerin Allah’tan vahiy almasının muhal olduğunu ileri sürer. Bâtıniye, doğrudan karşı çıkmamakla birlikte Kur’an’ın Hz. Peygamber’in(as)kalbine hayal şeklinde indiğini, peygamberin ona şekil verip telif ettiğini ileri sürmüştür.
Peygamber Göndermenin Hükmü
Allah,peygamber göndererek insanlara lütfetmiştir. Ancak peygamber göndermenin hükmü konusunda iki aşırı görüş ortaya çıkmıştır:
1-Aklı merkeze alarak peygamberlik müessesesine itiraz edip onu gereksiz gören yaklaşım.
2-Peygamber göndermeyi Allah için bir zorunluluk sayan yaklaşım.
Berahime’nin başını çektiği itiraz grubu, Allah’ın peygamberler aracılığı ile insanlara bazı fiilleri yapmaya mecbur ettiğini, mecbur kılınan şeyin aksini yapmanın mümkün olmadığını, bunun da Allah için bir zorlama olduğunu ileri sürmüş, öte yandan kendisine isyan edeceklerini bile bile insanlara peygamber göndermesinin Allah’ın hikmetine aykırı olduğunu söylemiş, insan aklının doğruyu bulmada kendisine yeterli olduğunu, bu sebeple peygamber göndermenin hem muhal hem de anlamsız olduğunu ileri sürmüştür.
Bu itiraz grubuna göre yaratanla yaratılanlar arasındaki mahiyet farkı (ontolojik fark) sebebiyle peygamberlik mümkün değildir. Ayrıca insan aklı doğruyu bulmada kendine yeterli olduğu için peygambere ihtiyaç yoktur. Zaten peygamberlerin Allah’tan getirdiklerini söyledikleri kimi şeyler (kurban adıyla hayvan boğazlamak, hacda sa’y yapmak gibi) akla aykırıdır. Bu ise onları reddetmeyi gerektirir. Mucizeleri diğer olağanüstülüklerden ayırt etmek imkânsızdır. Bu sebeple mucize nübüvvete delil olamaz.
Bir kitap (Kur’an’ı Kerim) bir insanın peygamberliğine delil olamaz. Öyle olsaydı her kitap sahibi olan kişi peygamberlik iddiasında bulunurdu.Bir beşerin başka bir beşere itaat etmesi makul değildir, ancak bir melek olsaydı itaat mümkün olurdu.
Mutezile “Kulları için en yararlı olanı yaratmanın Allah’a vacip olduğu” görüşünden hareketle peygamber göndermenin Allah için bir zorunluluk ve ilahi adaletin bir gereği olduğunu ileri sürmüştür.
İmam Maturidi’ye göre peygamber gönderilmesinde insanlara bir yardım ve rehberlik söz konusudur. Hakikate ulaşmada aklın rolü büyük olmakla birlikte, bazen aşırı istekler, alışkanlıklar ve birtakım meşguliyetler yüzünden akıl fonksiyonunu tam olarak icra edemez. İşte bu noktada insan peygamberlerin yardımına ihtiyaç duyar.
İmam Eşaridiğer fiillerinde olduğu gibi hikmet bakımından Allah’ın Peygamber göndermesini de göndermemesini de eşit görür.
Peygamberlerin Sıfatları
Vacip Olan Sıfatlar
1- Emanet: Peygamberler için emanet sıfatı vacip ve onun zıttı olan hıyanet ise muhaldir.
2- Sıdk: Peygamberler hakkında sıdk vacip zıttı olan kizb ise muhaldir. Peygamberler peygamberlik öncesinde de sonrasında da yalan söylemekten uzaktırlar.
3- Tebliğ: Eksiksiz tebliğ peygamberler hakkında vaciptir bunun zıttı olan ketm (gizleme) ise muhaldir.
4- Fetanet: Akıllı ve zeki olmak demektir. Zıttı ahmaklık olup, peygamberler hakkında muhaldir.
5- İsmet: Peygamberlerin hata ve günahtan korunmuş olmaları anlamına gelir. Ehl-i Sünnet kelam ekollerinin çoğu, peygamberlerin nübüvvet öncesinde de sonrasında da küfürden ve şirkten, kasten büyük ve küçük günah işlemekten ve onur kırıcı fiillerden korunmuş olduklarını söylemiştir.
İmam Eşari, nübüvvet öncesinde zelle sadır olmasını caiz görmüştür. Bakillani’ye (ö.403/1013) göre tebliğ dışında peygamberlerin ismeti aklen vacip değildir. Bakillani, peygamberlikten önce küfrün vukuuna cevaz verir ancak bu asla vâki olmamıştır.
Mutezile ismeti nübüvvet öncesi ve sonrası için gerekli görmüş, peygamberlerin kasten veya sehven büyük günah işlemediklerini söylemiştir. Bununla birlikte halk nazarında peygamberlerin değerini düşürmeyen küçük günahları caiz görmüşlerdir.
Şia’ya göre peygamberler hayatları boyunca küçük büyük bütün günahlardan korunmuşlardır. Mürcie’nin bir kısmına göre peygamberler büyük günah işleyebilirler. Haricilerden Ezarika fırkası peygamberler hakkında günahı caiz görmüştür.
Kerramiye nebilerin mutlak masumiyetine karşı çıkmıştır. Onlara göre peygamberler tebliğ esnasında yalan söyleme dışında adaleti yok eden veya bir ceza gerektiren her türlü günahtan korunmuş olma dışında masum değildirler.
Caiz Olan Sıfatlar
Peygamberler hakkında yeme, içme, evlenme, çoluk çocuk sahibi olma, oturup kalkma, gezinme, hastalanma, ölme gibi durumlar ve bahsi geçen durumların doğurduğu sıfatlar caizdir.
Peygamberlerin Beşer Olmaları
Peygamberlerin beşer olmalarına itiraz eden ekollerden biri Sabiiler’dir. Berahime de beşer bir peygamberi kabul etmez. Bunların haricindeki ekoller arasında ittifak söz konusudur.
Peygamberliğin Vehbi Oluşu
Batınilere göre peygamber, üzerine saf kudsi bir kuvvet taşan kişidir. Peygamberlik kişiden kişiye intikal eder. Bu durum nâtık olan resulden sâmit olan Esas’a intikal eden bir husustur. Her bir nebi yedi devir sahibidir. Onlara göre peygamberler o makamlara birtakım hilelerle gelmişlerdir.
İslam filozofları ise nübüvveti birtakım psikolojik ve tabiatüstü prensiplere dayandırırlar. Nübüvvet süfli alem (dünya) ile ulvi âlem (semalar) arasındaki ittisal vasıtalarından biridir. Nebi’nin muhayyilesi güçlendikçe faal akıl (Cebrail) ile irtibata geçer ve gelen bilgileri alır.
Kur’an’da peygamberlerin seçilmesini Allah’ın ihtiyarına bağlayan ıstafa fiilinin yer aldığı ayetler nübüvvetin vehbi oluşuna delil sayılır.
Cüveyni (ö.478/1085) ve Cürcani’ye (ö.816/1413) göre peygamberlik sırf ilahi bir lütuf ve ihsan olup bunda kişinin bedensel ve ruhi özelliklerinin bir rolü yoktur.
Ebu Muin en-Nesefi (ö.508/1115) ve Fahrettin Razi (ö.606/1210) ise peygamberlik için seçilen kişinin bedeni ve ruhi yönden diğer insanlardan üstün olarak yaratıldığı görüşündedir.
İmam Maturidi’ye göre peygamberlik, Allah’ın kulları arasından mutlak iradesiyle seçip görevlendirmesiyle ulaşılan bir vasıftır. İmam Eşari de nübüvvetin ne kulun kesbine ne de ameline karşılık olduğunu, bilakis onun Allah’ın kulları arasından dilediğine verdiği bir lütuf ve ikramı olduğunu söylemiştir.
Peygamberlerin Cinsiyeti
Maturidiler peygamber olmak için erkek olma şartını ileri sürmüş, Eşarilerinçoğunluğu ise Allah’ın kadınlardan da nebiler seçtiğini, ancak resul olarak görevlendirmediğini söylemiştir. Eşarilerden İbni Furek (ö.406/1015) ve Taftazani (ö. 732/1390) ise Maturidi mezhebinin görüşünü benimsemiştir. Eski Ahit ve Yeni Ahit’te peygamberlerin hem erkeklerden hem kadınlardan olduğuna dair ifadeler mevcuttur.
Peygamber-Gayb İlişkisi

Allah’ın bildirmesi dışında peygamberlerin gaybı bilip ondan haber vermeleri mümkün değildir. Nitekim tüm peygamberler bunu her vesile ile ifade etmişlerdir.
Peygamberlerin Şefaat Yetkisi
Şefaat kelime olarak “Bir şeyi bir şeye ekleyip çift hale getirmek, ikiye çıkarmak” demektir. Bir kimsenin bir başkasının bağışlanması ya da bir ihtiyacının giderilmesi için aracı olması anlamına da gelir. İmam Maturidi şefaati “Ceza ya da nefreti gerektirecek bir fiil işleyen kişinin Allah’ın razı olduğu kimseler aracılığı ile affedilmesi” şeklinde tanımlamıştır. Şefaat ilahi gazap ve cezaya sebep teşkil eden küçük günahlar için söz konusudur. İmam Eşari’ye göre kendisine izin verildiğinde Hz. Muhammed’in (as)günahkâr müminlere şefaat etmesi haktır.
Mutezile, şefaatin sadece cennette müminlerin derecelerinin artırılmasında söz konusu olacağını iddia etmiş, bunun için zalimlerin şefaatçisinin olmadığını haber veren ayeti ve bazı hadisleri delil göstermiştir.
Şia da bu konuda mezhebi bir yaklaşım sergilemiş, ahirette Hz. Peygamber’in(as)havuzunun olacağını, bu havuzun suyunun Hz. Ali (ö.40/661) tarafından dostlarına dağıtılacağını iddia etmiştir. Gulât-ı Şia ise bunu daha da ileri götürerek kâfirlere bile şefaat edilebileceğini ileri sürmüştür.
Fetret Ehlinin Durumu
Fetret Hz.İsa ile Hz.Muhammed (as)arasında geçen tebliğsiz dönem için kullanılır. Bu dönemde yaşayan topluluklara da “fetret ehli” denir. Fetret ehlinin sorumlulukları konusunda dört adet görüş ortaya çıkmıştır
1-Dini bir yükümlülüğü olmadığı için fetret ehli doğrudan cennete gireceklerdir. Eşarilerin çoğunluğu ile Şia ve Hariciler bu görüştedir. İbni Hümam (ö.861/1457), İmam Şafii (ö.204/820), Ahmet b Hanbel (ö.241/855), Muhammed Abduh (1849-1905) da bu kanaate sahiptir.
2-Bir Peygamberin varlığından haberdar olmayanlar, basit bir akıl yürütmeyle Allah’ın varlığı ile iyi ve kötü olduğu akılla bilebilecek hükümleri bulup ona göre davranmakla yükümlüdürler. Ahiret ahvali ve ibadet şekilleri ancak peygamberin haber vermesi ile binilebilecek şeylerdir. Ebu Hanife (ö.150/767), Maturidilerin çoğunluğu ve Mutezile bu görüştedir. Fahrettin Razi ve Reşid Rıza (1865-1935) da bu görüşü destekler.
3-Selefiyenin çoğunluğuna göre fetret ehlinden olanlar Allah’a karşı mazeret beyan edecekler, bunun üzerine bir tür sınama amacıyla cehenneme girmeleri istenecek. Bu emre itaat edenler kurtulacak, karşı çıkanlar ise hüsrana uğrayacaklardır.
4-Fetretehlicennete veya cehenneme girmeyip hayvanlarla birlikte yok olacaklardır. Bu kanaat İmam Rabbani’ye (ö.1034/1624) aittir.
Peygamberlerin Mucizeleri

Kelime olarak mucize Kur’an’ı Kerim’de yer almamaktadır. Bu manayı ifade için Kur’an’ı Kerim’de “ayet, beyyine, burhan, sultânü’l-mübin, hak ve furkan” gibi tabirler kullanılmaktadır. Mucize, karşı konulamayan, aciz bırakan, harikulade anlamlarına gelir. İmam Maturidi’nin tarifine göre mucize, “Peygamberlerin elinde ortaya çıkan ve benzeri öğrenim yolu ile meydana getirilemeyen olaylardır.”
Adduddin el-İci (ö.756/1355), Cürcani ve Cüveyni gibi bazı kelam bilginleri mucizenin şartlarını şu şekilde sıralanmıştır:
-Gösterilen mucize Allah’ın bir fiili olmalıdır.
-Eşyanın alışılmış düzenine aykırı olmalıdır.
-Benzerini yapmak imkânsız olmalıdır.
-Peygamberliğini iddia eden kimsenin elinde cereyan etmelidir.
-Peygamberlerin iddiasına uygun olmalı, onun iddiasını yalanlayıcı tarzda olmamalıdır.
-Bir mucize, peygamberin iddiasından önce olmayıp, onun iddiası ile birlikte olmalıdır.
Mucize Çeşitleri
Gayesine Göre Mucizeler
1-Hidayet / İrşat Mucizeleri
Meydan okuma başta olmak üzere inkârcıların huzurunda ve onları acze düşürecek şekilde zuhur eden mucizelerdir. Bunlar peygamberlerin tebliğe başlamalarından ve öncelikle akli deliller ileri sürmelerinden sonra inkârcıları ikna amacıyla izhar edilir. Bu mucizeler ortaya konmadan önce muhataplar sorumlu tutulmazlar. Bu mucizeler insanlar üzerine tesir ederler, peygamberlerin yaşadığı dönemde hâkim ve yaygın olan fen ve sanat türünde olurlar. Hz. Salih’in devesi, Hz. Musa’nın asası, Hz. İsa’nın çamurdan yapıp da elinde canlanan kuşu, Hz. Muhammed’in Kur’an mucizesi bu tür mucizelere örnektir.
2-İkram Mucizeleri
Sadece peygamberlerin ve müminlerin imanlarını artırmak ve onlara ikram olmak üzere ortaya çıkan olaylara denir. Hz. Yunus’un balığın karnından kurtarılması, Hz. İbrahim’in Allah’ın yeniden diriltmeyi nasıl yaptığını öğrenmek istemesi üzerine Allah’ın parçalara ayrılmış kuşa hayat vermesi bu mucizeler örnektir.
3-Yardım / Nusret Mucizeleri
Müminlerin maddi manevi ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla zuhur edenlerdir. Hz. Musa’nın kayadan su çıkarması ve gökten bıldırcın eti ve helva indirmesi.
4-Helak Mucizeleri
Peygamberlere inanmayıp onu öldürmeye yeltenenler, hatta kendilerinin helakine sebep olabilecek türden mucizeler talep edenler olmuş, Allah da peygamberlerin beddua ve talepleri ile bu tür mucizeleri göndermiştir.
Konusu Bakımından Mucizeler
1-Hissi Mucizeler
Bunlar insanların duyularına hitap eden mucizeler olup tabiat konularını aşan ve onları değiştiren ilahi fiillerdir.
2-Haberi Mucizeler
Bu mucizeler peygamberlerin doğrudan Allah’tan vahiy alarak verdikleri haberlerdir.Hz.İsa’nın insanların evlerinde ne yediklerini ve ne sakladıklarını haber vermesi, Hz.Peygamberin geçmiş peygamberlerle ilgili konuları ayrıntısıyla haber vermesi gibi.
3-Bilgi Mucizeleri
Peygamberler insanları kâinatı anlamaya ve yorumlama yönlendirmiş, onlara bu konuda makul bilgiler vermiştir.
4-Dini Muhtevalı Diğer Olağanüstü Hadiseler
İrhas: Peygamberlik verilecek zatın elinde peygamberlikten önce cereyan eden olağanüstü olaylara denir. Hz. İsa’nın beşikteyken konuşması, Hz. Muhammed’in çocukluğunda bulutların kendisini gölgelemesi gibi.
Keramet: “Salih, takva sahibi kişilerden zuhur eden olağanüstü hâl” olarak tanımlanır. Ehl-i Sünnetin büyük çoğunluğu kerametin varlığını kabul eder. Mutezile kerametin varlığına karşı çıkar. İmamiye Şiası kerameti savunur, hatta 12 imamın kerametleri yanında mucizelerinin de olduğunu iddia ederler.
Mucize ile Sihrin Mukayesesi

Sihir, “hile, aldatma, göz boyama, el çabukluğu ve göz boyama yoluyla gerçekleştirilen aldatma işi” olarak tanımlanır. Sihrin varlığı genelde kabul edilmiştir. Buna delil olarak Harut ve Marut hadisesi örnek gösterilir. Mucize daha önce benzer bir davranışı ve mahareti göstermemiş olan peygamberlerin elinde cereyan eder, peygamber olmayan birisi onun benzerini ortaya koyamaz. Sihir ise bu konuda eğitim almış herkesin gösterebileceği bir hadisedir. Ayrıca sihir ancak bir fâsıktan da zuhur edebilir. Mucizeler çoğunlukla muhatapların peygamberlerden istediği hadisedir. Fakat sihirbaz sihrini kendi şartlarında ortaya koyar, muhataplarının isteğine göre bir şey yapmaz. Ortam değiştiği zaman sihrin büyüsü de bozulur. Mucizeler dünya hayatı boyunca devam edecek nitelikte olmasına rağmen, sihir bir an için göze görünüp kaybolur.
Mucizenin Nübüvvete Delil Olması
Berahime’nin çoğunluğu mucizelere toptan karşı çıkmış, bir kısmı da peygamberleri kabul etmekle birlikte mucizeyi akla aykırı bularak reddetmiştir. İmam Eşari mucizenin nübüvveti kanıtlayan zorunlu bilgi olduğunu söylemiştir. Kelam ekollerinin çoğunluğuna göre mucize istidlali bilgiyi ifade eder.
İmam Maturidi’ye göre beşer bir Peygamberin elinde olağanüstü hadiselerin meydana gelmesine karşı çıkmak bu konuda önyargılı olmaktır. Ona göre buayrıca yaratıcı ile yaratılanı karıştırmaktır. Zira mucize peygamberin değil Allah’ın bir fiilidir.
Hz. Muhammed’in (as) Mucizeleri
Akli (Manevi) Mucizesi
Hz.Muhammed’in bu anlamdaki mucizesi Kur’an-ı Kerimdir. Diğer peygamberlerin mucizeleri kendi zamanlarında gerçekleşmiş ve devam edememişken Kur’an-ı Kerim daimî bir mucizedir.
Hissi Mucizeler
Azıcık yemeğin onun elinde çoğalması, parmaklarından su akması, üzerinde hutbe okumayı bıraktı kütüğün inlemesi, devenin şikâyet etmesi gibi olaylar bu konunun en iyi örnekleridir.
Haberi Mucizeler
Allah’tan vahiy yoluyla peygamberlere bildirilen ve aynıyla vaki olan hadiselerdir.
Hz. Muhammed’e (as) İman Etmeden Ebedi Kurtuluş Mümkün mü?
Kuşeyri (465/1072), yolları farklı olsa da dinlerin aslının tek olduğunu, Allah’ın hepsini de kabul edeceğini, bu itibarla Hak Teâlâ’yı ayetleri konusunda tasdik edip zatı ve sıfatları ile ilgili olarak haber verdiği şeylere iman edenlerin din farkı ve isim değişikliği olsa da bunun Allah’ın rızasını kazanmaya engel olmayacağını söyler.
Süleyman Ateş, Allah’a şirksiz inanmak, Üzeyr’i veya İsa’yı Allah’ın oğlu saymamak, ahirete layık-ı veçhile inanmak şartıyla kişinin ebedi kurtuluşa ereceğini söyler. İslam dinine girmese dahi Kur’an’ın Allah kelamı, Hz. Muhammed’in de hak peygamber olduğunu inkâr etmemek gerektiğini de ilave eder.
Bu makaleyi okuyanlar için tavsiye yazı: “Ahiret“
Kaynaklar
islamveihsan.com, Vahyin Hakikati ve Geliş Şekilleri Makalesi.
Kelam ve Mezhepler Tarihi Literatüründe Berahime, Orhan Ş. Koloğlu, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 13/1, 2004.
sorularlaislam.com
TDV İslam Ansiklopedisi, Nübüvvet Maddesi.
TDV İslam Ansiklopedisi, Mucize Maddesi.
Ana Hatlarıyla İslam Mezhepleri Tarihi, Mustafa Öz, Ensar Yayınları, İstanbul, 2014.
Wikipedia, İslam Mezhepleri Maddesi.
Diyanet İşleri Başkanlığı, Kur’an-ı Kerim Meali.
Kubbealtı Sözlük, Mucize Maddesi.